Babil

Mezopotamya'da tarihi bölge ve devlet
(Babiller sayfasından yönlendirildi)

Babil, Mezopotamya’da adını aldığı Babil kenti etrafında MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.[1] Babil halkının büyük bir kısmını tarih boyunca çeşitli Sami asıllı halklar oluşturmuştur. Bölgede konuşulmuş en yaygın dil Akadca olmuş olmasına rağmen Sümerce dinî dil olarak kullanılmıştır. Aramice ise ilerleyen yıllarda bölgenin geçer dili konumuna gelmiştir.[2]

Babil
𒆳𒆍𒀭𒊏𒆠 (Akadca)
māt Akkadī
MÖ 1894-MÖ 539
Hammurabi'nin saltanatının başlangıcında ve sonunda Babil İmparatorluğu'nun kapsamı – bugün modern Irak'ta bulunan.
Hammurabi'nin saltanatının başlangıcında ve sonunda Babil İmparatorluğu'nun kapsamı – bugün modern Irak'ta bulunan.
BaşkentBabil
Resmî dil(ler)
Resmî din
Babil mitolojisi
Tarihçe 
• Kuruluşu
MÖ 1894
MÖ 539
Öncüller
Ardıllar
Sümerler
Akad İmparatorluğu
Ahameniş İmparatorluğu
Günümüzdeki durumuIrak

Başlangıçta Akad İmparatorluğu'nda yer alan önemsiz ve güçsüz bir şehirken, şehrin Amori hükümdarı Hammurabi tarafından kısa süre içinde büyüyen ve gelişen şehir, kısa ömürlü de olsa bölgedeki en güçlü imparatorluklardan biri hâline gelmiştir. Bu dönemden sonra tüm Güney Mezopotamya'ya Babil denilmeye başlanmış, devletin kutsal şehri Nippur olmuştur. Hammurabi'nin oğlu altında güçten düşen devlet uzun süre boyunca Asur, Kassit ve Elam egemenliği altında kalmıştır. Şehir Asurlular tarafından yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. MÖ 609-539 yılları arasında hüküm sürmüş Yeni Babil İmparatorluğu, bağımsızlığını Asurlulardan Keldani Nebupolassar önderliğinde kazanmıştır. Bu devletin de çökmesi ile Babil şehri Ahameniş, Seleukos, Part, Roma ve Sasani egemenliği altında kalmıştır.[2]

Tarih

Babil öncesi Sümer-Akkad dönemi

Mezopotamya'da Babil öncesi Sümer-Akkad dönemi, Sümer uygarlığının ortaya çıktığı MÖ 5400'lere kadar uzanan zengin bir tarihle karakterize edilir. Daha sonra Akad, Asur ve Babil'i oluşturacak olan Akadca konuşan Sami halkı MÖ 35. ve 30. yüzyıllar arasında ortaya çıkmıştır.

MÖ 3. binyıl boyunca Sümerce ve Akadca konuşanlar arasında önemli bir kültürel alışveriş olmuş, bu da yaygın iki dilliliğe ve karşılıklı dilsel etkiye yol açmıştır. Akadca, MÖ üçüncü binyıldan ikinci binyıla geçişte Mezopotamya'da konuşulan dil olarak yavaş yavaş Sümercenin yerini almıştır.

MÖ 5400'den itibaren Akad İmparatorluğu'nun yükselişine kadar (MÖ 24. yüzyıl) Mezopotamya'da Ur, Kiş, Lagaş gibi Sümer şehir devletleri egemendi. Akadça isimler bazı devletlerin krallık listelerinde görünmeye başlasa da Sümer kültürü baskın durumdaydı. Bu dönemde en önemli dini merkez tanrı Enlil'in şehri olan Nippur'du.

Akad İmparatorluğu (MÖ 2334-2154) Akad Semitleri ve Sümerleri birleştirerek antik Yakın Doğu'da baskın bir güç haline gelmiştir. Ancak ekonomik zorluklar, iklim değişiklikleri ve iç çatışmaların ardından Zagros Dağları'ndan gelen Gutilerin saldırıları nedeniyle sonunda gerilemiştir.

Sümer, MÖ 22. yüzyılın sonlarında Üçüncü Ur Hanedanlığı (Neo-Sümer İmparatorluğu) ile yeniden bir diriliş yaşamış, Gutileri kovmuş ve kuzeyde Akadca konuşan Asur'un bazı bölgelerini kontrol altına almıştır.

MÖ 2002'de Elamlılar tarafındanÜçüncü Ur Hanedanlığı yıkılınca, Amoriler güney Mezopotamya'ya göç etmeye başlamış ve burayı ele geçirerek küçük krallıklar kurmuştur. Asurlular ise kuzeyde bağımsızlıklarını korumuştur. Güneydeki devletler Amorileri durduramayınca bir süre kuzeydeki Akad akrabaları Asurlulardan yardım almak zorunda kalmıştır.

Bu dönemde Asur kralı Ilu-şuma güneydeki seferlerini anlatırken Akadların özgürlüğünü sağladığını belirtir. Ancak bazı tarihçiler bunun askeri bir başarıdan ziyade güney şehir devletleriyle ticari anlaşmalar yapılması şeklinde yorumluyor.

