Kullanıcı:Wonq 332/Çalışma

Kur'an
Bilgi
Dinİslam
DilKlasik Arapça
Bölümler114 (liste)

Kur'an (Arapçaالقرآن el-Kur'an) veya Kur'an-ı Kerim, İslam'ın kutsal kitabıdır. Müslümanlara göre, ayetleri Allah tarafından Cebrail adındaki melek aracılığıyla İslam peygamberi Muhammed'e vahiyler hâlinde indirilen bir kutsal kitaptır.[1][2][3] İslam inancında, Kur’ân, Muhammed'in gerçek bir peygamber olduğunu kanıtlayan,[4] O'nun en önemli ve en büyük mucizesidir.[5] İslam hukukunun (şeriat) oluşturulmasında hadis ile birlikte dayanak alınır[6] ve Müslümanlar ibadetlerinde Kur'an'dan çeşitli bölümleri okurlar.[7]Müslümanlar, Kur'an yanında İncil, Tevrat ve Zebur'u da Allah tarafından insanlara gönderilen kutsal kitaplar olarak tanımlarlar.[8][9][10] Ancak, diğer üç kitabın sonradan tahrif edildiğine, son kutsal kitap olan Kur'an'ın ise Kıyamet'e kadar Allah tarafından korunacağına inanırlar.[7][11] Kur'an İslam'da ilk insan, aynı zamanda ilk peygamber olduğuna inanılan Adem'den itibaren gönderilen ilahi metinlerin tamamlayıcısı kabul edilir.[1]Kur'an, içerisinde Arap adet ve ahlak eleştirilerini, İslam ahlakını, Muhammed'in yaşadıklarını, felsefi ve teolojik konular ve cevaplarını, Kıyameti, Cennet ve Cehennemi, Şeriat yasalarını, eski kavimleri ve başlarına gelenleri, Peygamberliğin doğruluğu ve Tanrı'nın varlığına yönelik argümanlar ve dualar barındırır. Kısaca Müslüman inanç esaslarının temelini oluşturur. Hukuk, felsefe, sosyoloji, edebiyat, teoloji, din, tarih, kehanet, doğa bilimleri ve bir sürü alanı içinde barındıran bir kitaptır. Kur'an, sureler ve ayetlerden oluşur. Sureler Kur'an'ın bölümleri, ayetler de cümleleridir. Kur'an'da 114 sure olduğu kesinlikle sabittir ama ayet sayılarında cümle sayım farklarından dolayı tam bir sayı verilmez. Genel olarak kabul görmüş görüşler 6236 veya 6666 şeklindedir. Kur'an, Arap edebiyatının zirvesi olarak kabul edilmiştir. İçindeki Belagat (kelime sanatı) ve Edebiyat Arap edebiyatçıları tarafından övülmüştür. Kur'an'ın üslubu, çoğu alim tarafından mucize sayılmıştır.

Etimoloji

Kur’ân sözcüğü Arapça okudu anlamındaki qarâ'â (قرأ) sözcüğünün üç harfli mastarıdır, "okunan şey" veya "okumak"; Kerîm ise "soylu, asil" ve "eli açık, cömert" anlamlarına gelir.[12] Ayrıca "Kur’ân" kelimesi Kur’ân'da "okunan, okuyuş, okuma" "ekli, katlı, derli" anlamında da kullanılmıştır.

Kur'an'da bir sureye adını veren Yusuf ve Kardeşleri Firavun'un Huzurunda, James Tissot, Mısırlı tarihçi Ahmed Osman'a göre Yuya'nın hikâyesi Tevrat ve Kur'an'a Yusuf olarak geçer.[13]

Biz onu, akıl etmeniz için Arapça "okunuş"la indirdik. (Yusuf Suresi: 2)Kur’ân okuyacağında kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığın. (Nahl Suresi: 98)Kur’ân okunduğunda onu işitin de durup düşünün ki merhamet olunasınız. (A'râf Suresi: 204)Şüphesiz, bu Kur’an en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjdelemektedir. (İsrâ Suresi: 9) Kur’ân'dan indirir olduklarımız, inananlara şifâ ve rahmettir. (İsrâ Suresi: 82)"Kur’ân" için "El-kitap" (Bakara: 1,2), "el-Furkân" (Furkân Suresi: 1), "ez-Zikr" (Hicr Suresi: 9), "en-Nûr" (Nisâ Suresi: 174), gibi kelimeler de kullanılmıştır.Dini anlatımlarda Furkân-ı Hâkim, (İyiyi kötülükten ayıran) Mushâf-ı Şerif, (Şerefli Mushaf) Kelâmullah, (Tanrı Sözü) Kitâbullah (Tanrı'nın Kitabı) gibi isimlerle de anılır.

