Doğa

doğal, fiziksel veya maddi evren ve fenomenler

Doğa (Türkçe doğ- fiilinden türetilmiştir, "Tabiat") İnsan yapımı dışında kalan ve kendiliğinden var olan, sürekli değişen, dönüşen tüm fiziki evren ve onun kendiliğinden işleyişi. İnsan da doğanın parçasıdır. İnsan'ın doğadan koparak; doğaya, dünyaya müdahale eden bir canlıya dönüşmesiyle doğa ve insan ayrımı yapılmak durumu doğmuştur. İnsanın, kabaca on bin yıl öncesinden itibaren özellikle de yerleşik düzene geçmesiyle, yoğun şekilde besi hayvanlarını evcilleştirmesi, toprağı ekip dikmeye başlaması, tüm ekonomik faaliyetleri, kitlesel savaşları ve savaşlar için geliştirdiği teknolojileri, insanın doğadan kopması veya doğaya müdahale etmesi olarak yorumlanır. Antik Çin bilgelerinden Zhuangzi bu kopuşu "İnsanın, öküzün burnuna halka takması" diye anlatır: Öküzün iki kulağı, iki boynuzu, dört bacağının olması doğadan gelir; öküzü işinde gücünde kullanmak için burnuna halka takıp çekiştirmek ise insan müdahalesidir.

Evren, doğanın en karmaşık ve kaotik bölümüdür
Şelale, tipik bir doğa oluşumudur (Hoptown Şelalesi, Avustralya)
Atom, doğanın yapıtaşı ve en küçük fenomenlerinden biridir (Hidrojen atomunun orbitali)

Bu yüzden her ne kadar insan, Doğa Bilimleri'nin konusu olsa da, doğadan koparak geliştirdiği kendi dünyasındaki etkileşim ve uğraşların tümü Sosyal Bilimler adı altında incelenir.[1] Genellikle "doğal çevre" ya da yabani hayvanlar, dağlar, ormanlar, denizler, vbg. barındıran yabani/vahşi doğa, insan müdahalesi ile önemli ölçüde değiştirilmemiş ya da insan müdahalesine rağmen devam eden şeyler anlamına gelir. Örneğin, üretilen nesneler ve insan etkileşimi, "insan doğası" veya "doğanın tamamı" olarak nitelendirilmedikçe doğanın bir parçası olarak kabul edilmez.[2][3][4]

Bunun üzerine doğal ve yapay kavramları kullanılır hale gelmiştir. İnsan yapımı her şey yapay olarak adlandırılır. Yapay sözcüğü, insan bilinci veya zihni tarafından ortaya çıkarılan şeyler için de kullanılır olmuştur.[5]

Dünya

Apollo 11 görevi sırasında kaydedilmiş Dünya görüntüsü

Açıklanabilen kısmıyla evrende tek karbon temelli yaşam formuna ev sahipliği yapan ve birçok bilimsel araştırma alanına çalışma konusu olmuş bir gezegendir. Güneş Sistemi'nde bulunur ve hacimsel olarak beşinci, Güneş'e yakınlık olarak üçüncü sıradadır. En belirgin iklim özellikleri, birbirlerine zıt iki kutup bölgesinin olması, bu bölgelerin arasında iki nispeten dar ılıman kuşakların ve bir tane geniş ekvatoral (tropikalsubtropikal) bölgesinin olmasıdır.[6]

Jeolojik ve biyolojik süreçler günümüz Dünya'sının doğal koşullarının şekillenmesini sağlamıştır. Dış yüzeyi, kademeli olarak devinim sağlayan tektonik plakalara ayrılmış; iç yüzeyi ise kalın bir manto tabakası ve manyetik bir alan oluşturan, F26 (demir) dolu bir çekirdeğe sahiptir. Çekirdekteki konvektif ve dinamo devinimleri elektrik akımları üretir, bu da Dünya'nın jeomanyetik bir alana sahip olmasına neden olur.[7] Dünya'da bir yılda gerçekleşen yağış seviyesi birkaç bin metreküpten birkaç milimetreküpe kadar değişebilir. Sahip olduğu toplam suyun 71%'ü tuzlu olan Dünya, toplam kara parçasının çok daha fazla olan dev okyanuslara sahiptir. Aynı zamanda Afrika, Amerika, Avrupa, Asya, Okyanusya ve Antarktika isimlerinde altı ana kıtadan oluşan Dünya, büyük adalar ve küçük adacıklardan da oluşur; bunların çoğu kuzey yarımkürede bulunur.