Ilu-şuma'nın politikaları halefleri tarafından da sürdürülmüştür. Fakat Sargon I tahta çıktıktan sonra Asur ordusunu güneyden çekerek Anadolu'ya odaklanmış ve böylece güney Mezopotamya Amorilerin kontrolüne geçmiştir. Amor döneminin ilk yüzyıllarında en güçlü şehir devletleri ise güneyde Larsa, Isin ve Eshnunna, kuzeyde ise Asur olmuştur.[3][4][5][6]

İlk Babil hanedanı - Amorit hanedanı, MÖ 1894-1595

Hammurabi dua işareti olarak ellerini ağzının üzerinde tutar[7] (Hammurabi kanunları stelinin üst kısmındaki kabartma)

MÖ 1894 civarında, Sümu-abum adındaki Amorİ hükümdarı, komşu küçük şehir devleti Kazallu'nun topraklarından biri olan o zamanlar nispeten küçük Babil şehrini ele geçirerek, yeni ele geçirdiği toprakları bağımsız bir devlet haline getirdi. Saltanatı, bölgedeki diğer küçük şehir devletleri ve krallıklar arasında bir devlet kurmakla geçti. Ancak, Sümu-abum'un kendisine hiçbir zaman Babil Kralı unvanı vermemesi, Babil'in o dönemde hala önemsiz bir kasaba veya şehir olduğu ve krallık unvanını hak etmediğini düşündürmektedir.[8]

Sümu-abum'u, aynı şekilde yönetim süren Sümu-la-El, Sabium ve Apil-Sin takip etti. Bu dönemde hiçbir yazılı kayıtta Babil krallığından bahsedilmez ve bu kralların kendilerini Babil Kralı olarak adlandırdıklarına dair bir bilgi yoktur. Bu Amorİ hükümdarlarından Sin-Muballit, sadece tek bir çanak tablete göre, resmi olarak Babil kralı olarak kabul edilen ilk kişi oldu. Bu kralların yönetimi altında Babil, çok az toprak parçası kontrol eden küçük bir devlet olarak kaldı ve kendisinden daha eski, daha büyük ve daha güçlü komşu krallıklar olan Isin, Larsa, kuzeydeki Asur ve doğudaki Elam (İran) tarafından gölgede bırakıldı. Elamlar, güney Mezopotamya'nın geniş topraklarını işgal etmişlerdi ve bu erken dönem Amorİ yöneticileri büyük ölçüde Elam'a bağlı olarak hareket ediyorlardı.[9]

Hammurabi İmparatorluğu

Babil tarihi Hammurabi döneminde (MÖ 1792-1750 civarı) büyük bir değişim yaşadı. Hammurabi hükümdarlığında öncelikle Babil'i küçük bir kasabadan önemli bir şehre dönüştürdü. Vergi sistemi ve merkezi yönetim kurarak güçlü bir yönetim oluşturdu. Elamların hakimiyetinden kurtuldu ve hatta Elam topraklarına kadar uzanan seferler düzenledi.[10]

Ardından Mezopotamya'nın güneyini sistematik olarak ele geçirerek bölgede uzun süredir devam eden istikrarsızlığı sona erdirdi. Bu fetihlerle birlikte Sümer, Akad ve Asur'un eski kanunlarını geliştirerek ünlü Hammurabi Kanunlarını oluşturdu. Bu kanunlar günümüzde Louvre Müzesi'nde sergileniyor.

Fetihlerinin etkisiyle Mezopotamya'nın güneyinde yüzyıllardır baskın olan Nippur kentinin yerini Babil aldı. Babil, kutsal bir şehir olarak anılmaya başladı ve güney Mezopotamya'nın hakimi olmak isteyen herkes burada taç giyme töreni düzenlemek zorundaydı.

Hammurabi döneminde Babil, ticaret alanında da önemli bir güç haline geldi. Amorilerle yoğun ticaret yapıldı ve Batı ile güçlü ilişkiler kuruldu. Bu dönemde Babil, hem askeri hem de ticari açıdan önemli bir merkez haline geldi.[11][12]

Düşüş

Güney Mezopotamya, doğal savunulabilir sınırları olmadığı için saldırılara açık kaldı. Hammurabi'nin ölümünden sonra, imparatorluğu hızla dağılmaya başladı. Halefi Samsu-iluna döneminde, güneydeki topraklar yerel bir Akkad kralı olan Ilum-ma-ili tarafından alınarak, Babil İmparatorluğu'ndan ayrıldı. Güney, sonraki 272 yıl boyunca Babil'den bağımsız kaldı.

Babil ve Amorit yöneticileri, kuzeydeki Asur'dan kovuldu. Asur'un yerel yöneticisi Puzur-Sin, Babil İmparatorluğu'na karşı ayaklandı ve Amorit yöneticilerini kovdu. Daha sonra, yerel bir kral olan Adasi, iktidar ele geçirdi ve Babil İmparatorluğu'nun topraklarını geri almaya çalıştı.

Amorit yönetimi zayıflayan Babil'de devam etti. Hammurabi'nin ölümünden sonra kaybedilen toprakları geri almak için yapılan girişimler başarısız oldu.

Şamşu-Ditana, Babil'in son Amorit hükümdarı olacaktı. Saltanatının başlarında, bugün kuzeybatı İran'ın dağlarında kökeni belirsiz bir dil konuşan bir halk olan Kassitler tarafından baskı altına alındı. Babil daha sonra MÖ 1595'te Hint-Avrupa dili konuşan, Anadolu kökenli Hititler tarafından saldırıya uğradı. Şamşu-Ditana, Hitit kralı Murşili I tarafından Babil'in yağmalanmasının ardından devrildi. Hititler uzun süre kalmadılar, ancak onların yol açtığı yıkım nihayet Kassite müttefiklerinin kontrolü ele geçirmesine izin verdi.[13][14][15]

Kassit hanedanı, MÖ 1595-1155

Kassit hanedanı döneminde Babil İmparatorluğu'nun kapsamı

Kassit hanedanı Mari'li Gandash tarafından kurulmuştur. Kassitler, kendilerinden önceki Amorit hükümdarları gibi, aslen Mezopotamya'nın yerlisi değillerdi. Aksine, ilk olarak bugün kuzeybatı İran'da bulunan Zagros Dağları'nda ortaya çıkmışlardı.