Tarihçe

Muhammed ve Cebrail, Câmi'ut-Tevârîh'te yer alan bir minyatür, 1307

Peygamberlik dönemi

İnanca göre Kur'ân Muhammed'e 610 yılı Ramazan ayının Kadir Gecesi'nde Mekke'deki Nur Dağı üzerindeki Hira Mağarası'nda indirilmeye başlanmış, vahyin 13 yılı Mekke, 10 yılı da Medine dönemi olmak üzere 23 yıl sürmüştür.[14][15] Buna göre Mekke’de indirilen ayetlere "Mekkî", Medine'de indirilenlere ise "Medenî" olarak adlandırılmıştır. İlk inen ayetin de Yaratan Rabbinin İsmi ile oku. İnsanı bir pıhtıdan yarattı. Oku ve senin Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Ki O, kalem ile insana bilmediği şeyleri öğretti. (Alak: 1-5) ayetleri olduğuna inanılır.

Kur’ân, vahiy kâtipleri tarafından zaman zaman deri, kemik gibi çeşitli nesneler üzerine yazıya geçirilmiş ve çoğunluğu bir sürü sahabe tarafından ezberlenmiştir. Ezberlenen anlatımlar, Halife Ebu Bekir döneminde Kitap haline getirilmiş, Halife Osman döneminde ise düzenlenip çoğaltırmıştır.

Mekke
Mekki ayetler hacimsel olarak Kur’ân'ın 2/3 kısmını oluşturur. Bu dönemde ayet ve surelerin hemen yazıya geçirilmesi gibi bir uygulama tam oturmadığı için kimisi yazıya geçirilmekle beraber çoğunlukla sözlü olarak ezberlenmiştir. Daha sonraki hicrete yakın birkaç yıl ile Medine dönemi olarak ifade edilen yazım döneminde ayetler vahiy katipleri eliyle kayda geçirilmiştir.[14][15]
Nuh'un gemisi, Zübdetü't-Tevarih. Gılgamış Destanında geçtiği gibi Tevrat ve Kur'an'da da anlatılır.[16][17]

İçerik: Mekkî âyet ve sureler İslam inanç ve ahlâkı ile ilgili konuları kapsar; Allah'ın birliğine, meleklere, peygambere, kitaplara, Âhiret Günü'ne ve Kaza ve Kadere iman gibi konular işlenir, Allah ile eş tutulan putlar reddedilir, İman, ölüm, hayat, kıyamet, âhiret, cennet, cehennem gibi konular eski kavimlerin başlarına gelenler üzerinden işlenir. O: "Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya vasiyet ettiğimizi sizin için de bir şeriat kıldı" ayetiyle Kur’ân'ın Âdem'den itibaren devam eden tevhid dini ve vahiy zincirinin devamı olduğu vurgulanmıştır. (Şura: 13)

Medine dönemi
Medine döneminde ibâdetler, insanlar arası ilişkiler, toplumsal düzenlemeler, ahlakî kurallar ile ilgili âyetler Kur'an'a girer.[18][19][20] Bunun yanında bu hükümleri uygulayacak yeterli askeri ve yaptırım gücüne ulaşan İslam toplumunda İslami literatürde adına sebeb-i nüzul denilen olaylar ve sorunları çözümleme ve yönetme amacıyla şer'i hukukun kuralları, anlaşmalar, barış ve savaş (cihad) ayetleri Kur'an'a katılır. Bu dönemde Muhammed yönetiminde, küçük bir site İslâm Devleti, Medine'de oluşmuştur.[21]