Yer kabuğu, kalın bir plastik gibi, manto tabakasından ve merkezi ise akışkan manto, manyetik bir alan oluşturan demir ve çekirdek ile sarılmıştır. Atmosferik koşullar, yüzey koşullarını stabilize eden ekolojik bir denge yaratan yaşam formlarının varlığıyla orijinal koşullardan önemli ölçüde değiştirilmiştir.[7] Enlem ve diğer coğrafi faktörlere göre iklimdeki geniş bölgesel farklılıklara rağmen, uzun vadeli ortalama küresel iklim, buzullararası dönemlerde oldukça istikrarlıdır[8] ve ortalama küresel sıcaklığın bir veya iki derecesindeki değişimlerin, tarihsel olarak ekolojik denge üzerinde büyük etkileri olmuştur.[9][10]

Jeoloji

Dünya'yı oluşturan katı, sıvı ve gaz hallerindeki madde formunu, dinamiğini ve özelliğini inceleyen bilim alanıdır. Jeoloji, Dünya materyalinin bileşimi, yapısı, fiziksel özellikleri, dinamikleri ve geçmişi ile bunların oluşma, taşınma ve değişim süreçleri üzerinde durur. Aynı zamanda mineral ve hidrokarbon çıkarımı, doğal tehlikeler (afetler), bazı Jeo-teknik mühendislik alanları hakkında bilgi, geçmiş iklimler ve ortamları anlama açısından da bu bilim alanının bilgisi kullanılır.

Dünya'nın jeolojik evrimi

Tektonik plaka hareketleri

Bir alanın jeolojisi, kaya birimleri biriktirilip yerleştirildikçe ve deformasyon süreçleri, şekil ve konumlarını değiştirdikçe zamanla gelişir. Bir alanın jeolojisinde kayalık oranı, deformasyon süreçleri zamanla gelişir. Kaya birimleri önce yüzeye birikerek veya üstteki kayaya girerek yerleştirilir. Çökeltiler, Dünya'nın yüzeyine yerleştiğinde ve daha sonra sedimanter kayaya karıştığında veya volkanik kül veya lav gibi volkanik malzeme akarken, yüzeyi örtüldüğünde ortaya çıkabilir. Batholiths, laccoliths, dikes ve eşikler gibi magmatik müdahaleler, üstteki kayaya yukarı doğru iter ve içeri girdikçe kristalleşir. İlk kayaç dizisi çöktürüldükten sonra, kaya birimleri deforme olabilir veya metamorfize edilebilir. Deformasyon tipik olarak yatay kısaltma, yatay uzatma veya yan yana (doğrultu atma) hareketin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu yapısal deformasyonlar genel olarak tektonik plakalar arasında sırasıyla yakınsak sınırlar, ıraksak sınırlar ve dönüşüm sınırları ile ilgilidir.

Geçmişsel bakış açısı

Pangea'nın ayrılmasından günümüze kadar geçen sürede kıtaların hareketini gösteren bir animasyon

Dünya'nın, Güneş ve diğer çevre gezegenlerle birlikte 4,54 milyar yıl önce, güneş bulutsusundan oluştuğu tahmin edilmektedir.[11] Ay yaklaşık 20 milyon yıl sonra oluştu ve başlangıçta erimiş dış tabakası soğudu, katı bir kabuk meydana getirdi. Oksijen gazının bitkiler tarafından üretilişi ve volkanik aktivite primordial atmosferi yarattı.[12] Çoğunluğu veya tamamı kuyruklu yıldızların getirdiği H2O molekülü bazlı kristallerden suyu buharını, okyanusları ve diğer su kaynaklarını yarattı.[13]

