Hadis

İslam peygamberi Muhammed'e isnat edilen sözler ve fiiller

Hadis, (Arapçaحَدِيث) İslâm Peygamberi'ne atfedilen ve onun sözleri, fiilleri, onaylamaları ve sıfatlarını içeren bilgilerdir. Hadis âlimleri buna sahabe ve tabiînin söz ve fiillerini de eklemişlerdir.[1][2] Ancak bunlar kaynak olma bakımından peygamberin fiil ve sözleri ile aynı seviyede değildirler ve hadis ilmi içerisinde farklı şekilde isimlendirilirler.[3]

İbn Hanbel'in Şeriat yazılarının bir el yazması, Ekim 879'da basılmıştır.

İslâm Peygamberi'nin râvî zincirleri aracılığıyla aktarılan söz, eylem veya bir eylem karşısında sessiz kalarak onaylaması hakkında nakledilen rivayet veya haberler hadistirler. Emad Hamde'nin ifadesi ile[4] her haber İslâm Peygamberi hakkında bir veridir; bu veriler toplandığında sünnet olarak adlandırılan daha büyük bir resmi çizer.

Hadisler, İslâm medeniyetinin "bel kemiği" olarak adlandırılır.[5] İslâm'da, dinî hukuk ve ahlakî rehberlik için bir kaynak olarak hadisin otoritesi, Kur'an'dan[6] sonra ikinci sırada yer alır.

Kur'an'da şeriatla ilgili âyetlerin sayısı nispeten az olmakla beraber hadisler; gusül, abdest,[7] doğru selam verme[8] ve köleler için iyiliğin önemine[9] kadar her konuda dinî yükümlülüklerin detaylarına yön verir. Ayrıca şeriat kurallarının da "büyük kısmı" Kur'an'dan ziyade hadislerden türetilmiştir.[10]

Hadis konuşma, rapor, hesap, rivayet gibi şeyler için kullanılan Arapça bir kelimedir.[11][12][13]:471 Kur'ân'ın aksine, Müslümanların tümü hadis rivayetlerinin (ya da en azından tüm hadis rivayetlerinin) ilâhî vahiy olduğuna inanmazlar. Farklı hadis koleksiyonları, İslâm inancının farklı dallarını ayırt etmeye uygundur.[14]

Bâzı Müslümanlar İslâmî rehberliğin sadece Kur'ân'a dayanması gerektiğine inanır ve hadisin otoritesini reddeder; birçokları hadislerin M.S. 8. ve 9. yüzyıllarda ortaya çıkarılan ve İslâm Peygamberi'ne atfedilen[15][16][17] uydurma (sahte yazı)lar olduğunu ifade eder.[17]

Bâzı hadislerin sorgulanabilir ve çelişkili ifadeler içermesi sebebiyle hadislerin doğrulanması, İslâm'da önemli bir çalışma alanı hâline gelmiştir.[18] Tipik olarak bir hadisin iki bölümü bulunur: isnad zinciri ve rivayetin ana metni.[11][19][20][21] Hadisler Müslüman âlimler ve hukukçular tarafından sahih ("gerçek"), hasen ("iyi") veya "zayıf" gibi kategorilere ayrılır.[22] Ancak bu sınıflandırma özneldir, farklı dinî grup veya âlimler, bir hadisi farklı şekilde tasnif edebilir.

Sünnî İslâm âlimleri arasında hadis terimi sadece İslâm Peygamberi'nin sözlerini, tavsiyelerini, uygulamalarını v.s. değil, aynı zamanda arkadaşlarının sözlerini de içerebilir.[23][24] Şii İslâm'da hadis, Şiilikte Ehl-i Beyt olarak bilinen İslâm Peygamberi ve ailesinin, (On İki İmam ve İslâm Peygamberi'nin kızı Fâtıma) sözleri ve eylemleri olarak sünnet'in, somutlaşmış hâlidir.[25]

Etimoloji

Hadis kelimesi Arapçada yeni, haber ve söz mânâlarına gelmektedir. Çoğulu ehâdîstir. (Arapçaأَحَادِيث)[1][2][26]

Yeni, yani Arapça olarak cedîd, kadîm yani eskinin zıttı olarak gelir ve büyük ihtimalle cedîdden kasıt, Allah rasulünün sözleri, kadîm ise âyetlerdir.[26]

Tanım

Juan Campo'ya göre İslâmî terminolojide hadis, İslâm Peygamberi'nin söz, fiil veya onun huzurunda söylenen veya yapılan bir şeyi zımnen onayladığı/eleştirdiği anlamına gelir.[21]

İbn Hacer el-Askalânî, dinî gelenekte hadisin amaçlanan anlamının İslâm Peygamberi'ne atfedilen, ancak Kur'an'da bulunmayan bir şey olduğunu söyler.[27]

Patricia Crone, hadis tanımına İslâm Peygamberi'nden başkaları tarafından yapılan raporları dahil eder: "Bir olay karşısında, önüne bir nakil zinciri eklenmiş Muhammed'in kendisi veya erken bir arkadaşı gibi bir şahsın belirli bir durumda ne söylediği veya yaptığını kaydeden kısa söz. Ancak, "günümüzde hadis neredeyse her zaman Muhammed'in kendisinden rivayet edilen söz anlamına gelir" diye de ekliyor.

Buna karşılık Şiî İslâm Ehl-i Beyt Dijital Kütüphane Projesi'ne göre, "... açık bir Kur'an beyanı olmadığında veya Müslüman okullarının üzerinde anlaşmaya vardığı bir hadis olmadığında. . . . Şiî İslâm... Peygamber'in sünnetini türetmek için Ehl-i Beyt'e atıfta bulunur"- bu, sünnet ile birlikte hadisleri Muhammed'in "gelenekleri" ile sınırlı tutan genel anlayıştan, sünnetin Ehl-i Beyt, yani Şiî İslâm'ın imamlarına genişletilmesi ile ayrılıyor.[28]

Sünnet

Sünnet İslâm Peygamberi'nin veya ilk İslâm toplumunun normatif bir geleneğine atıfta bulunmak için de kullanılır.[21]

Joseph Schacht, hadisi "sünnetin belgeleri"ni sağlamak olarak tanımlar.[29]

Joseph A. Islam, iki söz arasında ayrım yapar:

'Hadis' Peygamber'den veya onun öğretilerinden türetildiği iddia edilen sözlü bir iletişim iken, 'sünnet' (yaşam tarzı, davranış veya örnek) belirli bir topluluk veya halkın hâkim geleneklerini ifade eder. 'Sünnet', bir topluluk tarafından nesilden nesile topluca aktarılan bir gelenek iken hadisler, derlenen rivayetler olup çoğu zaman kaynağından yüzyıllarca uzaktadır. Hadis içinde yer alan bir uygulama sünnet olarak kabul edilebilir, ancak bir sünnetin onu onaylayan, destekleyici bir hadise sahip olması gerekli değildir.[30]

Halid Abu'l Fadl gibi bâzı kaynaklar, hadisi sözlü raporlarla sınırlandırır. Onlara göre İslâm Peygamberi'nin eylemleri ve sahabeleri hakkındaki raporlar sünnetin bir parçası olmasına rağmen hadis değildir.[31]

Diğer edebiyatlardan farkı

Hadis'e benzer İslâmî edebî sınıflandırmalar, megâzî ve siyerdir. Konuya göre değil, "nispeten kronolojik" olarak düzenlendikleri için hadisten farklıydılar.

  • Sîret (kelimenin tam anlamıyla "gidiş yolu" veya "davranış"), sekizinci yüzyılın ortalarından beri yazılagelen İslâm Peygamberi'nin biyografileridir. Megâzî (kelimenin tam anlamıyla "akın, saldır veya gaza") olarak adlandırılan yazılar, İslâm Peygamberi'nin askerî eylemlerine odaklanan yazılardı ve siret literatüründen önce yazılmışlardı, ancak aynı zamanda hayatının askerî olmayan yönlerini de içermekteydiler.[32] Bu nedenle, megâzî genel biyografik yönlerden çok askerî yönler öne sürse de terimlerin anlamlarında örtüşme vardır.

İslâm'ın hadislerle ilgili diğer "gelenekleri" şunları içerir:

  • Haber (kelimenin tam anlamıyla haber, bilgi (çoğ. ahbâr)) hadis ile eş anlamlı olarak kullanılabilir. Ancak bâzı âlimler deyimi, İslâm Peygamberi'yle ilgili gelenekler olarak tanımlanan hadislerin aksine İslâm Peygamberi'nin arkadaşları ve sonraki nesilden gelen halefleri hakkındaki geleneklere atıfta bulunmak için kullanır. İbn Warraq tarafından yapılan başka bir tanım, onları "basit ifadeleri, yetkili âlimlerin, evliyâların veya devlet adamlarının sözlerini, olayların raporlarını ve tarihî olaylarla ilgili hikâyeleri içeren, İslâm'ın ilk dönemlerinden "ayrık anekdotlar veya raporlar" olarak tanımlar.[33]
  • Tersine, eser (iz) genellikle sahabeler ve halefler hakkındaki geleneklere atıfta bulunur, ancak bazen İslâm Peygamberi hakkındaki gelenekleri çağrıştırır.