Kassitlerin etnik aidiyeti belirsizdir. Yine de dilleri Semitik ya da Hint-Avrupa değildi. Ya izole bir dil olduğu ya da muhtemelen Anadolu'daki Hurro-Urartu dil ailesi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir,[16] ancak günümüze ulaşan metinlerin azlığı nedeniyle genetik bağına dair kanıtlar yetersizdir. Bununla birlikte, bazı Kassit liderleri Hint-Avrupa isimleri taşıyor olabilir ve daha sonra orta ve doğu Anadolu'daki Hurrileri yöneten Mitanni elitine benzer bir Hint-Avrupa elitine sahip olabilirler, diğerleri ise Sami isimlere sahipti.[17][18]

Kassitler Babil'in adını Karduniaš olarak değiştirdiler ve hükümdarlıkları 576 yıl sürerek Babil tarihindeki en uzun hanedanlık oldu.

Bu yeni yabancı egemenlik, eski Mısır'daki Sami Hiksoslar'ın kabaca çağdaş yönetimiyle çarpıcı bir benzerlik sunar. Babil'in Amorit krallarına atfedilen tanrısal niteliklerin çoğu bu dönemde ortadan kalktı; "tanrı" unvanı hiçbir zaman bir Kassit hükümdarına verilmedi. Babil, krallığın başkenti ve eski Mezopotamya dini rahiplerinin tüm güce sahip olduğu ve kısa ömürlü eski Babil imparatorluğunun miras hakkının verilebildiği tek yer olan Batı Asya'nın "kutsal şehirlerinden" biri olmaya devam etti.[19]

Babil, kısa süreli göreceli güç dönemleri yaşadı, ancak genel olarak Kassitlerin uzun egemenliği altında nispeten zayıf olduğunu kanıtladı ve uzun dönemleri Asur ve Elam egemenliği ve müdahalesi altında geçirdi.

Babil'de Kassit egemenliğinin tam olarak ne zaman başladığı belli değildir, ancak Anadolu'dan gelen Hint-Avrupalı Hititler şehrin yağmalanmasından sonra Babil'de uzun süre kalmamışlardır ve Kassitlerin kısa süre sonra buraya yerleşmiş olmaları muhtemeldir. Agum II MÖ 1595'te Kassitler adına tahta geçti ve İran'dan Fırat'ın ortasına kadar uzanan bir devleti yönetti; Yeni kral, Asur'un yerli Mezopotamya kralı Erishum III ile barışçıl ilişkilerini sürdürdü. Yirmi dört yıl sonra Hititler'in ele geçirdiği Marduk'un kutsal heykelini geri almış ve Marduk'u Kassit tanrısı Shuqamuna'ya eşit ilan etmiştir.

Toprak kaybına, genel askeri zayıflığa ve okuryazarlık ile kültürdeki belirgin azalmaya rağmen, Kassit hanedanı Babil'in en uzun ömürlü hanedanı olmuş, Babil'in Elamlı Shutruk-Nakhunte tarafından fethedildiği MÖ 1155 yılına kadar yaşamıştır.

Erken Demir Çağı - Yerli yönetimi, ikinci İsin hanedanı, MÖ 1155-1026

Babi'inl kontrolünü Elamlılar ele geçirmişti fakat uzun sürmedi. Elam ile Asur savaşırken Marduk-kabit-ahheshu isimli kişi MÖ 1155-1139 yılları arasında hüküm süren 4. Babil Hanedanı'nı kurdu. Bu hanedan Güney Mezopotamya'nın yerli halkından oluşuyor ve Akadça konuşuyorlardı. Marduk-kabit-ahheshu Babil tahtına geçen ikinci yerli kişi oldu. Hanedanlığı 125 yıl boyunca ayakta kaldı. Yeni kurulan hanedan Elamı kovdu ve Kassitlerin tekrar güçlenmesini engelledi. Daha sonra Asur ile savaşılsa da başarı sağlanamadı.

Marduk-kabit-ahheshu'nun oğlu Itti-Marduk-balatu babasının yerine geçti ve 8 yıl boyunca Elam saldırılarını püskürttü. O da Asur'a saldırmaya çalıştı fakat başarılı olamadı.

Sıradaki kral Ninurta-nadin-shumi MÖ 1127'de tahta çıktı. O da Asur'u işgal etmeye kalkıştı fakat ordusu yenildi. Babil kralı Asur kralı ile antlaşma yapmak zorunda kaldı.

Bu hanedanlığın en ünlü kralı Nebukadnezar I idi (MÖ 1124-1103). Elamı yenerek Babil topraklarından çıkardı. Elam başkenti Susa'yı yağmaladı ve Kassitler tarafından Babil'den alınan Marduk heykelini geri getirdi. Elam krallığı bu olaylardan sonra iç savaşa girdi. Fakat Nebukadnezar I daha fazla toprak ele geçiremedi çünkü Asur kralı ile Aram ve Anadolu bölgelerinin kontrolü için savaştı ve yenildi. Nebukadnezar I saltanatının son yıllarında Babil'in sınırlarını korumaya ve barış içinde inşa çalışmalarına odaklandı.

Nebukadnezar I'ın ardından iki oğlu tahta çıktı. İkisi de Asur ile savaştı fakat yenildiler. Bu yenilgiler sonucu Babil toprakları küçüldü ve kıtlık yaşandı. Aynı zamanda Aramiler ve Suteanlar gibi göçebe halkların saldırıları arttı.

