Devlet ateizmi

Devlet ateizmi, katı ateizmin veya nonteizmin siyasi rejimlere dahil edilmesidir.[1] Bir dereceye kadar genellikle ideolojik olarak dinsizlikle ve dinsizliğin teşvikiyle ilişkilendirilen bir din - devlet ilişkisini tanımlar.[2] Devlet ateizmi, bir hükûmetin ruhban karşıtlığını teşvik etmesi anlamına gelebilir. Dinin vatandaşın günlük yaşamına dahil edilmesi de dahil olmak üzere, kamusal ve siyasi yaşamın her alanında dinin kurumsal güç ve nüfuzuna karşı çıkan bir anlayıştır.[3][4]

Günümüzde ve geçmişte devlet ateizmi uygulayan devletleri gösteren harita.
  Geçmişte devlet ateizmi ile yönetilen ülkeler
  Günümüzde devlet ateizmi ile yönetilen ülkeler (Çin, Kuzey Kore, Vietnam, Küba)
Sovyetler Birliğinde dini bayramların son bulması gerektiğini söyleyen bir afiş.

Komünist devletlerin çoğunluğu 1917'den itibaren benzer politikalar izledi.[5][6][7][8][9] Sovyetler Birliği'nin (1922–1991) uzun bir devlet ateizmi geçmişi vardır. Bu nedenle sosyal hayatta başarı arayanlar genellikle ateist olduğunu itiraf etmek zorundaydı ve ibadet yerlerinden uzak durmalıydı. Bu eğilim özellikle 1929'dan 1953'e kadar süren Stalinist dönemin ortasında militan bir hal aldı. Doğu Avrupa'da Belarus, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Ukrayna güçlü devlet ateizm politikaları yaşadı.[7] Doğu Almanya ve Çekoslovakya'da da benzer politikalar vardı.[2] Sovyetler Birliği, sonradan kontrol altına aldığı Orta Asya ülkeleri gibi yerler de dahil olmak üzere nüfuz ettiği yerlerde kamusal alanda dini ifadeyi bastırmaya çalıştı. Günümüzde Çin, Kuzey Kore, Vietnam ve Küba resmî olarak ateisttir.

Seküler devlet kavramı ile karıştırılmaması gereken devlet ateizminde, devlet dini ibadetleri engellemeye çalışır. Seküler devletlerde ise din ve ibadet özgürlüğü vardır. Seküler devletler herhangi bir dini veya dinsizliği desteklemez.[1][3][10]

Komünist devletlerde uygulamalar

Arnavutluk Halk Cumhuriyeti

1967'de Arnavutluk Halk Cumhuriyeti devlet başkanı Enver Hoca, Lenin yönetimindeki Sovyetler Birliği zaten fiilen ateist bir devlet olmasına rağmen Arnavutluk'u "dünyanın ilk ateist devleti" ilan etti.[11][12][13][14][15][16] Arnavutluk'taki Marksist-Leninist otoriteler dinin Arnavutluk'a yabancı olduğunu iddia etti ve bunu devlet ateizmi ve dinin bastırılması politikalarını haklı çıkarmak için kullandılar. Bu milliyetçilik aynı zamanda 1967'den 1991'e kadar devlet ateizminin komünist duruşunu haklı çıkarmak için de kullanıldı.[17] Tarım Reformu Yasası Ağustos 1945'te camiler, manastırlar, tarikatlar ve piskoposlukların mülkleri de dahil olmak üzere dini kurumların çoğu mülkü kamulaştırıldı. Pek çok din adamı ve inançlı kişi yargılandı, bazıları idam edildi. Tüm yabancı Roma Katolik rahipleri, keşişleri ve rahibeleri 1946'da sınır dışı edildi.[18]

Dine karşı kampanya 1960'larda zirveye ulaştı. Şubat 1967'den başlayarak Arnavut yetkililer, Arnavutluk'taki dini yaşamı ortadan kaldırmak için bir kampanya başlattı. APL üyeleri tarafından bile yapılan şikayetlere rağmen 1967'nin sonuna kadar tüm kiliseler, camiler, manastırlar ve diğer dini kurumlar ya kapatıldı ya da depolara, spor salonlarına veya atölyelere dönüştürüldü. Arnavutluk'taki çoğu gençler için kültür merkezlerine dönüştürülen 2.169 kilise, cami, manastır ve türbenin tamamından vazgeçilmesi aylık edebiyat dergisi Nendori'de "Gençlik, dünyadaki ilk ateist ulusu yaratmıştı." şeklinde ifade edildi.[18]