Hadislerin derlenmesi

Bugün kullanılan hadis literatürü, İslâm Peygamberi'nin ölümünden sonra dolaşımda olan sözlü rivayetlere dayanmaktadır. Kur'ân'ın aksine hadisler, İslâm Peygamberi'nin hayatı sırasında veya ölümünden hemen sonra yazılmamıştır.[11] Hadisler, İslâm Peygamberi'nin ölümünden sonra Raşidîn Halifeliği döneminin sona ermesinden sonra, yazılı olarak derlendiği 8. ve 9. yüzyıllara kadar, İslâm Peygamberi'nin yaşadığı yerden 1.000 kilometre (620 mi) uzakta, büyük koleksiyonlarda derlendi ve bu zamana kadar nesiller boyunca sözlü kaynaklar olarak değerlendirildi. Başlangıçta bu hadislerin sayıları birkaç yüz veya birkaç bin (1. yüzyıl içerisinde 1000 adet) adetle sınırlı iken üç yüzyıl içerisinde sayı milyonlara ulaşmıştır.[34]

Kur'an âyetlerinden[35] "binlerce kez" daha fazla olan içeriğiyle hadisler, İslâmî inançların "çekirdeği"ni çevreleyen katmanlar şekilde tanımlanmıştır. Tanınmış, yaygın kabul gören hadisler, iç tabakayı oluşturur ve hadis dışa doğru genişledikçe daha az güvenilir ve kabul edilir hâle gelir.[14]

İslâm Peygamberi'nin (ve bazen arkadaşlarının) davranışlarına ilişkin hadis derleyicileri tarafından toplanan haberler, Kur'an'da bulunmayan zorunlu beş vakit namaz, elbise,[36] duruş[37] gibi ritüel dinî uygulamaların ayrıntılarını ve[38] sofra âdâbı gibi günlük davranışları içerir.[38] Hadisler ayrıca Müslümanlar için Kur'an'da kısaca bahsedilen şeyleri açıklayıcı (tefsir) bir kaynaktır.

Günümüzde İslâmî uygulama ve inancın parçası kabul edilen unsurlardan Kur'an'da değil, hadislerde bahsedilir.[39] Bu nedenle Müslümanlar, Kur'ân'ın sessiz olduğu alanlarda Müslümanlara İslâmî uygulama ve inancın ayrıntılarını veren hadislerin İslâm'ın doğru şekilde uygulanması için zorunlu bir gereklilik olduğunu iddia ederler. Bunun bir örneği, Kur'an'da emredilen, ancak hadislerde açıklanan farz namazlardır.

Mesela namazın rek'at olarak bilinen bölümlerinin detayları ve bunların kaç defa kılınacağı hadislerde bulunur. Ancak hadislerde bu ayrıntılar farklılık göstermekte ve namaz, farklı İslâm mezhepleri tarafından farklı şekillerde kılınmaktadır. Diğer taraftan Kur'ancılara göre Kur'an, bir konuda sessiz kalıyorsa bunun nedeni, Tanrı'nın onu önemli tutmadığıdır; ve bâzı hadislerin Kur'an'la çelişmesi, bâzı hadislerin Kur'ân'ın tamamlayıcısı değil, bozulma kaynağı olduğunun kanıtıdır.[40]

Peygamberin olmayan hadis

Joseph Schacht, İslâm hukukunda İslâm Peygamberi'nin yoldaşlarına dinî otoriteler olarak atıfta bulunulmasını "haklı kılmak"ta kullanılan bir hadisi aktarır: "Arkadaşlarım gökteki yıldızlar gibidir."[41][42][43]

Schacht ve diğer bilginlere göre[44][45] İslâm Peygamberi'nin ölümünden sonraki ilk nesillerde Sahabe ve Tabi'un hadislerinin kullanımı kural, İslâm Peygamberi'nin hadislerinin kullanılması "istisna" idi.[29] Schacht, Şafiî fıkıh mezhebinin kurucusu El-Şafii'nin İslâm Peygamberi'nin hadisinin İslâm hukuku için kullanılması ilkesini tesis etmesi ve başkalarına ait sözlerin aşağılığını vurgulaması konusunda şunu kaydeder:

"...Peygamber'den gelen bir rivayet karşısında onu doğrulasalar da, yalanlasalar da, onların sözlerinin hiçbir değeri yoktur; Peygamber'den gelen hadisi bilselerdi, ona uyarlardı."[46][47]

Bu, Sahabe ve diğerlerinden gelen rivayetlerin "neredeyse tamamen ihmal edilmesine" yol açtı.[48]

Hadis koleksiyonları bazen İslâm Peygamberi'ninkileri başkalarının rivayetleriyle karıştırır. İmam Mâlik'in Muvattâ'sı "en eski yazılı hadis koleksiyonu" olarak tanımlanır, ancak İslâm Peygamberi'nin sözleri "arkadaşların sözleriyle harmanlanmıştır".[49] (İslâm Peygamberi'nden 822 hadis ve diğerlerinden 898 hadis)).[50][51]

Abd al-Hâdî al-Fadlî tarafından girişinde, Kitab-ı Ali, Peygamber'in yetkisiyle yazılan ilk "Ehl-i Beyt hadis kitabı" olarak anılır.[52] Burada İslâm Peygamberi'nin fiil, beyan veya onaylarına "Merfu", sahabelerin fiil, beyan veya onaylarına "mevkuf Arapça(موقوف), tabi'un fiil, beyan veya onaylarına "maktu' Arapça(مقطوع) hadis denir.

Etkileri, tür ve özellikler

Hadislerin Kur'an tefsirleri üzerinde derin ve tartışmalı bir etkileri vardır. En eski Kur'an tefsiri Tenvîr-el Mikbâs olarak bilinir ve İbn Abbas'a atfedilir.

Hadisler, şeriat ve fıkh olarak tanımlanan İslâmî yargının temelini oluşturur. İslâm'da tek bir fıkıh sisteminin değil de paralel sistemlerin olmasının temelinde hadisler yatar.

Bugün mevcut olan erken dönem İslâm tarihinin çoğu, birincil kaynak materyaldeki eksiklik ve ikincil materyalin iç çelişkileri nedeniyle sorgulanmasına rağmen hadislere de dayanmaktadır.

Şiî düşünce okulunda hadislere dönük iki temel yaklaşım vardır: Usûlî ve Ahbarî görüşü. Usûlî âlimler, hadislerin kabûlünde ictihad kullanılarak ilmî olarak incelenmesinin önemini vurgularken Ahbarî âlimler, dört Şiî hadis kitabının tüm hadislerini sahih kabul eder.[53]

Kudsî hadisler bazılarına göre Allah'ın sözleridir.[54]

Seyyid Şerif Curcânî'ye göre kudsî hadis Kur'an'dan, birincisinin "İslâm Peygamberi'nin sözleriyle ifade edilmesi" ile, ikincisi ise birinciden" Allah'ın doğrudan sözleri " olmasıyla ayrılır. Kudsî hadîsin sahih olması şartı yoktur, ancak zayıf, hatta uydurma olabilir.[55]

Bir örneği, İslâm Peygamberi'nin şöyle dediğini söyleyen Ebû Hureyre'nin hadisidir:

Allah, yaratmaya hükmettiği zaman kendi katında bulunan kitabına şöyle yazdırdı (yemin): "Rahmetim gazabıma galip gelsin".[56]

Hadis kıssaları, bir kısmı Kur'an'da da anlatılan, bâzı hadis külliyatlarında İslâm Peygamberi'nin ağzından anlatılan mağara ağzını kapatan kaya (Ashab-ı kehf), "ala tenli, kel ve âmâ" yüz kişiyi öldürüp tevbe eden şahıs, borç alan kişinin deniz suyu üzerinde gönderdiği odun parçası, uhdûd, İbrahim ve İsmail, "akşamları hazine malını avuçlayıp götüren cin" gibi ayrıntılı hikâyelerdir. Bâzı hadisçiler tarafından bu kıssaların İslâm Peygamberi'ne âidiyeti reddedilmemekle birlikte ders verme amacıyla anlatılan temsilî (mesel, tr. masal) hikâyeler oldukları da dile getirilmiştir.[57]

Muhammed, Miraçta[58][59] Burak ve Cebrail'le birlikte Cehennem'i ziyaret eder ve "utanmaz kadınların" saçlarını yabancılara gösterdikleri için ebediyen cezalandırıldıklarını görür. (İran minyatürü, 15. yüzyıl) Mikail Bayram Cemil Kılıç, miraç rivayetlerinin kaynağı olarak Zerdüştlerin kitabı Book of Arda Viraf'yi işaret etmektedirler.[60]