MÖ 1072'de Babil kralı Asur ile barış antlaşması imzalasa da, sonrasında gelen krallar Asur ile iyi geçinemediler. Asur kralları Babil'i işgal ederek kendilerine bağlı krallar tahta çıkardılar. Asur hakimiyeti MÖ 1050 civarlarına kadar sürdü. Daha sonra Asur iç savaş ve diğer devletlerle olan savaşlara odaklanınca Babil bir süreliğine özgürlüğüne kavuştu.

Fakat Bronz Çağı çöküşü sırasında Babil yeni göçlerle karşı karşıya kaldı. Arami ve Sutean kavimleri Babil topraklarına yerleştiler. Babil kralları bu göçleri engelleyemedi.

Kaos dönemi, MÖ 1026-911

İktidardaki Babil hanedanı Nabu-shum-libur MÖ 1026'da yağmacı Aramiler tarafından tahttan indirildi ve başkent de dahil olmak üzere Babil'in kalbi anarşik bir duruma düştü ve Babil'i 20 yıldan fazla bir süre hiçbir kral yönetmedi.

Ancak güney Mezopotamya'da (eski Sealand Hanedanlığı'na tekabül eden bir bölge) V. Hanedanlık (MÖ 1025-1004) ortaya çıktı, bu bir Kassit klanının lideri olan Simbar-shipak tarafından yönetiliyordu ve aslında Babil'den ayrı bir devletti. Anarşi durumu Asur hükümdarı Ashur-nirari IV'e (MÖ 1019-1013) MÖ 1018'de Babil'e saldırma fırsatı verdi ve Babil'in Atlila şehrini ve Mezopotamya'nın bazı güney orta bölgelerini Asur için işgal edip ele geçirdi.

Güney Mezopotamya hanedanının yerini başka bir Kassit Hanedanı (Hanedan VI; MÖ 1003-984) aldı ve bu hanedan da Babil'in kontrolünü yeniden ele geçirmiş gibi görünüyordu. Elamlılar bu kısa süreli Kassit canlanmasını tahttan indirerek kral Mar-biti-apla-usur ile Hanedan VII'yi (MÖ 984-977) kurdular. Ancak Aramiler Babil'i bir kez daha yakıp yıkınca bu hanedanlık da yıkıldı.

M.Ö. 977'de Nabû-mukin-apli Babil yönetimini yeniden kurarak 8. Hanedanlığı başlattı. 9. Hanedanlık ise M.Ö. 941'den itibaren hüküm süren Ninurta-kudurri-uşur II ile başladı. Bu dönemde Babil güçsüzdü. Bölgenin bazı kısımları Arami ve Sutean kontrolündeydi. Babil kralları sık sık hem Babil topraklarını alan Asur hem de Elam'ın baskısına boyun eğmek zorunda kaldı.

Asur yönetimi, MÖ 911-619

Sennacherib'in (MÖ 705-681), Babil'in yıkımıyla sonuçlanan askeri seferlerinin kayıtlarını içeren prizması. Chicago Üniversitesi Doğu Enstitüsü'nde sergilenmektedir.

MÖ 10. yüzyıl sona ererken Babil kaos içinde kalmaya devam etti. Levanten'den gelen göçebe halklardan biri olan Kaldu olarak bilinen Keldaniler bölgeye yerleşti. Aynı dönemde zaten orada bulunan Aramiler ve Gutilere katıldılar. MÖ 850'ye gelindiğinde ise Keldaniler, Mezopotamya'nın en güneydoğusunda kendilerine küçük bir yer edinmişlerdi.

MÖ 911'de Asur kralı II. Adad-nirari tarafından kurulan Yeni Asur İmparatorluğu ise Babil'i tekrar egemenliği altına aldı. Bu dönem üç yüzyıl boyunca sürdü. Asurlular Babil'i birkaç kez yenerek topraklarını genişlettiler. Hatta MÖ 859'da kral Şalmaneser III Babil'i yağmalayıp Keldani, Arame ve Guti kabilelerini kontrol altına aldı. Bu dönemde Keldanilerden ve Araplardan yazılı kaynaklarda ilk defa bahsediliyor.

Asur hâkimiyeti zayıflayınca MÖ 780'de Marduk-apla-usur adlı bir Keldani Babil'in başına geçti. Ancak Asurlular tekrar saldırarak onu yenip kendisine bağlı hale getirdiler. Bu dönemde Babil karışıklık içindeydi. Kuzey Asur kontrolündeydi, güneyde ise yabancı Keldani hükümdarlar vardı.

MÖ 748'de Babilli Nabonassar isimli bir kral Keldani yönetimi yıktı ve ülkeyi tekrar istikrara kavuşturdu. Fakat Asurlular yeniden saldırarak Babil'i ele geçirdi. Bu dönemden sonra Babil tamamen Asur yönetimine girdi.

Asur hakimiyeti sırasında Aramice günlük konuşma dili olarak yaygınlaştı. Daha sonra MÖ 721'de Keldani lider Marduk-apla-iddina, Elam desteğiyle ayaklanıp bir süreliğine Babil'in başına geçti. Fakat Asurlular onu yenerek tekrar hakimiyeti ele geçirdi.