Plankton isimli bu canlı okyanuslarda, denizlerde ve göllerde yaşar ve en az 2 milyar yıldır çeşitli formlarda var olmuştur

Kıtalar oluştu, ayrıldı, birleşti ve Dünya'nın yüzeyi yüz milyonlarca yıl boyunca tekrar tekrar şekillendi. Bazı zamanlar bir süper-kıtanın oluşması için ortam sağlandı. Yaklaşık 750 milyon yıl önce bilinen en eski süper-kıta Rodinia parçalanmaya başladı. Kıtalar, yaklaşık 540 milyon yıl önce dağılan Pannonia'yı, sonra da yaklaşık 180 milyon yıl önce dağılan Pangea'yı oluşturmak için birleşti.

"Kartopu Dünyası" hipotezine göre: Neo-proterozoik dönemde, Dünya'nın ortalama sıcaklığı aniden düştü ve buz tabakaları, Dünya'nın üçte ikisini kapladı. Kambriyen'den 530–540 milyon yıl önce ise, çok hüçreli yaşam formları çoğalmaya başladı[14] ve Kambriyen'den bu yana beş kitlesel yok oluş yaşandı.[15] Son kitlesel yok oluş ise 66 milyon yıl önce, memeliler gibi küçük hacimli & kütleli hayvanların kurtulduğu ancak kanatsız dinozorların ve diğer dev sürüngenlerin yok olmasına yol açtığı dev bir göktaşının yeryüzüne çarpması oldu. Son 66 milyon yıl içerisinde ise memelilerin yaşamı daha çeşitlilik ve gelişmişlik gösterdi.[16]

Birkaç milyon yıl önce Hominoidea familyasından bir grup canlı, Afrika'da, savanların önlerini görmelerine engel olması sebebiyle dik durma yeteneği kazandı ve ilk Homo erectus grubundan canlıların gelişmesine vesile oldu.[17][18] Bu canlılar yaşama daha fazla adapte olamayıp yok oldu, ancak Modern Homo Sapiens'e evrilen yolda "ata" görevi üstlendiler. Günümüz Homo Sapiens'inin gelişme zincirinde ikinci sıçrama tarım ile gerçekleşti. Üçüncü sıçrama ise düşünmeyi sistematik hale getirerek felsefeyi icat etme ile oldu. Bu tarz önemli dönemlerden geçen ve zamanla bu gelişmişlikleri "medeniyet" çatısı altında toplayan İnsanoğlu, Dünya'yı, önceki yaşam formlarından daha hızlı etkiledi. Binlerce yıl içerisinde Homo Sapiens; bilgiye hükmederek, tüm canlı / cansız varlıkların doğasını değiştirebilecek beyin yapısına evrildi.[19] Bu konu hakkında, Harvard Üniversitesi'nden E.O. Wilson gibi bazı bilimciler, biyosferin İnsanlar tarafından aldığı tahribat sebebi yüzünden önümüzdeki 100 yıl içinde tüm türlerin yarısının yok olmasına neden olabileceğini tahmin etti. Mevcut nesli tükenme olayının kapsamı; halen biyologlar tarafından araştırılmakta, tartışılmakta ve hesaplanmaktadır.[20][21]

Atmosfer ve iklim

Mavi ışık, atmosferdeki gazların dağılması ve sıkıştırılması ile oluşan bir etkidir

Dünya atmosferi, ekosistemin sürdürülmesinde kilit bir faktördür. Dünya'yı saran ince gaz tabakası kütle çekimi ile yerinde tutulur. Atmosfer çoğunlukla azot, oksijen, su buharından oluşur ve çok daha az miktarda karbondioksit, argon vb. maddeler ve atmosferik basınç bulundurur. Ozon tabakası, Güneş ışınlarının yüzeyde oluşturduğu ultraviyole (UV) radyasyon miktarının indirgenmesinde önemli bir rol oynar. DNA, UV ışığıyla kolayca hasar gördüğünden bu tabaka, yaşamı korumaya da yarar. Atmosfer'in bir diğer yararı da gece boyunca ısıyı korumasıdır. Böylece hem günlük ölümcül sıcaklıkları, hem gece gelecek dondurucu soğuğu önler. Karasal hava, sadece atmosferin alt bölümünde görülür ve ısıyı dağıtmak için konvektif bir sistem olarak işler.[22]