Hadisler, İslâm Peygamberi'nin zamanından (Sünnî kaynaklar 200-300, Şiî hadis kitapları 400-500 yıl) birkaç asır sonra yazılan ve İslâm Peygamberi'ne bir rivayet zinciri ile isnâd edilen söz ve fiillerden oluşan sözlü kültür ürünleridir.[61] Bu rivayetlerde yer alan ve kayda geçiren kişilerin hafıza, dürüstlük ve iyi niyetlerine tamamen güvenme durumunda bile, sözlerin kapsamı ve bağlamıyla ilgili mânâ ile nakil, unutma, atlama, yanlış hatırlama, abartma, önemsizleştirme, yüceltme veya alçaltma gibi gerçeğin kısmen veya tamamen değiştirilmesi sonucunu doğuran problemlere rastlanması muhtemeldir. Hadisçilerin zincirdeki son kişiyi görme olanakları bulunsa bile, bir önceki nesle âit ve çoğunlukla ölmüş kişilerden oluşan rivayet zincirlerinin kullanılarak hadislerin doğrulanması veya yanlışlanması mümkün görülmemektedir. Hadisleri rivayet edenler, yazanlar ve dînî kaynak olarak kullananlar, bâzı eleştirilerin hedefi olmuşlardır.[62]

Kur'ancılar uydurma hadislerle dolu binlerce hadis kitabı yazıldığından bahisle bu hadisleri tanımlayıcı bâzı önermeler ileri sürmüşlerdir:[63] Bunlardan bazıları:

  • Kur'an sûrelerinin faziletleri,
  • Aklı yeren hadisler.
  • Haftanın belirli günlerinde nafile namazları öven ve tavsiye eden hadisler.
  • Recep, Şaban ve Aşûre günüyle ilgili hadisler.
  • Ayşe'ye "Humeyra" (pembecik) diye hitap eden hadisler.
  • Kutuplar, gavslar gibi tarikat ve tasavvuf ve mezhep imamlarını konu alan hadisler.
  • Mehdî ile ilgili hadisler.
  • Gaybe ait, yani geleceğe dair tarih veren hadisler. (Şu tarihte şu olacak, şu gün şu olur gibi.)
  • Mürcie, Cehmiyye, Kaderiyye, Eş'ariyye mezheplerinden bahseden hadisler.
  • Kıyamet alametlerinin belirli aylarda ortaya çıkacağını haber veren hadisler.
  • "Yâ Alî!" diye başlayan ve Ali'ye vasiyet niteliği taşıyan bütün hadisler.
  • Bu kapsamda siyasî amaçlarla üretilen erken İslâm tarihinde siyasî merkezler olan Emevî, Abbâsî ve Ali oğulları (Ehl-i Beyt) için söylenen abartılı destek ve övgü sözleri de dikkatle incelenmelidir. Bunun bir örneği de "Konstantiniyye muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emîr ne güzel emir, onu fetheden asker ne güzel askerdir." şeklindeki rivayettir. Hadis, Emevî döneminden başlayarak Araplarca İstanbul'a düzenlenen seferler için motive ediciydi. Ancak İstanbul Türkler tarafından alınınca hadis Arap dünyasında gözden düşürülür. Reşîd Rıza, 1926 senesinde yazdığı Menar isimli tefsirde (c. IX, s. 447) "hadisin’ mânâsı Arapların orayı Türk eşkıyasından feth edeceği demektir" sözleri ile dinî literatürün sadece uydurulmasına değil, kritik ve yorumuna ilişkin olarak da siyasî-milliyetçi etkilerin bir örneğini sunar.[64]

Külliyatlar

İslâm'ın farklı mezhepleri, farklı hadis koleksiyonlarını referans alır:

Sünnî

Diğerleri

  • İslâm'ın On İki İmamcı Şiî dalında, kanonik hadis koleksiyonları Dört Kitaptır: Kitab al-Kâfî, Man la yahduruhu al-Faqih, Tahdhib al-Ahkam ve Al-İstibsar.
  • İslâm'ın İbâdî dalında ana kanonik koleksiyon Tartib al-Musnad'dır. Bu, kendi başına kanonik statüsünü koruyan önceki Jami Sahih koleksiyonunun bir uzantısıdır.
  • İsmâilî Şiî mezhepleri, Daim el-İslâm'ı hadis koleksiyonları olarak kullanır.
  • Çoğuları tarafından Müslüman kabul edilmeyen Ahmediye mezhebi genellikle Sünnî kanunlara dayanır.
  • Toplu olarak Kur'ancılar olarak bilinen bâzı küçük gruplar, hadis koleksiyonlarının otoritesini tamamen reddediyor.[15][16]

Genel olarak Şiî ve Sünnî koleksiyonlar arasındaki fark, Şiilerin İslâm Peygamberi'nin aile (Ehl-i Beyt) ve yakın arkadaşlarına atfedilen hadisleri tercih etmesi, Sünnîlerin ise hadis ve sünneti değerlendirirken aile soyunu dikkate almamasıdır.[65]

Tarih, gelenek ve kullanım

Tarih

İslâm Peygamberi'nin hayatı ve İslâm'ın erken tarihi, onun 632'deki ölümünden sonra yüz yıldan fazla bir süre boyunca çoğunlukla sözlü olarak aktarıldı. Müslüman tarihçiler, genellikle İslâm Peygamberi'nin kendisi ve Osman bin Affan'ın İslâm Peygamberi'nin söz ve eylemlerini yazması için Müslümanları teşvik ettiğine inanıldığını söylüyorlar.[66][67]

Halife Osman'ın çalışmaları, 656'da askerler tarafından öldürülmesiyle yarıda kesildi. Bu döneme ait yaşayan hiçbir kaynak yok.[68]

Arap dünyasının İngiliz tarihçisi Alfred Guillaume'ye göre, Emevîler döneminde "birkaç küçük hadis koleksiyonunun" toplandığı "kesin"dir.[69]

Artık anlaşıldığı şekliyle İslâm hukukunda İslâm Peygamberi'nin hadislerinin kullanımı (isnad v.s.) yavaş yavaş ortaya çıkar. Joseph Schacht, Ignaz Goldziher ve Daniel W. Brown gibi bilim adamlarına göre İslâm fıkhının ilk okulları,[70] Peygamber'in sahabelerinin hükümlerini, halifelerin hükümlerini ve “hukukçular arasında genel kabul görmüş” uygulamaları kullanmışlardı. Halife Ömer ölüm döşeğinde Müslümanlara Kur'an, muhacirler, Ensar ve bedevilerden rehberlik aramalarını tavsiye eder.[71]

Orientalist Harald Motzki ve Daniel W. Brown'a göre bize ulaşan en eski İslâmî hukûkî muhakemeler "neredeyse hiçbir hadis içermiyordu". Bu infiltrasyon ve bütünleşme H.S. 2. asırda kademeli olarak gerçekleşti.[72][73]

İslâm Peygamberi'nin bir hadisinin nihâî otoritesini vurgulayan, Ebû Abdullah Muhammed bin İdris eş - Şâfi'î (AH 150-204) idi;[45][74] "yani Kur'an bile " hadisler ışığında yorumlanmalıdır, tersi değil."[75][76]

Geleneksel olarak Kur'an otorite olarak sünnetin üzerinde kabul edilirken El-Şâfi'î, "güçlü bir şekilde" sünnetin Daniel Brown'a göre "Kur'an ile eşit düzeyde" olduğunu savunuyordu. Daniel Brown, bunun için Şafi'i'nin “Peygamber'in emri Allah’ın emridir” sözünü örnek gösterir.[77][78]

851'de rasyonalist Mu'tezile düşünce okulu, Abbâsî Halîfeliği'nin gözünden düştü. Mû'tezile için "hakikatin hâkimi... insan aklı"ydı[79] ve hakikat için Kur'an ve hadislerin literal anlamına bakan hadisçilerle çatıştılar. Kur'an, resmî olarak derlenip onaylanmış iken hadislerde durum böyle değildi. Bunun bir sonucu, hadislerin sayısı, hadîsi aktaran kişiye göre "şüpheli bir şekilde doğrudan bağlantılı olarak çoğalmaya" başladı.

Gelenekçiler, Şeri'at yerine insan fikrini dinlemeye karşı uyaran bir hadis aktardılar.

Ebû Hanîfe'nin mezarı, Bağdat İmam Ebû Hanife'ye göre sahih hadislerin sayısı yalnızca on yedi adet idi.[80]

Hanefîler, "Ümmetimden olacak Ebû Hanife adında bir adam çıkacak ve ona nur yol gösterici olacak." Hatta üzerinde ittifak edilen "Size ne sizin, ne de atalarınızın duymadığı hadisleri getirecek yalancılar, sahtekârlar olacak, onlardan sakının."[81] şeklinde hadisleri ileri sürdüler.

Ayrıca hadislerin sayısı da önemli derecede artmıştı. Mâlik bin Enes, 1720 ifade veya eylemi İslâm Peygamberi'ne atfetmişken bunun yüz katı kadar hadis toplayan insanları bulmak artık mümkündür.

Abbâsî âlimleri, tartışmalı konularda farklı görüşleri destekleyen çok çeşitli rivayetlerden oluşan ve bazıları birbiriyle tamamen çelişen büyük bir külliyatla karşı karşıya kaldılar. Hangi hadisin sahih olduğuna ve hangilerinin siyasî veya teolojik amaçlarla uydurulduğuna âlimler karar vermek zorundaydı. Bunu için Müslümanların artık hadis ilmi dedikleri bir takım teknikleri kullandılar.[82]

Başlangıçta hadislerin yazılmasına karşı çıkılmış,[83] birkaç yüzyıl devam eden sözlü dönemden sonra bu tutum değişerek neredeyse bütün duyumların ve rivayetlerin kaydedildiği, sonra da tasniflerinin yapıldığı zengin bir yazılı döneme geçilmiştir.

Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadis ise şöyledir: "Biz hadis yazarken Hazret-i Peygamber yanımıza geldi ve "Yazdığınız şey nedir?" dedi. "Senden işittiğimiz hadisler", dedik. Hazret-i Peygamber: "Allah'ın Kitabı'ndan başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah'ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için dalalete düştüler.", dedi."[84][85]

Ebu Said el-Hudrî'den rivâyet edilen bir hadiste İslâm Peygamberi'nin; "Benden Kur’an hâricinde hiçbir şey yazmayınız. Kur'an'dan başka benden bir şey yazmış olan varsa onu derhâl imha etsin. Benden hadis rivayet ediniz, bunun bir mahzuru yoktur, benim söylemediğim bir şeyi kim bile bile bana isnad ederse Cehennem'deki yerine hazırlansın." dediği rivayet edilmektedir.[85][86][87] Hattâbî, kitabında bu hadise işaret ederek İslâm Peygamberi'nin birbirine karışmaması için hadisle Kur'an'ın aynı sayfalara yazılmasını yasaklandığını ifade eder.[88] Hadis yazılmasının ertelenmesine gerekçe olarak Kur'an ile karışma ihtimalinden bahseden görüş bulunmakla birlikte 15. sûre olan Hicr Suresi'nin 9. âyetinde Kur’ân'ın ilâhî koruma altında olduğu, onu tahrif etmeye veya ortadan kaldırmaya yönelik her teşebbüsün boşa çıkacağı açıkça belirtilir.[89] Ayrıca sahabe tarafından tefsir maksatlı âyetlerin arasına yazılan ve Kur'an'dan olduğu zannedilen müdrec kıraatlerin bulunduğu ve bunları şâz kıraatler tanımı içinde değerlendirmek gerektiği belirtilmektedir.[90]

Ancak İslâm Peygamberi, hadis yazması için bâzı sahabiye hususî izin vermiştir.[91][92][93][94] Abdullah bin 'Amr' bunlardan birisidir.[95] Yine Yemenli Ebû Şâh'ın hadisi de İslâm Peygamberi'nin hayatının son yıllarında hadislerin yazılmasına izin verdiğini göstermektedir.[96] Sonraki dönemlerde Kur'an âyetlerinin başka sözlerle karışması endişesinin ortadan kalkmasıyla İslâm Peygamberi'nin, "İlmi (hadisi) yazı ile tespit ediniz."[97] şeklinde hadislerin yazılmasına müsaade ettiğine inanılır. Sahabeden bâzı kişilerin hadisleri Sahife denilen mecmualarda topladığı, ancak, dört halifenin hadis yazımına olumsuz yaklaşması ve bunların zamanla (Yahudi sözlü kanunları mişnada olduğu gibi) kutsanabileceği endişesiyle hadis mecmualarını toplatıp yaktırdıkları ve hadisin değil de sadece Kur'ân'ın kaynak görülmesini istedikleri kaydedilmiştir.[98]

Hâlen elde mevcut en eski hadis eseri olduğu belirtilen Ebû Hureyre'ye ait 140 kadar hadis rivayeti ihtiva eden ve talebesi Hemmam İbn Munebbih tarafından yazılan es-Sahîfe es-Sahîha adlı kitabın zamanımıza kadar muhafaza edilmiş olduğu belirtilse de[99] 1953 senesinde Prof. M. Hamidullah tarafından bulunarak neşredilen Şam ve Berlin nüshalarından eski olanı Şam nüshası hicrî 6. asırdan (Miladî 12. yy'dan) kalmadır.[100] Hemmâm b. Munebbih H. 132 (M.S. 750) yılında vefat ettiğine göre[101] bu nüsha onun vefatından çok sonra istinsah edilmiştir.

Hadislerin sistematik olarak yazılıp toplanmasına Tâbi'în zamanında başlandı. Muhammad ibn-i Muslim ibn-i Ubeydullah, hadisleri verimli bir şekilde anlatmıştır.[102] İbn-i Hâcer'e göre İbn Şihab Zuhrî, ilk hadis toplayan kişidir ve Miladî 719 yılında Ömer bin Abdülaziz'in emriyle hadisleri toplamaya başlamıştır.”[103] Zuhrî'nin hadisleri yazdırmasındaki sebeplerden biri muhtemelen bir kısmı kendisine değişli bâzı rivayetlerin Iraklı râviler tarafından değiştirildiğini görmesidir. Kendisinin, “Buradan bir karış olarak çıkan hadis, Irak’tan döndüğünde bir kulaç olur.[104] ve “Meşrikten gelen şu tanımadığımız rivayetler olmasaydı hadis yazımına müsaade etmezdik.” sözleri[105] bu manada ele alınabilir.[106] Fakat Zuhrî'den hiçbir kitap kalmamıştır.[107] Hadis rivayetleri, Neysâbûrî (ö. 258) tarafından iki cilt hâlinde toplanmış olup bu esere ez-Zuhrîyyât denilmektedir.[108]

Hadisleri ilk olarak büyük ölçüde toplayarak bir araya getiren İmam Mâlik, bunları Muvattâ adlı eserinde toplamıştır.[109]

Abbasîler döneminde Mütevekkil'in İbn Ebu Şeybe ve ağabeyi Osman'ın bulunduğu bir ekibi yüksek maaş ve tahsisata bağlayarak Mu‘tezile ve Cehmiyye’ye ait görüşleri reddeder mahiyetteki hadisler ile rû’yet hakkındaki hadisleri halka anlatmasını istediği belirtilir.[110]

İmam Buhârî (810-869) ve diğer hadis imamları İslâm Peygamberi'nin ölümünden yaklaşık iki yüzyıl sonra o zamana kadar rivayetlerle aktarılan bu "sözlü kültür ürünleri"ni toplayıp yazarak hadis külliyatlarını oluşturdular.

Sünnî ekol arasında güvenilen ünlü olmuş altı adet (Kütüb-i Sitte) hadis külliyatı bulunur. Bunlardan Buhârî ve Müslim'in kitaplarına sahiheyn de denilir. Buhârî ve Müslim'in kitaplarında ortak olarak bulunan hadislere müttefekun aleyh denilir. Bâzı hadis külliyatları ise yazarları tarafından Câmi, Müsned, Mûcem, Müstedrek, Mustahrec, Cüz, Tabâkat gibi isimlerle isimlendirilmişlerdir.

Hadis öğrenimi mecâlis denilen sohbet toplantıları şeklinde İslâm'ın ilk devirlerinde başlanmıştır. Eğitimin sistematize edilmesi özel medreselerin açılmasıyla başlamıştır. Hadis öğretimi yaptığı bilinen ilk dâru'l hadîs, Hicrî 6. yüzyılda (M.S. 12. yüzyıl) Şam'da Sultan Nûreddîn Mahmud tarafından kurulan “en-Nûriyye” medresesi olup ilk idarecisi İbn Asâkîr'dir. Bundan sonra Eyyûbî hükümdarlarından Nâsıruddin Muhammed tarafından H. 622 (M.S. 1225) Kahire'de “el-Medresetu'l-Kâmiliyye” kurulmuştur. H. 626'da yine Şam'da el-Meliku'l-Eşref Ebu'l-Feth Musa b. Âdil “el-Medresetu'l Eşrefiyye” adlı ikinci bir dâru'l-hadis açıldı. Yine Hicrî altıncı yüzyılda aynı yerde Emevî Camii içinde Seyfeddîn Muhammed bin Urve'ye nisbetle “Dâru'l-Hadîsi'l-Urviyye” adını taşıyan ve bir kütüphânesi olan başka bir hadis medresesi daha açıldı. Daha sonraları İslâm âleminin her tarafında dâru'l-hadisler yaygınlaştı.[111][112]

Başlıca râvîler

Ehl-i Sünnet'in hadis kitaplarında kendilerinden en çok hadis rivayet edilen sahabeler (müksirûn) ve rivayet edilen hadislerin sayıları;[113]

İslâm Peygamberi zamanında yazılan sahîfeler

  • Sa'd b. Ub'ade el-Ensârînin sahîfesi.[114][115] Ancak Buhârî, bu sahîfenin Abdullah b. Ebî Evfa'nın sahîfesinin bir nüshası olduğunu söylemektedir.[116][117]
  • Semure b. Cündüb'ün sahîfesi.[118]
  • Câbir b. Abdullâh'ın sahîfesi.[119][120]
  • Abdullah b. 'Amr b. 'Âs'ın sahîfesi: Sahîfe-i sâdıka.[121][122] İbnu'l Esîr'in söylediğine göre bu sahifede 1.000 hadis bulunmaktadır.[123]
  • Hicretin birinci yılında İslâm Peygamberi'nin kendisinin yazılmasını emrettiği sahîfe. Medinede'ki Yahudilerle yapılan antlaşmanın tedvîn edildiği sahîfedir.[124]
  • Abdullah b. Abbas'ın sahîfesi.[125]

Ancak sahabeye ait olduğu iddia edilen bu sahifelerden hiçbiri daha sonraki nesillere ulaşmamıştır.[126]

Şiî ve Sünnî metin gelenekleri

Sünnî ve Şiî hadis koleksiyonları farklıdır. İslâm Peygamberi'nin ölümünü takip eden liderlik tartışmalarında Ali'den ziyade Ebû Bekir ve Ömerin tarafını tutan rivayetleri nakleden râviler Şiîler tarafından güvenilmez olarak kodlanırken Ali'ye, İslâm Peygamberi'nin ailesine ve onların taraftarlarına kaynak veren rivayetler tercih edilir. Sünnî âlimler, Şiîlerin reddettiği Aişe gibi râvîlere güvenirler. Hadis koleksiyonlarındaki farklılıklar, ibadet uygulamaları ve şeri'at hukukundaki farklılıklara katkıda bulundu ve iki gelenek arasındaki ayrım çizgisini sertleştirdi.