Babil'in Yıkılışı

Sennacherib, Sargon II'nin ardından Asur tahtına geçti. Bir süre sonra oğlu Assur-nadin-shumi'yi veliaht ilan etti. Fakat Merodach-Baladan ve Elamlı koruyucuları Asiri hakimiyetine karşı ayaklanmaya devam ettiler. Elamlı Nergal-ushezib ise Assur prensini öldürüp kısa süreliğine tahta çıktı. Bu olay Sennacherib'i çileden çıkardı. Elamları işgal edip Elam'ı zaptetti, Babil'i yağmaladı ve şehri büyük ölçüde yerle bir etti. MÖ 681'de Ninova'da tanrı Nişroka dua ederken kendi oğulları tarafından öldürüldü. Yeni Asur kralı Esarhaddon, Babil'e kukla kral olarak Marduk-zakir-shumi II'yi atadı. Ancak Marduk-apla-iddina Elam'dan sürgünden dönerek kısa süreliğine Marduk-zakir-shumi'yi tahttan indirdi. Bunun üzerine Esarhaddon saldırarak onu yendi. Marduk-apla-iddina tekrar Elam'a kaçtı ve sürgünde öldü.

Restorasyon ve yeniden inşa

Esarhaddon (MÖ 681-669) Babil'i bizzat yönetti. Şehri tamamen yeniden inşa ederek bölgeye canlanma ve barış getirdi. Ölümünde, devasa imparatorluğu (Kafkaslardan Mısır ve Nubia'ya, Kıbrıs'tan İran'a ve Hazar Denizi'ne kadar uzanan) içindeki uyumu sağlamak için en büyük oğlu Şamaş-şum-ukin'i Babil'de kendisine bağlı bir kral, en küçük oğlu ve oldukça eğitimli olan Asurbanipal'ı (MÖ 669-627) ise daha üst konumda Asur kralı ve Şamaş-şum-ukin'in hükümdarı olarak görevlendirdi.

Babil isyanı

Asurlu bir muhafızın gözetimi altındaki Babilli esirler, Aşurbanipal dönemi MÖ 668-630, Ninova, British Museum ME 124788

Kendisi de bir Asurlu olmasına rağmen, Şamaş-şum-ukin, kardeşi Aşurbanipal'e onlarca yıl tabi olduktan sonra, Babil şehrinin (Asur şehri Ninova'nın değil) muazzam imparatorluğun merkezi olması gerektiğini ilan etti. Kardeşi Aşurbanipal'e karşı büyük bir isyan başlattı. Elam, Persler, Medler, güney Mezopotamya'daki Babilliler, Keldaniler ve Sutealılar, Levant ve güneybatı Mezopotamya'daki Aramiler, Arap Yarımadası'ndaki Araplar ve Dilmunlar ve Kenanlılar-Fenikeliler de dahil olmak üzere Asur boyunduruğu ve yönetimine kızgın olan halklardan oluşan güçlü bir koalisyona liderlik etti. Acı bir mücadeleden sonra Babil yağmalandı ve müttefikleri yenilgiye uğratıldı, bu süreçte Şamaş-şum-ukim öldürüldü. Elam kesin olarak yok edildi ve Babilliler, Persler, Keldaniler, Araplar, Medler, Elamlılar, Aramiler, Sutealılar ve Kenanlılar şiddetle boyun eğdirildi ve Asur birlikleri isyan eden halklardan vahşi bir şekilde intikam aldı. Asur kralı adına hüküm sürmek üzere Kandalanu adında bir Asur valisi tahta çıkarıldı.[20] Ashurbanipal'in MÖ 627'de ölümü üzerine oğlu Ashur-etil-ilani (MÖ 627-623) Babil ve Asur'un hükümdarı oldu.

Ancak Asur kısa süre içinde çöküşüne neden olacak bir dizi acımasız iç savaşa sürüklendi. Ashur-etil-ilani, MÖ 623'te kendi generallerinden biri olan Sin-shumu-lishir tarafından tahttan indirildi ve o da kendisini Babil'de kral olarak ilan etti. Sürekli iç savaşın ortasında tahtta sadece bir yıl kaldıktan sonra, Sinsharishkun (MÖ 622-612) MÖ 622'de onu Asur ve Babil hükümdarı olarak devirdi. Ancak o da Asur'un merkez bölgesinde aralıksız devam eden iç savaşla kuşatılmıştı. Babil bundan yararlandı ve MÖ 850 civarında güneydoğu Mezopotamya'ya yerleşmiş olan Keldanilerin daha önce bilinmeyen bir "malka "sı (reis) olan Nabopolassar yönetiminde isyan etti.

Sin-şar-işkun döneminde Asur'un geniş imparatorluğu çözülmeye başladı ve Asurlular için en önemlisi Babilliler, Keldaniler, Medler, Persler, İskitler, Aramiler ve Kimmerler olmak üzere eski tebaası olan halkların çoğu haraç ödemeyi bıraktı.

Yeni Babil İmparatorluğu
Nebukadnezar II'nin yeniden inşa edilen Güney Sarayı'nın panoramik görünümü, MÖ 6. yüzyıl, Babil, Irak

Neo-Babil İmparatorluğu (Keldani İmparatorluğu)

Babil'in yükselişi, Asur İmparatorluğu'nun zayıflamasıyla başladı. MÖ 620 civarında Nabopolassar adlı bir hükümdar Babil'in kontrolünü ele geçirdi ve Medler, Persler, Kimmerler ve Sakalar gibi diğer halklarla ittifak kurarak Asur'a karşı savaştı. Uzun ve çetin mücadeleler sonucunda Asur yenilgiye uğratıldı ve Babil İmparatorluğu Mezopotamya'nın hakimi konumuna yükseldi.