Şimşek çakması, insanoğlunu en ürküten doğa olaylarından biridir

Okyanus akıntıları, özellikle ekvatoral okyanuslardan kutup bölgelerine ısı enerjisini dağıtan büyük su-altı termohalin sirkülasyonunun belirlenmesinde önemli bir faktördür. Bu akımlar ılıman bölgelerde kış ve yaz arasındaki sıcaklık farklarını hafifletmeye yardımcı olur. Ayrıca, ısı enerjisinin okyanus akımları ve atmosferi tarafından yeniden dağıtılması olmasaydı, tropik bölgeler çok daha sıcak ve kutupsal bölgeler çok daha soğuk olurdu. Havanın hem faydalı hem de zararlı etkileri olabilir. Hortumlar, Kasırgalar veya tropikal siklonlar gibi olumsuz hava koşulları ve büyük miktarda enerji üreterek ve yıkımlar yapar ve bu geri dönülemez sonuçlar doğurabilir. Bu yüzey vejetasyonları, havanın mevsimsel değişimine bağımlı hale gelmiştir ve sadece birkaç yıl süren ani değişikliklerde ortaya çıkarlar.

Oklahoma'nın merkezinde meydana gelmiş bir kasırga

Bir bölgenin iklimi, özellikle enlem olmak üzere; bir dizi faktöre bağlıdır. Benzer iklim özelliklerine sahip yüzeyin enlem bandı (kuşaklar), bir iklim bölgesi oluşturur. Ekvatordaki tropikal iklimden kuzey ve güney uçlarındaki kutup iklimine kadar farklı bantlarda farklı iklimler gözlemlenir. Hava durumu, Dünya ekseninin yörünge düzlemine göre hafif açı alması ile oluşan mevsimlerden de etkilenir. Böylece yaz veya kış boyunca belli bir zaman aralığı boyunca Dünya'nın bir yarısı, diğer yarısa kıyasla daha çok güneş ışınlarına maruz kalır. Bu olay, Dünya'nın Güneş etrafındaki turu sırasında her yıl tekrar değişir. Bu döngülerin sonucu olarak Güney yarımkürede kış olurken Kuzey yarımkürede yaz oluşur.

Hava durumu, çevrede yapılan küçük değişikliklerle kolayca değiştirilebilen kaotik yapıya sahip narin bir sistemdir. Bu nedenle günümüzün teknolojik ve lojistik yardımlarına rağmen doğru hava tahmini yalnızca birkaç gün için geçerlidir.[23] Günümüzde iklimin ve hava durumunun insan tahripleri ile değişmesi, dünya çapında iki temel olumsuz etki oluşturuyor: (1) Sıcaklıklar her geçen gün, bir önceki ortalamasından daha da yükseklere çıkıyor; ve (2) bölgesel iklimlerde, gözle gözlemlenir & hissedilir anormal değişimler gerçekleşiyor.[24]

Yeryüzündeki su

Iguazú Şelalesi, büyük su kütlesine örnektir, Brezilya ve Arjantin sınırı

Bir hidrojen ve iki oksijenden (H2O) oluşan ve bilinen tüm karbon temelli yaşam formları için büyük önem taşıyan kimyasal bir bileşikdir. Sıradan kullanımında suyun sadece sıvı formu hafızada canlanır; ancak katı halde (buz) veya gaz halde (su buharı) de aktif halde bulunur.[25]