Sünnî geleneğinde kapsam ve doğa

Sünnî gelenekte bu tür metinlerin sayısı 7.000 ile 13.000 arasında olmasına rağmen aynı metni paylaşan birçok isnad, ayrı hadis olarak sayıldığından hadislerin sayısı çok daha fazladır. Diyelim ki on sahabe, İslâm Peygamberi'nin hayatındaki tek bir olayı bildiren bir metin kaydederse hadis âlimleri bunu on hadis sayabilirler. Yani örneğin Ahmed Bin Hanbel'in Müsned'inde 30.000'den fazla hadisi vardır - ancak bu sayı, metin içinde veya rivayet zincirleri içinde küçük farklılıkları kaydetmek için tekrarlanan metinleri içerir. Hem bir metnin en sağlam rivayetini, hem de rivayetlerinde en sağlam râvîleri tespit etmek için çeşitli metinlerin râvîlerini tespit etmek, aynı metinlerin rivayetlerini karşılaştırmak 2. yüzyıl boyunca hadis âlimlerini meşgûl etmiştir.

İslâm'ın 3. yüzyılında (225-275), hadis uzmanları, seçtikleri ve en sağlam şekilde belgelendiğini düşündükleri ve Müslüman âlimlerce referans alınan 2.000 ile 5.000 hadisten oluşan hadis külliyatlarını yazdılar.

4. ve 5. yüzyıl, bu altı eserin oldukça geniş bir şekilde yorumlandığını gördü.

Buhârî ve Müslim, sahihlerinde hadislerin sadece en sahihlerini topladıklarını iddia etmişlerdi. Sonraki âlimler de onların iddialarını kabul ederek bugün de bu sahihler en güvenilir hadis koleksiyonları olarak kabul edilir.[127]

H. 5. yüzyılın sonlarında İbn-i Tâhir el-Qaisarânî, Sünnî kanonunu bu güne kadar kalan bir tasvirle resmî olarak altı önemli eserde standartlaştırdı.[128][129][130]

Yüzyıllar boyunca birkaç farklı koleksiyon kategorisi ortaya çıktı. Musannef, mu'cem ve câmi' gibi isimlerle yazılanlar daha genel, sünenler (hukukî-litürjik geleneklerle sınırlı) ya da kırk hadisler gibi bazıları işlenen konulara daha spesifiktir.[131]

Şiî geleneğinde kapsam ve doğa

Şiîler, Sünnîlerin râvîlerinin çoğuna güvenmedikleri için altı büyük hadis koleksiyonunu nadiren kullanırlar. Kendi geniş hadis literatürüne sahiptirler. En iyi bilinen hadis koleksiyonları şu Dört Kitap'tır[132] Muhammed ibn Ya'qub al-Kulayni al-Razi (329 AH) tarafından yazılan Kitab al-Kafi, Muhammed ibn Babuya tarafından Man la yahduruhu al- Faqih ve ikisi de Şeyh Muhammed Tusi tarafından derlenen Al-Tahdhib ve Al-Istibsar.

Şiî din adamları da sonraki yazarların kapsamlı koleksiyon ve yorumlarından yararlanır. İmam Ali er-Rıza şöyle nakledilir: "Hadislerimizde Kur'an'da olduğu gibi müteşabih ve Muhkemler vardır. Belirsiz olanları açık olanlara yönlendirmelisiniz.”[133] :15

Şiîlerin çoğunluğu Sünnîlerin aksine hadis koleksiyonlarının hiçbirini bütünüyle sahih görmezler. Ancak Ahbarî mezhebi, dört kitaptaki tüm hadisleri sahih kabul eder.[134]

Şiî düşünce okulunda hadisin önemi iyi belgelenmiştir. Bu, İslâm Peygamberi'nin kuzeni Ali ibn Ebi Talib tarafından yakalanabilir: ""Taraftarlarımız(şia)dan kim şeriatımızı bilir ve ümmetimizin zayıflarını cehalet karanlıklarından bizim (Ehl-i Beyt) kendilerine ihsan ettiğimiz ilim nuruna (Hadis) çıkarırsa, o Kıyamet Günü'nde, başında bir taçla gelecek, Kıyamet ovasında toplanan insanlar arasında parlayacak."[133]

İslâm Peygamberi'nin soyundan gelen Hasan el-Askerî, bu rivayete destek vererek "Kim Dünya hayatında cehalet karanlığından çıkardıysa, Kıyâmet ovasının karanlıklarından Cennet'e çıkarılmak üzere nurunu tutabilir. Sonra onun Dünya hayatında hayırdan bir şeyler öğrettiği veya kalbinden bir cehalet kilidi açtığı veya şüphelerini giderdiği kimseler gelir."[133]

Doğruluğun önemi için İslâm Peygamberi'nin torunu Muhammed Bakır'ın "Şüpheli bir meselede durmak, helâke girmekten daha hayırlıdır. Hadis rivayet etmemen, iyice araştırmadığın bir hadis rivayet etmenden daha hayırlıdır. Her doğrunun üzerinde bir gerçek, her gerçeğin üzerinde bir ışık vardır. Allah'ın kitabına ne uyuyorsa onu al, ihtilafa düşeni de bırak." dediği kaydedilir.[133] :10

El-Bakır ayrıca, Ehl-i Beyt'in, İslâm Peygamberi'nin eski bir arkadaşı olan Cabir ibn Abd Allah ile yaptığı konuşma aracılığıyla İslâm Peygamberi'nin geleneklerini korumaya özverili bağlılığını vurguladı. Bakır dedi ki: "Ey Cabir, seninle görüş ve arzularımızdan konuşsaydık, helak edilenlerden sayılırdık. Allah Resulü'nden alıp koruduğumuz hadisi size söylüyoruz, "Allah'ım, Muhammed'e ve ailesine (onların altınlarını ve gümüşlerini emanet ettikleri gibi), senin davana hizmetlerine layık bir tazminat ver."[133] Ayrıca el-Bakır oğlu Cafer es-Sadık'ın hadis hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Onu yazmalısın, yazmadıkça hatırlayamazsın."[133] :33

Dindeki yeri

Kur’an'ın farklı yorumları gibi hadislerin de farklı yorumlarının yapılması, hangi hadislerin kaynak kabul edileceği, hangilerinin edilmeyeceği gibi hususlar farklı fıkıh mezheplerinin oluşmasına yol açmıştır. Şiî, Alevî ve Sünnîlerin anlayışları farklı olduğu gibi, Sünnîlerin Bağdat ekolü (Hanefî mezhebi) ile diğer ekollerin (ehl-i hadis, nakilciler) kendi içlerindeki yaklaşımları da farklılıklar göstermiştir. 7. yüzyılda aklı öne çıkaran kelamcılar ile ehli-hadis arasında tartışmalar çıkmış ve hadisler sorgulanmaya başlanmıştır. Birbiriyle zıtlaşan akıl ile nakil arasında hangisinin tercih edilmesi gerektiği tartışmaları İslâm coğrafyasında son dönemlere kadar devam etmiştir.

Sünnî İslâm anlayışında hadis Kur'an'ı açıklayıcı ikincil bir kaynak olarak düşünülür. İslâm inançları, ibadet, tefsir, siyer, fıkıh, tasavvuf ve tarikat gibi alanlarda yol gösterici, bazen de şeriat hükümlerinde olduğu gibi kanun belirleyici ve emredici olarak görülür. Bu anlayışta bir kısım hadislerin zayıf veya uydurulmuş olabileceği, ancak hadis imamlarının bu sözleri ayıkladıklarına inanılır. Sünnî anlayış “Hayır; Rabbine and olsun ki bunlar inanmazlar. Ama aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapar, sonra verdiğin kararı, içlerinde bir sıkıntı duymadan kabul eder ve tam olarak teslim olurlarsa başka.” (Nisa 4/65) gibi bâzı Kur'an ayetlerine dayandırılır.