Nebukadnezzar II Dönemi: İmparatorluğun Altın Çağı

Neo-Babil İmparatorluğu'nun en parlak dönemi, II. Nebukadnezzar'ın (MÖ 605-562) hükümdarlığıyla yaşandı. Nebukadnezzar, sadece güçlü bir savaşçı değil, aynı zamanda zeki bir devlet adamı ve usta bir yöneticiydi. Onun liderliğinde Babil İmparatorluğu sınırlarını genişletti, Mısır'a kadar uzanan bir toprak kazandı ve Mezopotamya'yı altın çağına taşıdı.

Nebukadnezzar, Babil'i Mezopotamya'nın en güçlü şehri haline getirdi ve imparatorluğu genişletti. Mısır'a karşı savaştı, Fenike ve Filistin'i fethetti ve Yahudi halkını sürgüne gönderdi. Nebukadnezzar ayrıca Babil'i görkemli bir şehir haline getirdi ve birçok anıtsal yapı inşa ettirdi. Bu yapıların en ünlüsü, Dünya Yedi Harikasından biri olan Asma Bahçeleri'dir.[21]

Babil'in Fethi

Nebukadnezzar'ın ölümünden sonra Babil İmparatorluğu istikrarsızlık dönemine girdi. Nabonidus adında bir kral tahta çıktı ve halkın hoşnutsuzluğuna yol açan politikalar izledi. Bu durum, Pers kralı Büyük Kiros'un Babil'i ele geçirmesine zemin hazırladı.

MÖ 539 yılında Pers ordusu Babil'e girdi ve şehri fethetti. Nabonidus esir alındı ve Babil İmparatorluğu'nun sonu geldi. Babil şehri daha sonra Pers İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi.

Babil'in Düşüşü

Ahameniş ordusunun Babilli askeri, MÖ 480 civarı. I. Xerxes'in mezarının kabartması.

Babil, MÖ 539 yılında Ahameniş İmparatorluğu'na dahil edilerek Babiruş (Bābiruš) satraplığı haline geldi.

Büyük Kiros'un vefatının ardından oğlu Kambyses II, Babil kralı ilan edildi. Fakat Pers İmparatorluğu'nun yönetimi babasında kalmaya devam etti. Bu durum, Babil'in bağımsızlık arzusunu yeniden alevlendirdi. Nitekim Darius I'in tahta çıkmasıyla birlikte Babil'in meşruiyeti tanıma geleneği sona erdi ve Babilliler, bağımsızlıklarını yeniden kazanmak için ayaklanmaya başladılar.

MÖ 522 yılında Nebuchadnezzar III adında bir lider önderliğinde kısa süreliğine bağımsızlıklarını kazanan Babilliler, bu sefer Darius tarafından bastırıldı. Bu dönemde kuzeydeki Asur da ayaklanarak bölgedeki gerilimi daha da artırdı.

MÖ 5. yüzyılda Babil, bağımsızlık arzusundan vazgeçmedi ve birkaç kez daha ayaklanmalara girişti. Fakat Persler, bu ayaklanmaları şiddetle bastırdılar ve Babil'in şehir surlarını yıktılar. Buna rağmen önemli tapınakları korumaya devam ettiler.

Babil'in bağımsızlık mücadelesi başarısızlıkla sonuçlansa da, bölgedeki siyasi dengenin değişmesine engel olamadı. MÖ 333 yılında Büyük İskender, Babil'i fethederek bölgeyi kontrol altına aldı. İskender'in ölümünden sonra ise Babil ve Asur, Seleukos İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi.

Roma İmparatorluğu MÖ 2. yüzyılda kısa bir süre bölgeyi ele geçirmiş olsa da hakimiyet uzun sürmedi. Daha sonra bölge, Part İmparatorluğu ile Sasaniler arasında el değiştirmeye devam etti.

MS 7. yüzyılda Arapların fethiyle birlikte Babil bölgesi büyük bir değişim yaşadı. Arapların etkisiyle bölgede Arapça yaygınlaştı ve İslam dini benimsendi. Sadece kuzeydeki bazı bölgelerde Asuri kimliği günümüze kadar varlığını sürdürebildi.

Din

Mezopotamya
Fırat · Dicle
Asuroloji · Sümeroloji
İmparatorluklar / Şehirler
Sümerler
Eridu · Kiş · Uruk · Ur
Lagaş · Nippur · Girsu
Akad İmparatorluğu
Akad · Mari
Amoriler
İsin · Larsa
Babil İmparatorluğu
Babil · Kalde
Asur İmparatorluğu
Asur · Nemrut
Horsabad · Ninova/Nineveh
Elam
Susa
Mezopotamya tarihi
Sümer (kral listesi)
Asur kralları listesi
Babil kralları listesi
Hitit kralları listesi
Sümerce · Akadca
Elam dili · Aramice
Hurrice · Hititçe
Enuma Eliş · Gılgamış
Ziggurat · Nibiru
Marduk · Asur-Babil dinleri

Babilliler, eski halkların çoğunda görüldüğü gibi birden fazla tanrıya taparlardı ve tanrıları üzerine kuşaklar boyu anlatılan mitlere inanırlardı. Bunların çoğu Sümer kaynaklıydı.

Eski babil silindir mührü, Kral Şamaş'a bir hayvan sunuyor.[22]

Evren'in ve insanların yaratılışını konu alan Sümer Destanı'nın kahramanı Gılgamış, efsaneye göre ölümsüzlük otunu bulmak için yola çıkar ve bu arayışı sırasında bin bir güçlükle karşılaşır. Serüven dolu yolculuğunun sonunda bulduğu otu suların dibinden sinsice gelen bir yılan, kayığından çalar. Bu hikâyenin sonraki yüzyıllarda Nuh Tufanı efsanesi ile ilgili ifadelere kaynaklık ettiği ve birçok yönden benzer unsurları taşıdığı ifade edilir.