Dünya yüzeyinin 71%'ünü kaplar.[26] Dünya'daki su, çoğunluk okyanuslarda olmak üzere, birçok büyük su kütlelerinde bulunur (nehirler, göller, çaylar...). Okyanuslar bünyesinde, buzulların ve diğer yüzey sularının 97%'ünü; nehirler, göller ve göletler gibi diğer kara sularının 0,6%'ünü bulundururlar.[26] Ek olarak, Dünya sularının bir kısmı biyolojik bedenler ve üretilen ürünler içinde bulunur (hayvanlar, bitkiler...). Dolayısıyla toplam Dünya sularının 97,6% kadarı tuzlu sulardan,[27] 2,4% kadarı tatlı sulardan oluşmaktadır.[28] Tatlı suların yalnızca 0,4%'ü canlılar alemi tarafından kullanılmaktadır ve bununla birlikte tatlı suların yaklaşık 90% kadarı buzullarda katı halde bulunmaktadır.[29]

Okyanuslar

Atlantik Okyanusu'nun, Leblon'daki kıyısı

Tuzlu suyun büyük bir parçası ve hidrosferin ana bileşenidir. Dünya yüzeyinin yaklaşık 71%'ü (yaklaşık 361 milyon km2'lik bir alan) okyanuslar ve bu okyanuslarla bağlantılı olan denizler ile kaplıdır. Bu alanın yarısından fazlasının derinliği 3000 metreden büyüktür. Ortalama okyanus tuzluluğu oranı 35 bölü bin ppt (3,5‰)'dir, ancak bu bölgeden bölgeye değişmektedir. Günümüzde en düşük 30, en yüksek 38 ppt olarak ölçülmüştür.[30][31]

Büyük okyanus bölgeleri kısmen kıtaları, çeşitli takımadaları ve yerkabuğu kriterlerini bulundurur. Bu bölgeler Pasifik Okyanusu, Atlantik Okyanusu, Hint Okyanusu, Güney Okyanusu ve Arktik Okyanusu'dur. Okyanusların daha küçük bölgelerine deniz, körfez, koy…gibi isimler verilir.[32] Ayrıca Dünya'da, Okyanus'la birbirine bağlı olmayan, kara ile çevrili daha küçük tuzlu su kütleleri olan tuz gölleri de vardır. Tuz göllerinin iki önemli örneği Aral Denizi ve Büyük Tuz Gölü'dür. Türkiye'deki Tuz Gölü'de buna örnektir.

Göller

Gündoğumunda Mapourika gölü, Yeni Zelanda
Westborough şehrinin Westborough rezervuarı gölete bir örnektir, Massachusetts, BD

Bir arazi özelliği (veya Dünya'nın fiziksel bir özelliği) gereği havzanın dibine yerelleşmiş, çok az ya da hiç devinim halinde olmayan büyük su kütlesidir. Göller, karanın iç bölümlerinde yer alır ve okyanusla bağlantısı yoktur. Başka bir su kütlesi olan nehirlere bağlıdır ve onlardan beslenir.[33][34]

Gölleri barındırdığı bilinen, Satürn'ün en büyük uydusu Titan'da da etan ile dolu göller vardır ve büyük olasılıkla metan içeren bu göller devasa boyutlardadır. Titan'ın göllerinin etan akan nehirler tarafından beslenip beslenmediği bilinmemektedir, ancak Titan'ın yüzeyi çok sayıda nehir yatağı tarafından aşındığı teleskoplara yansımıştır. Dünya'daki doğal göller genellikle dağlık altında, çatlak bölgelerde veya yakın zamanda buzullaşmış olarak bulunur. Diğer göller endorik havzalarda veya olgun nehirlerin seyrinde bulunur. Tüm göller jeolojik zaman ölçeklerinde geçicidir; çünkü yavaş yavaş kayaç tortuları ile dolacak veya nedensiz bir biçimde havzadan dökülecektir.

