Âmin

Genellikle semavi din mensuplarının kullandığı onay beyanı, deyim

Âmin (Asurca: ܐܵܡܹܝܢ, İbranice: אָמֵן, Yunanca: ἀμήν; Arapça: آمين‎); Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar tarafından anlaşma, onaylama veya istek belirtmek için bazı ibadet ve duaların sonunda kullanılan bir deyimdir.[1] Türkçe Hristiyan kaynaklarda amin,[2] Yahudi kaynaklarda ise amen[3] olarak kullanılır.

Etimoloji

Amun-Ra Amun-Min Deir el Medina tapınağı.

Amin Sâmî kökenli,[1] "emin, sağlam, sabit" gibi anlamlara gelen ve "güvenilir (kişi)" anlamındaki emin sözcüğü ile de akraba olan bir sözcüktür.[1] Yunanca Eski Ahit'te genellikle "öyle olsun"[4] anlamında kullanılırken İngilizce Kitab-ı Mukaddes'te "kesinlikle, gerçekten de"[5] anlamında kullanılır.[1] Türkçeye Arapçadan geçmiş "öyle olsun, Allah kabul etsin" gibi anlamlarda kullanılmıştır.[6]

Bazı din felsefeci (teozofist)leri, Afrika kökenli tarih teorisyenleri ve sezgici (gnostik) ler arasında yaygın olan görüş, sözcüğün "tanrıların kralı" olarak bilinen Antik Mısır tanrısı Amon'un (Amen) adından geldiğidir.[7][8][9] Ancak İbranicede Amen 'alef (א)' ile başlarken eski Mısır dilinde Amon 'yodh' harfi ile başlar (Yamen şeklinde).[10]

Tarihçe

Amin, karısı Mut ve oğulları Khensu Theban kabilesinin kutsal insanlarıydı. Isa’dan önce 1550-1070 yıllarında Thebesin Mısırın başkenti olduğu dönemde Amon (ya da Amin)'un önemi Mısırda gittikçe arttı ve sonunda Amin, Adı dini törenlerde yüksek sesle söylenen Mısırın baş Tanrısı veya “ tanrıların kralı” oldu. İsmi de Âmin Ra ya da Amon Ra olarak değişti. Yahudilerin o bölgede köle olarak yaşadığı[11] ve 400 yıl sürdüğü tahmin edilen dönemde Âmin kelimesinin önce İbrani diline, oradan da Hristiyanların ve Müslümanların diline girmiş olduğu düşünülmektedir.[12] Kelime Kur’anda yer almaz ve İslama girişinin Muhammed'in ölümünden 2-3 asır sonra yazılmış olan hadis kitapları ile gerçekleştiği ifade edilmektedir.[13]

Kitâb-ı Mukaddes'teki en eski kullanımlarında sözcük "başka bir konuşmacının sözlerini onaylamak, aynı fikirde olduğunu belirtmek" için kullanılıyordu.[1] Resmî yeminlerde[14] vurgulamak amacıyla bazen tekrarlanıyordu.

Kitâb-ı Mukaddes'te İsa'nın sıfatı olarak kullanılmasının yanı sıra[15] İncillerdeki resmî ifadelerinin girişlerinde kullanılan tekli veya çoklu formdaki âminlerin, Yahudilikteki kullanımıyla hiçbir paralelliği yoktu. Bu öncül âminler, sonrasında İsa tarafından söylenecek ifadelerin doğru ve kesin olduğunu bildiriyordu.[1] Bu türdeki âminler Sinoptik İncillerde (Matta, Markos ve Luka) 52 defa, Yuhanna İncili'nde 25 defa geçer.

Yahudilerde duadan sonra âmin deme geleneği antik çağlardan kalmadır.[1] Yahudilikte, tapınakta cemaat tarafından; doksoloji (tanrıyı övücü sözler söyleme) sonunda veya din adamının ettiği bir duanın ardından âmin denmesine MÖ 4. yüzyılda dahi rastlanır.[1] Âmin kavramının bu ayinsel kullanımı sonradan Hristiyanlığa geçmiştir. Iustinus'in (MS 2. yüzyıl) belirttiğine göre âminin kullanımına Efkaristiya ayininde başlandı ve zamanla vaftiz töreninde de kullanılmaya başlandı.[1]

Âminin şükürden veya duadan sonra (içten veya sesli olarak) söylenilmesi geleneği, sözcüğün bir konuşmadan sonra söylenenleri onaylamak amacıyla kullanılışından türemiştir.[1] Bu şekildeki kullanımı Zebur'da ve Yeni Ahit'te oldukça yaygındır.

Hristiyanlıkta tüm dualar âmin ile bitirilir. Hristiyan ilahilerinin popülaritesinin artmasının, bu anlamdaki âminin yaygınlaşmasında etkisi olmuştur.[1]

İslam'da âminin kullanımı nispeten daha az olmakla birlikte, Fatiha Suresi her okunduğunda âmin ile bitirilir.[1] Ebu Hureyre'den aktarılan bir hadise göre Muhammed "İmam âmin dedikten sonra siz de âmin deyin; çünkü bir kimse meleklerle aynı anda âmin derse, tüm geçmiş günahları affedilir," demiştir.[16]

Dış okumalar

Kaynakça