Din adamları alenen karalandı ve aşağılandı, kıyafetleri alındı ve saygısızlık edildi. Çeşitli inançlara sahip 200'den fazla din adamı hapse atıldı, diğerleri sanayi ya da tarımda iş aramaya zorlandı, bazıları idam edildi ya da açlıktan öldü. İşkodra'daki Fransisken tarikatının manastırı ateşe verildi ve bunun sonucunda dört yaşlı keşiş öldü.[18]

1976 Arnavutluk Anayasası'nın 37. Maddesi şöyle diyordu: "Devlet hiçbir dini tanımaz ve insanlara bilimsel, materyalist bir dünya görüşü aşılamak amacıyla ateist propagandayı destekler.".[19] 1977 tarihli ceza kanunu, "dini propaganda ve dini yayınların üretimi, dağıtımı veya saklanması" nedeniyle üç ila on yıl arasında hapis cezası öngörüyordu. Bu durum; İncil, Kur'an, ikona veya benzeri dini nesnelerle yakalanan insanların uzun hapis cezalarıyla karşı karşıya kalması anlamına geliyordu.[18]

1998 Arnavutluk Anayasası ile birlikte ülke parlamenter bir cumhuriyet olarak tanımlanmış ve dini inanç konularında baskıya karşı koruma da dahil olmak üzere kişisel ve siyasi hak ve özgürlükler tesis edilmiştir.

Sovyetler Birliği

1929 yılında basılan Sovyet dergisi Bezbozhnik (Ateist) çiziminde fabrikada çalışan işçiler İsa heykelini çöpe atarken tasvir edilmiş.

Devlet ateizmi (Rusça: gosateizm, "devlet" [gosudarstvo] ve "ateizm"in [ateizm] hecesel kısaltması) resmi Sovyet ideolojisinin önemli bir hedefiydi.[20]

Sovyetler Birliği Komünist Partisi, ibadet yerlerini yok etmek, dini liderleri idam etmek, okulları ve medyayı din karşıtı propagandayla doldurmak gibi çeşitli faaliyetlere girişti ve "bilimsel ateizm" propagandası yaptı.[13][21] Çeşitli yollarla dini ortadan kaldırmaya çalıştı.[22][23] Böylece SSCB, devlet ateizmini kurmak amacıyla mevcut dinin ortadan kaldırılmasını ve gelecekte dini inancın yerleşmesini önlemeyi resmi ideolojisinin hedeflerinden biri olarak benimseyen ilk devlet oldu.[13][15][24]

Rusya İç Savaşı'ndan sonra devlet, kaynaklarını inanmayanlara dini inançların aşılanmasını durdurmak ve hâlâ var olan "devrim öncesi kalıntıları" ortadan kaldırmak için kullandı. Bolşevikler özellikle Rus İç Savaşı sırasında Beyaz Hareketi destekleyen Rus Ortodoks Kilisesi'ne düşmandı ve onu Çarlık otokrasisinin destekçisi olarak görüyorlardı.[25]

Toprağın kolektifleştirilmesi sırasında Ortodoks rahipler, Sovyet rejiminin Deccal olduğunu ilan eden broşürler dağıttılar.[25] Sovyetler Birliği'nde siyasi baskı yaygındı ve çok sayıda dine dini baskı uygulanırken,[26] rejimin din karşıtı kampanyaları genellikle devlet çıkarlarına dayalı olarak belirli dinlere yönelikti. Sovyetler Birliği'nde dine yönelik tutum, bazı dinlere karşı zulümden diğerlerini yasaklamamaya kadar çeşitlilik gösteriyordu.[13]

1920'lerin sonlarından 1930'ların sonlarına kadar Militan Ateistler Birliği gibi örgütler tüm dinlerle alay etti ve inananları taciz etti.[27] Kendi gazete ve dergilerini yayınladı, konferanslara sponsor oldu ve dini hicveden ve ateizmi teşvik eden gösteriler düzenledi.[28] Din karşıtı ve ateist propaganda, okullardan medyaya ve hatta dini olanların yerine ritüellerin ikame edilmesine kadar Sovyet yaşamının her alanına uygulandı.[21]