Göletler

Doğal veya insan yapımı, genellikle bir gölden daha küçük duran bir su kütlesidir. Estetik süslemeler için tasarlanmış su bahçeleri, ticari balık yetiştiriciliği için tasarlanmış balık havuzları ve termal enerji depolamak için tasarlanmış güneş paneli havuzları gibi çok çeşitli insan yapımı su kütleleri göletler olarak sınıflandırılmaktadır. Göletler ve göller akıntılardan akım hızı ile ayırt edilir. Akarsulardaki akımlar kolayca gözlenirken, havuzlar ve göller termal olarak tahrik edilen mikro akımlara ve orta derecede rüzgarla çalışan akımlara sahiptir. Bu özellikler bir göleti, dere havuzları ve gelgit havuzları gibi diğer birçok su arazi özelliğinden ayırır.

Nehirler

Yeryüzünün en uzun nehirlerinden biri olan Nil Nehri, Kahire, Mısır

Doğal bir su yoludur[35] ve genellikle tatlı suya, okyanusa, göle, denize veya başka bir su kütlesine doğru doğru akar. Veya olasılığı düşük de olsa bazı durumlarda başka bir su kütlesine ulaşmadan önce basitçe toprağa çekilir ve tamamen kurur. Küçük nehirlere akarsu, dere, dere, perçin ve çentik gibi isimler verilir. Küçük nehirlere verilecek birçok isim için coğrafi konum kullanılır. Bazen bir nehrin bir dereden daha büyük olduğu söylenir, ancak dilde belirsizlik nedeniyle bu her zaman böyle değildir.[36] Ayrıca bir nehir, hidrolojik döngünün en büyüm parçalarından biridir. Bir nehir içindeki su genellikle yüzey akışından, yeraltı sularından, doğal buzlardan ve kar paketlerinden (yani buzullardan) depolanan suyun salınması yoluyla yağıştan toplanır.

Dereler

Kayalık ile örtülmüş bir dere, Hawaii, ABD

Bir yatak içerisinde belirli bir akıntı hızı ile aka su kütlesidir. Amerika Birleşik Devletleri'nde bir su kütlesinin dere statüsü kazanması için 18 metreden daha geniş bir su yoluna sahip olması gerekir. Dereler, su döngüsünde, yeraltı suyu kapasitesinde, balık ve vahşi yaşam göçü için koridorlar olarak hizmet eder ve büyük öneme sahiptir. Bir derenin, yakınındaki biyolojik yaşam alanına dere kıyısı denir. Devam eden Holosen neslinin durumu göz önüne alındığında, dereler parçalanmış habitatların birleştirilmesinde ve böylece biyoçeşitliliğin korunmasında önemli bir koridor rolü oynamaktadır. Derelerin ve su yollarının incelenmesi, hidroloji, dere jeomorfolojisi, su ekolojisi, balık biyolojisi, kıyısal ekoloji ve diğerleri dahil olmak üzere doğa bilimlerinin alt kümelerini içerir.

Ekosistemler

Lomond Gölü, nispeten izole bir ekosistemdir. Bu gölün balık çeşitliliği ve popülasyonu, çok uzun bir süre değişmeden kalmıştır[37]
Nikaragua'da, Bosawás biyosfer rezervinin bir parçası olan Peñas Blancas
İnsan ekosistemine havadan bakış, Chicago şehri

Birbiriyle ilişki kurmaya çalışan, çeşitli biyotik (canlı) ve abiyotik (cansız) varlıkların tümüdür. Yapı ve bileşim, birbirleri ile ilişkili çeşitli çevresel faktörler tarafından oluşturulur. Bu faktörlerin varyasyonları ekosistemde dinamik değişiklikler başlatmaktadır. Önemli bileşenlerin bazıları toprak, atmosfer, güneşten gelen ultraviyole, su ve canlı organizmalardır.[38] 'Ekosistem' kavramının merkezinde; bir canlı organizmanın, ortamdaki tüm canlı / cansız faktörler ile kurduğu ilişkiyi ve bu ilişkinin nasıl işlediğini temel alır. Bu konu hakkında ekoloji üzerine çalışmaları ile bilinen bir profesörün, ekolojiyi özetleyecek nitelikte bir sözü vardır:

Ekosistem içinde türler, besin zincirinde birbirine bağlı ve bağımlıdırlar. Kendi aralarında çevreleriyle enerji ve madde alışverişi yaparlar. İnsan ekosistemi kavramı, insan doğa ikilemine ve tüm türlerin ekolojik olarak birbirine ve aynı zamanda biyotoplarının abiyotik bileşenlerine bağlı olduğu fikrine dayanır.[38]

Ekosistemin daha küçüğüne 'mikroekosistem' denir. Örneğin bir mikro-sistem, dev bir kaya altında yaşamını sürdüren canlılardır (solucan, vb). Bir makroekosistem ise, havza ile bütün bir ekolojik bölgeyi içerebilir.[40]

Avrupa'nın kayını olan eski bakir ormanı Biogradska Gora, Karadağ

Vahşi doğa

Genellikle insan faaliyetleri ile değiştirilmemiş alanlar olarak tanımlanır. Vahşi doğa ekosistemi korular, mülkler, çiftlikler, ulusal ormanlar ve hatta nehirler, körfezler veya diğer gelişmemiş bölgelerdeki kentsel alanlarda da görülebilir. Vahşi doğa alanı ve parklarının korunması ile bazı türlerin hayatta kalmasına imkan verildi ve bu gibi ekolojik çalışmalar, türlerin gelişimi ve korunumu bakımından önemli görülür. Bazı doğa yazarları vahşi alanların, insan ruhu ve yaratıcılığı için hayati önem taşıdığına inanmaktadır. Bazı ekologlar ise vahşi alanları, Dünya'nın kendi kendini idame ettiren doğal ekosisteminin (yani biyosferin) ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Ayrıca tarihî genetik özellikleri koruyabilir ve hayvanat bahçelerinde, arboretumlarda veya laboratuvarlarda yeniden yaratılması zor veya imkansız olabilecek yabani flora ve fauna için yaşam alanı sağlayabilirler.[41]

Yaşam

Dişi yeşilbaş ve yavruları (Yaşamın sürdürülebilmesi için tüm canlılar üreme yapmak zorundadır)

Tanımı konusunda küresel bir uzlaşmaya gidilememesine rağmen doğa bilimciler, genellikle yaşamı "biyolojik tezahürünün organizasyon, metabolizma, büyüme, adaptasyon, uyaranlara tepki ve bunların üreme ile nesilden nesle devam etmesi" olarak tanımlar.[42]

Karasal canlıların (bitkiler, hayvanlar, mantarlar, protistler, arkea ve bakteriler) ortak özellikleri karmaşık sistemlere, karbon ve su bazlı olmalarına, metabolizmalarına, büyüme kapasitesine, uyaranlara cevap vermelerine bağlıdır. Bu özelliklere sahip bir sistem genellikle yaşam olarak kabul edilir. İnsan yapımı yaşam analogları da yaşam olarak kabul edilebilir.

Biyosfer, yaşamın meydana geldiği, sırayla biyotik süreçlerin değiştiği veya dönüştüğü Dünya'nın dış kabuğunun — kara, yüzey kayaları, su, hava ve atmosfer dahil — bir parçasıdır. Jeofizyolojik açıdan  biyosfer (canlı küre) en genel, litosfer (kaya küre), hidrosfer (su küre) ve atmosfer (hava küre) unsurları ile etkileşimleri de dahil olmak üzere tüm canlıları ve ilişkilerini birleştiren küresel ekolojik sistemdir. Tüm Dünya, biyosferdeki çeşitli ortamlarda yaşayan 75 milyar tondan (yaklaşık 6,8 × 1013 kilogram) fazla biyokütle (yaşam) içmektedir.[43]

Dünya'daki toplam biyokütlenin onda dokuzu, hayvan yaşamının varlığına çok bağlı olduğu bitki yaşamıdır.[44] Günümüzde 2 milyondan fazla bitki ve hayvan yaşamı türüne rastlanılmış[45] ve mevcut türlerin ise geçmişten-günümüze gerçek sayısının tahminleri birkaç milyondan 50 milyonun üzerine kadar çıktığı hesaplanmıştır.[46][47] Bireysel yaşam türlerinin sayısı sürekli olarak bir dereceye kadar akar, yeni türler ortaya çıkar ve diğerleri sürekli olarak var olmayı sürdürmeye çalışır.[48][49] Günümüzde, biyosfer içerisinde toplam tür sayısı hızla azalmaktadır.[50][51][52][53]