Ehl-i rey (Akılcılar)

İmam Ebu Hanife ve takipçileri dinî görüşlerini oluşturmada diğer imamların aksine hadislerin sıhhatine daha az güvenmekte ve onlara az yer vermekteydi. Ebû Hanîfe rey ehli olarak bilinir, hadisleri sadece senet ve rivayet açısından değil, anlam açısından da kritiğe tâbî tutar.[135] Mânâ açısından akla aykırı gördüğü ve İslâm Peygamberi'ne atfedilemiyeceğine inandığı hadisleri kabul etmez ve bu hadislere aykırı fetvalar vermekten çekinmezdi. Bu şekilde 200 kadar hadise aykırı fetvası bilinir ve bu yüzden bâzı hadisçiler tarafından tenkit edilir.[136][137] Mevcut kaynaklara göre Ebû Hanîfe’yi tenkit edenlerin başında Buhârî gelmektedir. Buhârî el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’inin bab başlıklarında isim zikretmeden, “Kāle ba‘zu’n-nâs” (insanlardan biri şöyle dedi) ifadesini kullanarak Ebû Hanîfe’yi tenkit etmiş,[138] diğer eserlerinde de onun İslâm dinine zarar veren Mürcie’ye mensup olduğuna ilişkin rivayetleri zikretmiştir[139] Hatta Buhârî'nin ed-Duafâü‟s-Sağir adlı eserinin 388 numaralı maddesinde Ebu Hanife'nin iki defa küfürden imana davet edildiğiyle ilgili bir rivayete yer verdiği belirtilir.[140] Hadisleri kaale almayan ve Reyci (Akıl ve görüşçü) tutumu sebebiyle katledildiği düşünülen Ebû Hanîfe'nin mezhebi talebesi ve nakilcisi olan Ebu Yusuf eliyle kısa sürede hadisçi-nakilci bir çizgiye çekilmiştir.[62]

Hatîb el-Bağdâdî'nin (ö. 463/1071) eseri Târîhu Bağdâd'da yer alan ve Buhârî, Müslim, İbn Mâce gibi muhaddislerin hocası İbn Ebî Şeybe'nin İmam Ebû Hanîfe ile ilgili olarak «görüyorum ki Yahudi idi.» dediği şeklindeki rivayet.

Ehl-i hadis

Ahmed İbn-i Hanbel, Şafiî ve İmam Mâlik gibi, hadisleri derleyen ve fıkhî görüşlerini bu rivayetlere dayandıran nakilcilerden oluşuyordu. Nakilciler rivayet zinciri açısından "sahih" gördükleri hadisleri muhkem nasslar olarak değerlendirirler ve akıl yönünden kritiğe tâbî tutmazlar.

Rivayetçi eğilimlerin bir başka karakteristiği, halkın nezdinde hadislerin itibarını artırmak için hadis imamlarına insan üstü vasıflar yüklenmesidir. Bu rivayetlere göre hadis imamları milyonlarca hadisi râvî zincirleriyle birlikte hafızalarında tutabilirler. İmam Buhârî, bir hadisi kaynağından almak için aylarca yolculuk yapar, ancak rivayet eden kişinin boş eliyle ahıra götürerek atını kandırdığı için hadisi ondan almaktan vazgeçer, şartlarına tamamen uygun bile olsa rüyasında peygamberi görerek kaydettiği bütün hadisleri tasdik ettirir.

İmamiyye Şiiliği yalnızca 12 imam kanalıyla gelen söz ve rivayetleri dinî kaynak (hadis) olarak kabul etmektedir.[141] Bu anlayışta İslâm Peygamberi'nin sözleri yanında 12 imamın söz ve hikâyelerine de hadis denilir.

Kur'ancılar

Kur'ancı Müslümanlar Kur'an merkezli İslâm'ı savunan bâzı gruplardır. Bunlar için hadislerin herhangi bir dînî değeri yoktur.[142] Bunlar da anlayışlarını Kur'anın kendisini "tam", "apaçık", "ayrıntılı" ve "mükemmel" olarak tanımlaması ve "Kur'an'da biz hiçbir şeyi unutmadık" benzeri ayetlerine ve hadislerle ilgili sorunlara dayandırırlar. Alevî İslâm anlayışında da Sünnî veya Şiî hadis koleksiyonlarına herhangi bir değer atfedilmez.

Muhammed İkbâl gibi bâzı âlimlere göre hadisler kanun kaynağı olarak kullanılamaz,[143] fıkıh usulünde ve inançla ilgili konularda kanıt olamaz.[144]

Mustafa İslamoğlu, İslâm'da mutlak kriterlerle hareket edilmediğini, Sahih-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim'in kendi kriterlerine göre sahih olan hadisleri eserlerinde topladığına işaret eder. Mesela Buhârî'nin sika dediği (güvenilir) 420 küsur râvînin hadislerini talebesi Müslim, kitabına almamıştır. Yine Müslim'in güvenilir dediği 600 küsur râvînin hadislerine ise hocası Buhârî güvenmemiştir. Dolayısıyla güvenilirliğin kriteri içtihâdîdir, kişiseldir. Başka bir ifadeyle hadisin sahih olması, ona sahih diyene göredir, "demektedir.[145] İslamoğlu'na göre rivayet edilmiş 1.000.000 hadîsin aslen kaç olduğu konusu, Ebû Dâvûd tarafından ciddi olarak tartışılmış, bu sayının 4.500-6.300 civarında olduğu ileri sürülmüştür. Hadis ilminin bu saatten sonra devam edecekse bu 1.000.000'u nasıl "6.000'e irca ederiz", konusu artık bu olmalıdır der.[145]

Batılı akademisyenlere (müsteşriklere) göre

Aloys Sprenger, William Muir ve Reinhart Dozy gibi müsteşriklere göre Buhârî ve benzeri kaynaklarda yer alan hadislerin yarısı veya buna yakın kısmı güvenilebilecek materyallerdir. Jay Horowitz ise hadislere güvenilebileceğini belirtmekle birlikte hadislerin Peygamber zamanından 200-300 yıl sonra yazıldığı iddiasının gülünç bir iddia olduğunu belirtir.[146] C. Snouck Hurgronje, David Samuel Margoliouth, Henri Lammens ve Ignaz Goldziher gibi bâzı müsteşriklerse hadislere bu kadar da güvenmemektedirler. Margoiouth'a göre sünnet, başlangıçta İslâm öncesi toplumun âdetleri için kullanılan bir kavram iken, bu uygulamalara İslâm Peygamberi'ne atfedilmek suretiyle otorite kazandırılmıştır.[147]

Modern kullanım

İmam Nevevi'nin Kırk Hadisi, Kahire, Mısır'daki Sultan Hassan Camii-Medresesinde öğretildi

Ana akım mezhepler, hadisleri İslâm'ın kutsal kitabı olan Kur'ân'ın açıklayıcısı tamamlayıcısı görürler. Hadis uzmanı İbnü's-Salah, hadis ile dinin diğer yönleri arasındaki ilişkiyi şöyle açıklar: "Çeşitli dallardaki ilimlerin içlerinden en önemlisi fıkıhtır."[148] İbn Hâcer "Buradaki 'diğer bilimler'den kastedilen dinle ilgili olanlardır" diye açıklıyor, "Kur'an tefsiri, hadis ve hukuk. Hadis ilmi, bu üç ilimden her birinin sergilediği ihtiyaçtan dolayı en yaygın olanı hâline geldi. İhtiyaç ortadadır. Kur'an tefsir'ine gelince, Allah'ın kelâmını açıklamak için tercih edilen yol, İslâm Peygamberi'nin sözü olarak kabul edilenler iledir. Buna bakan, kabul edilebiliri kabul edilemezden ayırma ihtiyacındadır. Fıkıhla ilgili olarak fakih, istisna için kabul edilebilir olana delil göstermeye muhtaçtır ki bu ancak hadis ilmiyle mümkün olan bir şeydir.”[149]

Çalışmalar ve doğrulama

Hadisler, muhaddis denilen hadis âlimleri tarafından değişik sınıflandırmalara tâbî tutulmuşlardır. Ancak bu sınıflandırmalar mutlak olmayıp sınıflandırmayı yapan kişinin bilgi altyapısı, ön kabulleri, tanımları ve değerlendirmeleri gibi unsurlara dayanır. Bir dînî otoritenin mütevatir, sahih veya muteber bulduğu hadis bir başka otoriteye göre zayıf, uydurma veya merdud olarak tanımlanabilir.[150][151] örnek; Kur'an'da bir âyete dayanan[152] Ay'ın ikiye bölünmesi hadisleri.