Devrimden sonraki yaklaşık bir yıl içinde devlet, kiliselerin kendisi de dahil olmak üzere tüm kilise mülklerine kamulaştırdı ve 1922'den 1926'ya kadar olan dönemde 28 Rus Ortodoks piskoposu ve 1.200'den fazla rahip öldürüldü.[26] Ruhban okullarının çoğu kapatıldı ve dini yazıların yayınlanması yasaklandı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde 54.000 cemaati bulunan Rus Ortodoks Kilisesi'nin sayısı 1940'ta 500'e düşürüldü. [63] Genel olarak aynı yıl itibarıyla 1917'de faaliyet gösteren kilise, sinagog ve camilerin yüzde 90'ı ya zorla kapatıldı, dönüştürüldü veya yok edildi.[29]

Demokratik Kampuçya

Kızıl Kmerler tarafından kurşunlanan Angkor Wat tapınağının duvarlarındaki izler

Kızıl Kmerler, 1975'ten 1979'a kadar Kamboçya'yı yönettikleri süre boyunca Budistlere aktif olarak zulmetti.[30] Tüm dini uygulamalar yasaklandı.[31][32] Budist kurumları ve tapınakları yıkıldı ve çok sayıda Budist rahip ve öğretmen öldürüldü.[33] Ülkedeki manastırların üçte biri, çok sayıda kutsal metin ve yüksek sanatsal kaliteye sahip eşyalarla birlikte yok edildi. Resmi olarak ateist bir devlet olan rejim tarafından yaklaşık 25.000 Budist rahip katledildi.[5]

Bu durum, Pol Pot'un Budizmin "yozlaşmış bir yapmacık" olduğuna inanması nedeniyle yapıldı. Budizmin Kamboçya'daki 1.500 yıllık izi ortadan kaldırmaya çalışıldı.[33]

Çin

Çin, resmi devlet ateizmi politikasını benimsedi.[6][34][35][36] Çin anayasasının 36. maddesi din özgürlüğünü garanti ediyor ancak yalnızca devletin onayladığı kuruluşların üyelerinin dini uygulamalarına izin veriyor. Nisan 2016'da Genel Sekreter Xi Jinping, Çin Komünist Partisi üyelerinin "boyun eğmez Marksist ateistler" olması gerektiğini belirtti.[37] Çin Komünist Partisi, dini inançların ve ona üyeliğin uyumsuz olduğunu görüşündedir.[38] Ancak devletin sıradan vatandaşları ateist olmaya zorlamasına izin verilmez.[39] Çin'in resmi olarak onaylanmış beş dini örgütü: Çin Budist Derneği, Çin Taocu Derneği, Çin İslam Derneği, Üçlü Yurtsever Hareketi ve Çin Yurtsever Katolik Derneği'dir. Bu gruplara bir dereceye kadar koruma sağlanmaktadır ancak Devlet Diyanet İşleri İdaresi kapsamında kısıtlamalara ve kontrollere tabidirler. Anayasa, dinin "toplumsal düzeni bozan, vatandaşların sağlığını bozan veya devletin eğitim sistemine müdahale eden faaliyetlerde bulunmak" amacıyla kullanılmasını içermediği sürece "normal dini faaliyetler" olarak adlandırılan faaliyetlere izin vermektedir. Dini kuruluşlar ve din işleri hiçbir yabancı hâkimiyetine tabi değildir.[39]

Doğu Almanya

2011 yılında eski Doğu Almanya sınırları içinde bulunan bölgede yaşayan nüfusun en az %70'i kendini dinsiz olarak tanımlamıştır.

1968 Doğu Almanya Anayasası'nın 39. maddesi din özgürlüğünü garanti etse de, devletin politikası ateizmin teşvik edilmesine yönelikti.[40] Doğu Almanya'da yoğun bir sekülerleşme uygulandı. 2012 yılı itibarıyla eski Alman Demokratik Cumhuriyeti bölgesi dünyadaki en az dindar bölgedir.[41][42][43]

Küba

1992 yılına kadar Küba resmi olarak ateist bir devletti.[8][34] Başlangıçta dine karşı daha hoşgörülü olan Küba hükûmeti, Domuzlar Körfezi Çıkarması'nın ardından birçok inananı tutuklamaya ve dini okulları kapatmaya başladı. Cezaevleri 1960'lı yıllardan beri din adamları ile dolmaktaydı. 1961'de Küba hükûmeti, Fidel Castro'nun gittiği Cizvit okulu da dahil olmak üzere Katolik okullarına el koydu. 1965'te iki yüz rahibi sürgüne gönderdi.[44] 1976'da Küba Anayasası'na "sosyalist devletin... faaliyetini bilimsel materyalist evren kavramına dayandırdığı ve insanları bu anlayışa göre eğittiği" şeklinde bir madde eklendi. 1992'de Sovyetler Birliği'nin dağılması, ülkenin kendisini seküler devlet ilan etmesine yol açtı.[45]