Tanrıları

Baş tanrıları Marduk'tu. Babil efsanelerinde Marduk, ejderha Tiamat ile dövüşüp onu yener. Yeri, göğü ve insanoğlunu yarattığına inanılan Marduk'un yeryüzündeki temsilcisi kraldı. Marduk dışında toprak, su, gökyüzü, güneş ve ay tanrıları gibi tanrılara tapılırdı. Asurlular da büyük ölçüde Sümerlilerin ve Babillilerin dinleriyle tanrılarını paylaşmaktaydı. Ama en büyük tanrıları, adını imparatorluğun başkentine verdikleri Asur'du. Hem Babilliler, hem de Asurluların baş tanrıçası ise Eski Yunanların aşk tanrıçası Afrodit'e çok benzeyen İştar'dı.

Yazı ve bilim

Sümer yazısı bilinen en eski yazıdır. Sümerler, kil tabletleri üstüne yazı yazdıktan sonra pişirirlerdi. Arkeolojik kazılar sırasında bazıları 5000 yıllık olan binlerce tablet bulunmuştur. İlk yazı karakterlerini resimler oluşturuyordu. Bu resimler, yavaş yavaş Babillilerin ve Asurluların kullandıkları çivi yazısına dönüştü. Bu yazı biçiminde kavramları belirtmek için köşeli simgeler kullanılırdı. Bulunan tabletlerin üzerindeki yazılar din, matematik, yasalar, bilim ve başka konulara ilişkindir. Matematikte açılar konusunda bir tam dönüşü 60 birime bölmüşlerdir.

Edebiyat

Çoğu kentte ve tapınakta kütüphaneler vardı; eski bir Sümer atasözü "kâtiplerin okulunda başarılı olmak isteyen kişi şafakla birlikte kalkmalıdır" der. Erkeklerin yanı sıra kadınlar da okuma yazma öğreniyordu,[23] ve Semitik zamanlarda bu, soyu tükenmiş Sümer dilinin ve karmaşık ve kapsamlı bir syllabary'nin (hece yazı) bilinmesini gerektiriyordu.

Babil edebiyatının önemli bir kısmı Sümerce asıllarından çevrilmiş ve din ve hukuk dili uzun süre Sümer'in eski eklemeli dilinde yazılmaya devam etmiştir. Öğrencilerin kullanımı için kelime hazineleri, gramerler ve satır arası çevirilerin yanı sıra eski metinler üzerine şerhler ve anlaşılması güç kelime ve deyimlerin açıklamaları da derlenmiştir. Hecenin tüm karakterleri düzenlenip adlandırıldı ve ayrıntılı listeleri hazırlandı.

Başlıkları bize kadar ulaşan birçok Babil edebi eseri vardır. Bunların en ünlülerinden biri, Sin-liqi-unninni adlı biri tarafından orijinal Sümerce'den çevrilen ve astronomik bir ilkeye göre düzenlenen on iki kitaplık Gılgamış Destanı'dır. Her bölüm Gılgamış'ın kariyerindeki tek bir maceranın öyküsünü içerir. Tüm hikâye bileşik bir üründür ve bazı hikâyelerin yapay olarak merkezi figüre eklenmiş olması muhtemeldir.

Babil steli, Louvre Müzesi

Astronomi

Bilimler arasında astronomi ve astroloji Babil toplumunda göze çarpan bir yere sahipti. Astronomi Babil'de çok eskilere dayanıyordu. Zodyak çok eski bir Babil icadıydı; ve güneş ve ay tutulmaları önceden tahmin edilebiliyordu. Orijinal Mezopotamya tutulma gözlemlerinin düzinelerce çivi yazısı kaydı vardır.

Babil astronomisi, Antik Yunan astronomisi, klasik, Sasani, Bizans ve Suriye astronomisi, Ortaçağ İslam dünyasında astronomi ve Orta Asya ve Batı Avrupa astronomisinde yapılanların çoğunun temelini oluşturmuştur. Yeni Babil astronomisi bu nedenle antik Yunan matematiği ve astronomisinin çoğunun doğrudan öncülü olarak kabul edilebilir ve bu da Avrupa (Batı) bilimsel devriminin tarihsel öncülüdür.[24][25]

Tıp

Erkek ve kadın, Güney Mezopotamya'dan Eski Babil pişmiş kil levhası, Irak

Tıbbi tanı ve prognoz

En eski "Babil" (yani Akad) tıp metinleri MÖ 2. binyılın ilk yarısındaki Birinci Babil hanedanlığı dönemine kadar uzanmaktadır[26] en eski tıbbi reçeteler Ur'un Üçüncü Hanedanlığı döneminde Sümercede görülse de,[27] Ancak en kapsamlı Babil tıp metni, Babil kralı Adad-apla-iddina (MÖ 1069-1046) döneminde Borsippa'nın "ummânû "su ya da baş bilgini Esagil-kin-apli tarafından yazılmış olan "Teşhis El Kitabı "dır.[28][29]

Çağdaş eski Mısır tıbbı ile birlikte Babilliler diagnosis, prognosis, fiziksel muayene ve Tıbbi reçete kavramlarını ortaya atmışlardır. Buna ek olarak, "Teşhis El Kitabı" terapi ve etiyoloji yöntemlerini ve teşhis, prognoz ve terapide ampirizm, mantık ve rasyonalite kullanımını tanıtmıştır. Metin, tıbbi semptomların bir listesini ve genellikle ayrıntılı ampirik gözlemlerin yanı sıra bir hasta vücudunda gözlemlenen semptomları teşhis ve prognozla birleştirmede kullanılan mantıksal kuralları içerir.[30]