Bir hadisin sıhhati öncelikle onun nakil zinciri (isnad) ile doğrulanır. Aktarım zinciri de sahte olabileceğinden Müslüman âlimler tarafından verilen özgünlük statüsü, oryantalist veya tarihçiler tarafından kabul edilmez. Ignaz Goldziherr, birçok hadisin kronolojik ve içerik olarak İslâm Peygamberi'nin dönemine uymadığını göstermiştir. Bu nedenle birçok oryantalist, hadisleri genel olarak daha sonraki bir dönemin dönemsel icadı olarak gördü. Bu aşırı eleştirel tutum bugün norm değil. Farklı hadislerin karşılaştırılması ve incelenmesi, hangi hadislerin sahih, hangilerinin sahih olmadığı tespit edilemese de 7. yüzyılda birçok hadisin kaydedilmiş olması gerektiğini göstermektedir.[153] Bernard Lewis'e göre, "İslâmî yüzyılların başlarında bir davayı, bir görüşü ya da bir hizbi teşvik etmenin, Peygamber'in uygun bir fiilini ya da sözünü alıntılamaktan daha iyi bir yolu olamazdı." diyor. Bu sahteciliklerle savaşmak için, ilm el-cerh veya ilm el-dirayah olarak isimlendirilen ayrıntılı hadis araştırma bilimi[154] hadisleri eleştirmeyi ve onaylamayı tasarlanmıştır.[155]

Hadis çalışmaları, İslâm Peygamberi'ne atfedilen haberlerin doğruluğunu belirlemek için bir dizi değerlendirme yöntemi kullanır. Bu sağlama şu şekilde yapılır:

  • Aktarımında yer alan bireysel anlatıcılar,
  • Raporun aktarım ölçeği,
  • Rapor metnini analiz etmek ve
  • Raporun iletildiği yollar.

Bu kriterlerden hareketle hadisler tasnif edilmiştir. Kapsamlı ilk eser Ebu Muhammed er-Ramhürmîzî'ye âit el-Muhaddis el-Fasıl, bir diğeri önemli eser Hâkim en-Nişâbûrî'nin Marifat ulum el-hadis'idir. İbnü's-Salah'ın ' <i id="mwAnU">Ulum al-hadis'i</i>, hadis araştırmalarında standart klâsik referans olarak kabul edilir.[21]

Bâzı hadis metodolojisi ekolleri, 16 kadar ayrı test uygular.[156]

Biyografik değerlendirme

Biyografik analiz ('ilm al-ricāl) de nakilciler incelenir. Bu, doğum tarihi ve yerlerini, aile bağlantılarını, öğretmen ve öğrencileri; dindarlık, ahlakî davranış, edebî ürünleri; seyahatlerini ve ölüm tarihlerini analiz etmeyi içerir.

Bu kriterlere göre râvînin güvenilirliği (sikā) değerlendirilir. Aynı zamanda zincirdeki diğer vericilerle olan eş zamanlılık ve coğrafî yakınlıklarından çıkarılan ferdin raporu gerçekten iletip iletmediği de belirlenmeye çalışılır.[157][156]

Biyografik sözlüklere örnek olarak şunlar verilebilir: Abd al-Ghânî al-Makdîsî'nin Al-Kamal fî Esmâ' al-Rijâl'i, İbn Hâcer el- Askalânî'nin Tahdhīb al-Tahdhīb'i ve al-Dhahabi'nin Tadhkirat al-huffaz'ı.[158]

İletim ölçeği

Önemli meselelere ilişkin hadislerin bir dizi birbirinden bağımsız zincirden geçmesi gerekir.[156]

Birçok güvenilir kanaldan gelen rivayetler için mütevatir terimi kullanılır.

Bu standardı karşılamayan raporlar âhad olarak bilinir ve birkaç farklı türdendir.[21]

Metni analiz etme

Muhammed Şafi'î'ye göre isnadı incelenen hadislerin metni şu açılardan incelenmelidir:

  • Kur'an'la çelişki[156]
  • Güvenilir hadislerle çelişki[156]
  • Sağduyu ve mantık[156]
  • Sadece destekçileri veya ailesi aracılığıyla iletilen ve diğer bağımsız kanallardan gelen haberlerle desteklenmeyen bir birey veya bireylerin önemine ilişkin olması.[156]

Eleştirmenler, metnin incelenmesini içeren yukarıdaki açıklamanın aksine tasdik sürecinin "hadisin kendisini değil, hikâyeyi nakleden râvîler zincirinin incelenmesiyle sınırlı" olduğunu kaydeder. Joseph Schacht, "hadislerin tüm teknik eleştirisinin ... esas olarak isnadların tenkîdi"ne dayandığını, bunun sahte hadisleri ortadan kaldırmada etkisiz olduğuna diğerleri gibi kendisinin de inandığını belirtmektedir.[159] NJ Coulson "Zincirin kesintisiz olması ve bireysel halkalarının güvenilir kişiler sayılması şartıyla, hadis bağlayıcı bir kanun olarak kabul edilmiştir. Dinî inancın şartlarına göre raporun içeriği sorgulanamaz; çünkü bu, ilâhî vahyin özüydü ve bu nedenle herhangi bir kanunîu veya tarihî eleştiriye açık değildi" [160] der.

Terminoloji: makbul ve makbul olmayan hadisler

Değerlendirildikten sonra hadisler kategorize edilebilir. İki kategori şunlardır:

  • Sahih (doğru, otantik),
  • Za'if (zayıf)

Diğer sınıflandırmalar şunları içerir:

  • Hasen Kusurlu bir sahîh rivayet veya başka teyit edici rivayet nedeniyle güçlendirilmiş zayıf bir rivayete atıfta bulunur (iyi);
  • Mevzu' (fabrikasyon, uydurma),
  • Münker, daha güvenilir başka bir râvî ile çelişen, güvenilir olmayan bir râvînin mevcudiyeti nedeniyle reddedilen rivayet.[161]

Sahîh ve hasen rivayetler, İslâm hukuk sisteminde kabul edilebilir görülür.

Eleştiri

Hadisler, çeşitli yazarlara göre bir dindar kurgular koleksiyonu olup[162][163] II. ve III. yüzyıllarda ortaya çıkan ihtiyaçlara göre uydurulmuşlardı. Sir W. Muir, II. (M.S. VIII.) yüzyılın ortalarından önce yazılı hadis belgesinin bulunmadığını, I. Goldziher ve J. Schacht, hadislerin Emevîler devrinde ahlak, zühd, Âhiret hayatı ve siyaset konularıyla ilgili olduğunu, bu dönemde fıkhî hadis bilinmediğini ileri sürmüş, J. Robson, hadislerdeki senetlerin II. yüzyılda uydurma birtakım hadisleri sahih göstermek için meşhur isimler kullanılarak ortaya konduğunu ifade etmiştir.[164][165]

Sör Seyyid Ahmed Han

Hadislere uydurma olabileceği, râvîlerinin güvenilirliği ve içerik noktasında eleştiriler bulunmaktadır:

Bişr b. Sa'îd’in "Allâh'a yemin olsun ki biz Ebû Hureyre'nin meclisinde bulunurduk, O bize Rasûlullah’tan ve Kā'b el-Ahbâr'dan rivayet ederdi. Ebû Hureyre kalkıp gittikten sonra bizimle birlikte oturan bâzı insanların Rasûlullah’ın hadisini Kā'b'ın sözü, Kā’b’ın sözünü de Rasûlullah’ın hadisi diye naklettiğini işitirdim. Allah'tan korkun ve hadis konusunda korunun!" dediği belirtilir.[166] İmam Buhârî'nin, Kâb'ın görüşü dediği bir rivayetin İmam Müslim tarafından İslâm Peygamberi'ne âit olarak nakledildiğinden de bahsedilmektedir.[167]

Ebû Hureyre'nin Kā'b ei-Ahbâr'dan etkilenerek "israiliyat" nakleden rivayetlerinin âdetâ Tevrat ve Talmud'un bir kopyası gibi olduğu şeklinde görüşü de mevcuttur.[168]

İmam Ebû Hanîfe'ye göre sıhhatinde şüphe olmayan hadislerin sayısının ancak on yedi olduğu; İmam Mâlik'e göre ise bu tür hadislerin adedinin üç yüzden fazla olmadığı zikredilir.[80] Prof. Dr. Süleyman Ateş ise buna ilâveten Târih-i Bağdat'ta Ebû Hanîfe'nin sabahtan öğle vaktine kadar hadis okuttuğunu, ardından da “Bunlar hep havadır, boş şeylerdir.” dediği şeklinde bir rivayetin bulunduğunu, ancak ilgili eserin yazarı tarafından bunun Ebû Hanîfe'ye iftira olduğunun belirtildiğini yazmıştır. Ateş, ayrıca aynı yazısında hadisçi veya rivayetçi olarak bilinen Şafiî ve Hanbelî ekollerinin aslında şüphe taşıyan bir iki kişi haberini haram hükmü vermeye kaynak kabul ederek Kur’ân’ın geniş yolunu daralttıklarını, İslâm’ı sonunda yaşanmaz hâle getirdiklerini iddia eder.[169]

Başlangıçta birkaç yüzyıl boyunca sözlü rivayetler şeklinde anlatılan hadisler, daha sonra yazıya geçirilen İslâm'ın "sözel geleneğini" oluşturmuşlardır. İslâm Peygamberi'nin ölümünü takip eden yıllarda konuşulan hadis sayısının birkaç yüz veya birkaç bin hadisi geçmediği, daha sonraki dönemlerde bu rivayetlerin hızla çoğaldığı ve milyonlara ulaştığı bilinmektedir.[170][171] Bu artış, hadislere şüphe ile yaklaşan kesimler açısından da eleştiri konusu olmaktadır.