Christian Solidarity Worldwide'ın bir raporuna göre, Castro yönetimi yalnızca 2015 yılında 100'den fazla Pentikostal, Metodist ve Baptist cemaatinin kapatılması veya yıkılması emrini verdi.[46]

Komünist olmayan devletlerde uygulamalar

Devrimci Fransa

1794 yılında Akıl Tapınağına dönüştürülen Strazburg Notre Dame Katedrali

Fransız Devrimi başlangıçta Katolik Kilisesinin yolsuzluğuna ve yüksek din adamlarının zenginliğine yönelik saldırılarla başladı. Terör Hükümdarlığı olarak bilinen iki yıllık bir dönemde, din karşıtlığı olayları, modern Avrupa tarihindeki herhangi bir olaydan daha şiddetli hale geldi. Yeni devrimci otoriteler Kiliseyi bastırdı, Katolik monarşisini kaldırdı, Kilise mülklerini kamulaştırdı, 30.000 rahibi sürgüne gönderdi ve yüzlercesini öldürdü.[47] Ekim 1793'te Hristiyan takvimi Devrim tarihinden itibaren hesaplanan takvimle değiştirildi ve Özgürlük, Akıl ve Yüce Varlık Festivalleri planlandı. Deist Yüce Varlık Kültü ve ateist Akıl Kültü de dahil olmak üzere yeni ahlaki din biçimleri ortaya çıktı ve devrimci hükûmet bunlara uyulmasını zorunlu kıldı.[48][49][50][51][52]

Devrimci Meksika

1917 Meksika Anayasası'nın ilk kez yürürlüğe giren 3, 5, 24, 27 ve 130. maddeleri din karşıtı hükümleri ve kısıtlanmış dini özgürlükleri içeriyordu.[53]

1917 Anayasası'nda kurulan kilise ve devlet ayrımını yasalaştırmaya çalışan Başkan Plutarco Elías Calles 1924'te göreve gelinceye kadar bu maddeler başlangıçta nadiren uygulandı.[53] Yabancı din adamlarının sınır dışı edilmesi ve kilise mülklerinin kamulaştırılması söz konusuydu.[54] Madde 27, gelecekte bu tür mülklerin kiliseler tarafından edinilmesini yasakladı ve dini şirketlerin ve din adamlarının ilkokul kurmasını veya yönetmesini yasakladı. 1917 Anayasası aynı zamanda manastır tarikatlarının varlığını (Madde 5) ve devlet mülkiyeti haline gelen kilise binaları dışındaki dini faaliyetleri yasakladı ve bu tür dini faaliyetlerin hükûmet tarafından denetlenmesini zorunlu kıldı (Madde 24).[54]

Jalisco eyaletinde direklere asılan Cristeros destekçileri

14 Haziran 1926'da Başkan Plutarco Elías Calles, gayri resmi olarak Calles Kanunu olarak bilinen din karşıtı yasayı yürürlüğe koydu.[55] Katolik karşıtı eylemleri arasında dini emirleri yasaklamak, Kilise'yi mülkiyet haklarından mahrum etmek ve din adamlarını sivil özgürlüklerden mahrum bırakmak yer alıyordu.[56] Calles'a yönelik Katolik antipatisi, Katolik karşıtlığını açıkça dile getirmesi nedeniyle arttı. Din karşıtı yasaların sıkı bir şekilde uygulanması nedeniyle, yoğun Katolik nüfuslu eyaletlerdeki insanlar, özellikle de Jalisco, Zacatecas, Guanajuato, Colima ve Michoacán şehirlerinde yaşayanlar ona karşı çıkmaya başladı ve bu muhalefet, 1926'dan 1929'a kadar süren Cristero Savaşı'na yol açtı. Bazı Cristero'lar (Dini Özgürlüğü Savunma Ulusal Birliği), devlet okulu öğretmenlerine işkence yapmak ve onları öldürmek dahil olmak üzere terörist taktikler uygularken,[57][58] Meksika hükûmeti din adamlarına zulmetti, şüpheli Cristeros destekçilerini öldürdü ve çoğu zaman masum kişilere karşı misilleme yaptı.[59] 1940'ta Manuel Ávila Camacho başkan olana kadar pes etmedi ve dindarlara baskıyı sürdürdü. 1946'da sosyalist eğitim hükümleri anayasadan çıkarıldı ve yeni yasalar laik eğitimi teşvik etti.

Ayrıca bakınız

Kaynakça