Esagil-kin-apli çeşitli hastalıklar ve rahatsızlıklar keşfetmiş ve bunların belirtilerini "Teşhis El Kitabı "nda tanımlamıştır. Bunlar arasında birçok epilepsi çeşidinin ve ilgili rahatsızlıkların semptomları ile teşhis ve prognozları yer almaktadır.[31] Geç dönem Babil tıbbı birçok yönden erken dönem Yunan tıbbı ile benzerlik göstermektedir. Özellikle Hipokrat Külliyatı'nın erken dönem risaleleri hem içerik hem de biçim açısından geç dönem Babil tıbbının etkisini göstermektedir.[32]

Sanat ve mimarlık

Babil'de kil bolluğu ve taş eksikliği, kerpiç kullanımının daha fazla olmasına yol açtı; Babil, Sümer ve Asur tapınakları, payandalarla desteklenen, yağmurun kanalizasyonla taşındığı, ham tuğladan yapılmış devasa yapılardı. Ur'daki böyle bir kanal kurşundan yapılmıştır. Tuğla kullanımı, pilaster ve sütunların, fresklerin ve emaye çinilerin erken gelişimine yol açtı. Duvarlar parlak renkliydi ve bazen çinilerin yanı sıra çinko veya altınla kaplandı. Meşaleler için boyalı pişmiş toprak koniler de sıvaya gömülmüştür. Babil'de, kabartma yerine, üç boyutlu figürlerin daha fazla kullanımı vardı – en eski örnekler, biraz hantal olsa da gerçekçi olan Gudea Heykelleridir. Babil'de taşın kıtlığı, her çakıl taşını değerli kıldı ve değerli taş kesme sanatında yüksek bir mükemmelliğe yol açtı.[33]

Babil'in Asma Bahçeleri

Dünyanın harikalarından Babil'in Asma Bahçeleri'nin temsili bir resmi

Babil'in Asma Bahçeleri, Dünyanın Yedi Harikası'ndan biridir. MÖ 7. yüzyılda Babil kralı Nebukadnezar tarafından yaptırılmıştır. Babil'in çorak Mezopotamya çölünün ortasında; ağaçlar, akan sular ve egzotik bitkilerin bulunduğu çok katlı bir bahçedir. Coğrafyacı Strabon'un 1. yüzyıldaki tanımına göre:

"Bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat Nehri'nden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu"

Söylenceye göre, Nebukadnezar bu yapıyı sıla hasreti çeken karısı Semiramis için yaptırmıştır. Semiramis, Medes kralının kızıdır. Mezopotamya'nın düz ve sıcak ortamı onu bunalıma itmiş, kral da karısının hasretini sona erdirmek için yapay dağların olduğu, suların aktığı yemyeşil bir bahçe yaptırmıştır. Bu yüzden bazen Semiramis'in asma bahçeleri olarak da anılır.

İştar Kapısı

II. Nebukadnezar döneminde inşa edilmiştir. Süreç içerisinde kentin ve krallığın simgelerinden biri olmuştur. Günümüzde Irak'ın Hillah bölgesinde sergilenmektedir.

Mirası

Babilonya (Babil imparatorluğu) ve özellikle de başkenti Babil, İbrahimi dinlerde aşırılığın ve ahlaksız gücün sembolü olarak uzun zamandır bir yer tutmaktadır. Babil'e Kutsal Kitap'ta hem gerçek anlamda (tarihsel) hem de alegorik olarak birçok atıfta bulunulmuştur. Tanah'ta bahsedilenler tarihsel veya kehanet niteliğinde olma eğilimindeyken, Yeni Ahit'te Babil Fahişesi'ne yapılan apokaliptik atıflar daha çok mecazi veya muhtemelen pagan Roma'ya veya başka bir arketipe yapılan şifreli atıflardır. Efsanevi Babil'in Asma Bahçeleri ve Babil Kulesi sırasıyla lüks ve kibirli gücün sembolleri olarak görülür.

İlk Hıristiyanlar bazen Roma'yı Babil olarak adlandırmışlardır: Elçi Peter ilk mektubunu şu öğütle bitirir: "Sizinle birlikte seçilmiş olan Babil'deki [Roma] kadın size selamlarını gönderiyor, oğlum Markos da öyle."

Revelation 14:8 şöyle der: "İkinci bir melek onu izledi ve, 'Düştü! Bütün uluslara zinalarının çılgın şarabını içiren Büyük Babil düştü' dedi". Diğer örnekler Revelation 16:19 ve Revelation 18:2'de bulunabilir.

Babil'e Kur'an'da Bakara Suresi'nin 2. bölümünün 102. ayetinde atıfta bulunulmaktadır:

Onlar, Süleyman döneminde şeytanların teşvik ettiği sihre uydular. Süleyman asla inkâr etmedi, aksine şeytanlar inkâr etti. Babil'de iki meleğe, Hârût ve Mârût'a indirilenle birlikte insanlara sihir öğrettiler. İki melek, "Biz sadece sizin için bir imtihan vesilesiyiz, sakın imanınızı terk etmeyin" demeden kimseye bir şey öğretmezlerdi. Fakat insanlar, Allah'ın dilemesi dışında kimseye zarar veremeyecekleri halde, karı-kocanın arasını bile açan bir sihir öğrendiler. Kendilerine zarar veren ve fayda vermeyen şeyleri öğrendiler - oysa sihir satın alanın ahirette hiçbir payı olmayacağını zaten biliyorlardı. Ruhlarını ne pahasına sattıklarını keşke bilselerdi!"

Ayrıca bakınız

Kaynakça

Bibliyografya