Evrim

Galápagos Adaları ispinozlarının coğrafi yalıtımı, bir düzineden fazla yeni türlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır

İnsanlık, Dünya üzerindeki yaşamların kökenini hep anlamaya çalışmış ve nihai gerçeğin peşinden koşmuştur. Ancak yıllar süren araştırmalar sonucunda artık, günümüzden oldukça farklı bir ortama sahip olan bir Dünya üzerindeki Hadean ve Arkeyan eonsları sırasında en az 3,5 milyar yıl önce ilk hücrenin meydana geldiği bilinmektedir.[54][55]

Değişen ortama uyum sağlayamayan veya diğer yaşam biçimleri içinde rekabet edemeyen türler zamanla yok oldu. Günümüze kadar paleontologların buldukları büyük/küçük milyonlarca fosil, yok olan bu eski türlerin varlığına ispat niteliğinde olmuştur. Bu mevcût fosillerin DNA incelemelerinde, sürekli birbirleri ile bir ortak ataya bağlandıkları gözlemlenince bu araştırma, ilk ilkel yaşam formuna kadar; yaşam pramidinde uzadıkça uzadı.[56]

Neredeyse sınırsız sayıdaki bu çeşitli yaşam biçimleri, evrimsel sürecin bir sonucudur. Tüm canlılar, ortak atalardan geldikleri için akrabadır. Homo sapiens ve diğer tüm memeliler, yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış sivrifaremsi bir canlıdan evrimleşmiştir. Memeliler, kuşlar, sürüngenler, iki yaşamlılar ve balıkların ortak atası 600 milyon yıl önce yaşamış su solucanlarıdır. Tüm hayvanlar ve bitkiler, yaklaşık 3 milyar yıl önce yaşamış bakterimsi mikroorganizmalardan türemiştir. Biyolojik evrim, canlı nesillerinin ortak atadan değişerek türeme sürecidir.[57] Yeni nesiller, eski nesillere göre farklılıklar taşır ve ortak atadan uzaklaştıkça çeşitlilik artar.

Bitki yaşamının ilk formları milyarlarca yıl önce, Güneş'ten gelen enerjiyi sentezleyerek yeni yaşam formlarının oluşması için yol açtı.[58] Elde edilen oksijen atmosferde bırakıldı ve beraberinde ozon tabakasının meydana gelmesine sebep oldu. Küçük hücrelerin, kendilerinden daha büyük hücrelerin içine dahil olması ile ökaryotlar adı verilen daha karmaşık hücrelerin gelişmesine yol açtı.[59]

Mikroplar

Mikroskobik ölçekte bir Lorryia formosa

Yeryüzünde gelişim gösteren ve ilk yaşam formlarının temellerini oluşturan canlılardan biridir. Çok hücreli canlılar ile yaklaşık 1 milyon yıl önce tanışıp, günümüze kadar farklı formlarda çok hücreli canlıların içlerinde yaşamlarını sürdürdüler.[60] Mikroorganizmalar, İnsan gözünün göremeyeceği kadar küçük, "mikro" ölçekte olan tek hücreli organizmalardır. Mikroplara örnek olarak Bakteriler, Virüsler, Archaea ve Protista verilebilir.

Bu canlılar, Dünya'nın iç katmanları dahil olmak üzere, H2O molekülünün bulunduğu hemen hemen her yerde yaşamlarını sürdürürler.[61] En hızlı üreyen yaşam formları arasında yer alan mikroplar, yüksek mutasyon ve yatay gen aktarımı kabiliyetinin kombinasyonu nedeniyle, farklı bir ortama oldukça hızlı bir şekilde ayak uydurarak hayatta kalabilmekteditler.[62][63]

Kaynakça