Buhârî'nin hocalarından Nuaym b. Hammâd'ın hemen bütün hadis münekkitleri tarafından zayıf ve münker hadis rivayet etmekle tanındığı, rivayetlerinde çokça yanılıp bunları birbirine karıştırdığı, rivayetleri pek kabul görmeyen muhaddislerden hadis rivayet ettiği için de eleştirildiği, rivayetlerinin delil olarak kullanılamayacağı ileri sürüldüğü ve hatta sünneti koruma gayretiyle hadis uydurduğunu söyleyenlerin de olduğu, fakat Buhârî'nin ondan hadis rivayet ettiği belirtilmektedir.[172]

Zühlî'nin Kur'an okuyan kişinin telaffuzunu mahluk kabul ettiği gerekçesiyle Buhârî'nin bidatçı olduğunu ve onun meclisine katılanların Kur'ân'ın mahluk olduğu görüşüne sahip olmakla itham edilmesi gerektiğini bildirerek İmam Müslim ve Ahmed b. Seleme hariç insanların çoğunun Buhârî'nin meclisine katılmasını engellediği belirtilmektedir.[173] lbn-u Ebî Halîm er-Râzî (ö.h. 327) Buhârî'nin biyografisinde babası Ebû Hâtim er-Râzî'nin Buhârî'den hadis işitmekle beraber Muhammed b. Yahya tarafından onun "Kur'an'ın okunuşu -lafzı- mahluktur" görüşü iletilince Buhârî'nin hadisini terk ettiğini anlatır.[174] Bu durumun Buhârî'nin Sahîh'inin şöhretini geciktiren faktörlerden biri olduğu ve asırlar geçtikçe bu haberin unutulduğu ifade edilir.[175]

Sahîh-i Buhârî'de yer alan 160 rivayetin senedinde kopukluk bulunduğu ifade edilmektedir.[176]

İbn Hazm'ın (ö. H. 456/M.S. 1064) mûsikî konusunda en sağlam ve en kuvvetli olduğu belirtilen Buhârî'nin sahihinde geçen "Ümmetimin içinde zina yapmayı, ipekli giymeyi, içki içmeyi ve mûsikî dinlemeyi helâl sayan kimseler türeyecektir." şeklinde başlayan rivayetin uydurma olduğunu söylediği ve Buhârî'yi kitabına uydurma hadis almakla suçlayanların başında geldiği, bu rivayet de dahil olmak üzere mûsikînin haram olduğunu söyleyenlerin hüccet olarak kullandıkları bütün hadis rivayetlerini teker teker ele alarak bunların hiçbirinin sağlam olmadığını belirttiği anlatılmaktadır.[177] Bu rivayetlerin zayıflığı konusunda İbnu’l-Arabî'nin, İbnu’n Nahvî'nin, Gazâlî'nin ve İbn Tâhir'in İbn Hazm’a muvafakat ettikleri belirtilir.[178] Bilindiği kadarıyla el-Uṣûlü’l-ḫamse’ye İbn Mâce'nin es-Sünen'ini ekleyerek Kütüb-i Sitte tabirini ilk defa oluşturduğu belirtilen[179] İbnü'l-Kayserânî'nin (ö. 507/1113) de Kitâbü’s-Semâʿ adlı eserinde Mûsikî dinlemenin haram olmadığını, aksini savunanların uydurma rivayetlere dayandıklarını söyleyerek mûsikî dinlemeyi haram sayanların dayandığı delillere güvenilemeyeceğini ileri sürdüğü belirtilmektedir.[180] Bâzı oryantalistlerin görüşüne göre ise bu rivayetlerin müziğe ve müzisyenlere gösterilen ilgiyi kıskanan Abbâsî devri ilahiyatçıları tarafından uydurulmuş olduğu iddia edilmektedir.[181]

Serahsî (ö. 483/1090), recm ile ilgili âyetin bulunduğu sayfayı bir keçinin yediği şeklindeki rivayeti[182] eleştirerek İslâm Peygamberi'nin vefatından sonra neshin mümkün olmadığını, fakat bâzı mülhidlerin İslâm'a zarar vermek için bu tarz rivayetleri kabul ettiklerini belirtmiştir.[183][184]

Ünlü hadisçi İbn Hâcer el-Askalânî’nin asılsız haber rivayet etmekle tanınan râvî ve tarihçi Ebû Huzeyfe el-Buhârî'yi kaynak olarak kullandığı da belirtilir.[185]

Geleneksel İslâmî düşünce tarzlarına karşı ilk ciddî ve sistematik hareketin kurucusu olarak nitelendirilen Seyyid Ahmed Han, hadisler için Müslümanları bağlayan sözler olmadığını savunmuştur.[186] Öğrencisi Şirag Ali ise daha ileri giderek neredeyse bütün hadislerin uydurma olduğunu ileri sürmüştür.[187]

Gulam Ahmed Pervez ise hadisleri geçmiş asırların çarpıtılmış sözleri olarak yorumlar ve Kur'an öğretilerine aykırı olanlarının İslâm Peygamberi'ne atfedilmesine karşı çıkar. Pervez, görüşleri dolayısıyla binin üzerinde ortodoks âlim tarafından imzalanan fetva ile kâfir ilan edildi.[188][189]

Goldziher'e göre hadis olarak rivayet edilen haberlerin Peygamber’le ilgisi yoktur. Bu rivayetler İslâm’ın birkaç asır devam eden oluşum süreci içinde bu sürece katılan siyasî, ictimâî, iktisadî v.s. birçok faktörün belgeleridir. Müslümanlar Kur’an’da bulamadıkları pek çok konuyu, ayrıca kendi kanaatlerini ve doğru bulduklarını hadis formunda ifade etmişlerdir.[190]

Kütüb-i Sitte adı verilen kitapların haber-i âhâd olarak nitelendirilen rivayetlerden ibaret oldukları ve bunların tamamı için sahih demenin mümkün olmadığı belirtilir.[191] Prof. Dr. Mikail Bayram, Kütüb-i Sitte isnat edilen kişilerin tamamının Sâmânî devletinden olduklarını ve Sâmânî devlet otoritesinin bu kitapları sahih kabul edip diğer hadis kitaplarını ise sahih kabul etmediklerini ve o dönemde Abbasîlerin de onlarla ittifak ederek bu altı kitabı sahih kabul ettiklerini iddia eder.[192] Konuyla ilgili olarak Kütüb-i Sitte’nin dördünün Horasan bölgesinde yazıldığı;[193] Buhârî'nin (ö. H. 256) Buharalı,[194] Müslim'in (ö. H. 261) Nişâburlu,[195] Nesâî'nin (ö. H. 303) Nesâlı,[196] Tirmîzî'nin (ö. H. 279) Tirmizli,[197] Ebû Dâvûd'un (ö. H. 275) Sicistânlı,[198] İbn Mâce'nin (ö. H. 273) Kazvinli[199] olduğu ifade edilmektedir. Müslim gibi Nişaburlu olan Hâkim en-Neysâbûrî'nin (ö. H. 405) tarihî gerçeklere uymayacak şekilde Buhârî ve Müslim'in otoritesinin Hicaz, Irak ve Şamlılar tarafından tanındığı neticesine varılabilecek ifadeler kullandığı[200] ve bunun bu eserler üzerinde icmâ olduğu görüşünün ortaya çıkmasında tesirli olduğu belirtilmektedir.[201]

Müslümanlardan hadis literatürüne yönelik tenkidin temeli, sahihliği ile ilgilidir.[202] Bunlardan bazıları İslâmî, teolojik ve felsefî eleştiri temellerine de sahiplerdir.

Müslüman âlimler, hadis literatürünü sorgulamada uzun bir geçmişe sahiptir. Batılı akademisyenler de 1890'dan başlayarak ancak 1950'den beri çok daha sık olarak bu alanda aktif hâle geldiler.[203]

Bâzı Müslüman hadis eleştirmenleri, hadisleri (İslâm'ın temel metinleri olarak) tamamen reddedecek kadar ileri gitmektedir.

Edip Yüksel ise Sünnî gelenekte güvenilir olarak nitelenen hadislerden örneklerle, hadise dayalı din anlayışını eleştirmektedir.[204] Kassim Ahmad tarafından yazılan Hadith: A Re-evaluation kitabı, hadisleri ayrımcı, bilim, akıl ve kadın karşıtı olarak nitelemektedir.[187][205] Bugünün en önde gelen eleştirmenleri arasında, Kur'ancı Müslümanlar, Kur'an kodunun (kod 19) “kâşifi” Mısırlı Reşad Halife, Malezyalı Kassim Ahmad ve Türk Edip Yüksel bulunuyor.[206]

Kur'ancılar, Kur'ân'ın kendisinin Kur'ân'ın yanında ikinci bir teolojik kaynak olarak hadisleri kabul etmeye davetiye içermediğini iddia eder. 3:132 veya 4:69'da geçen "Allâh'a ve Resûl'e itaat etmek" tabirinden, görevin Kur'ân'ı tebliğ etmekten ibaret olan Resûl'e sadece Kur'ân'ı takip ederek uymak olduğu anlaşılmaktadır. Kur'ancılara göre İslâm Peygamberi'nin aracılığı, sadece Kur'an iledir, hadislerle değil.[207][208]

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

Kaynakça

Notlar