Derlenmesi ve kitaplaştırılması

Kur’ân Muhammed'in ölümü sırasında olasılıkla sahabeden değişik kişilerin ellerinde küçük yassı taşlar, rıka denilen deri, ağaç yaprağı, bir çeşit kağıt, deve ve koyun kemikleri, ektab olarak ifade edilen ağaç parçası gibi malzemeler üzerine yazılmış [22] dağınık parçalar hâlinde bulunuyordu. Ama bununla birlikte çoğu sahabe, Kur'an'ın belirli kısımlarını (veya nadiren tümünü) ezberinde tutuyor ve öğrencilerine aktarıyor idi. Halife Ebu Bekir (ö. 634) zamanında kurulan bir komisyonla Kur’ân parçaları bir araya getirildi.[23][24][25]Rivayete göre Yemâme savaşlarında 70 kadar hâfızın ölmesi üzerine Ömer bin Hattab dönemin halifesi olan Ebu Bekir’e başvurarak konunun görüşülmesini ister. Ebu Bekir, Zeyd bin Sâbit başkanlığında aralarında Abdullah bin Zübeyr, Sa'd bin Ebi Vakkas, ve Abdurrahman bin Haris bin Hişâm'ın da bulunduğu bir komisyon kurdurur. Zeyd, elinde yazılı "Kur’ân" metni olan herkesin bu metinleri getirmesini, ayrıca metinleri bizzat Muhammed'den duyduklarına dair iki güvenilir şahid gösterilmesini ister. Olası imla hataları için Osman bin Affan tarafından bu komisyona "Kureyş'e göre yazın" emri verilir. Ortaya çıkartılan ve "sayfalar hâline getirilmiş" ya da "iki kapak arasındaki sayfalar" anlamına gelen[26] imam mushaf Ebu Bekir'in ölümünden sonra Hafsa'ya emanet edilir.

On birinci yüzyıl el yazması Kuzey Afrika Kur’ân'ı (British Müzesi).
Kişisel mushaflar
İslam’ın erken dönemlerinde yirmi sekiz adet şahsi mushaf bulunmaktaydı. Bu mushaflarda bugün resmi mushaflarda bulunanlardan farklı olarak İbn Mes‘ûd’un mushafında Fâtiha ve Muavvizeteyn sûrelerinin mevcut olmadığı, Übey b. Kâ‘b’ın mushafında kunut dualarının iki ayrı sure olarak yer aldığı, Ali’nin mushafını nüzûl sırasına göre tertip ettiği ile ilgili rivayetler olsa da çoğu mushaf, komisyonun da kabul ettiği şekilde ittifakla benzer haldeydi.[27]

Düzenlenmesi

Muhammed'in ilk vahyi, Alak Suresi, Kur'an düzenlemelerinde 96. sıraya konmuştur, güncel yazı stiliyle

Bugünkü Kur'an sureleri sure ve ayetlerin yazılış (İslami literatürde iniş) sırasına göre değil, Muhammed'in öğrettiği şekilde Fatiha'dan başlayarak ve Nas'ta bitecek şekilde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede genel olarak uzun ve hacimli bölümler baştadır. Ebubekir döneminde düzenlenen Kur'an'ın Osman döneminde Muhammed'in öğrettiği sırayla dizildiğine çoğaltıldığına inanılır.648'de Ermenistan ve Azerbaycan'ın fethinde Şamlı ve Iraklı askerlerin farklı okuyuşları tartışma ortaya çıkardı. Bu tartışma üzerine Huzeyfe bin Yemân, Halife Osman bin Affan'a başvurarak bu durumun düzeltilmesini, ihtilafın ortadan kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Osman bin Affan, Zeyd bin Sâbit'i tekrar görevlendirerek, Ebû Bekir'in emriyle derlenmiş olan Kur’ân'ın çoğaltılmasını emretmiş ve çoğaltılan mushaflar çeşitli İslam merkezlerine gönderilmiş,[28] bunun ile farklılık gösteren diğer mushaflar yakılmışlardır.[29] Böylece, Muhammed'in ölümünden sonra 20 yıl içinde Kur'an'ın derlenip yazıya geçirilmesi ve çoğaltılması yapılmıştır.[30][31]

Ehli Beyt/Şii iddiaları
Bunlardan en önemlisi Kur'an'ın toplanması esnasında ehli beytin faziletleri ile alakalı bazı parçaların Osman mushafına alınmadığı yani Kur’an’ın tahrif edildiği iddiasıdır. Şehristânî ilaveten aslında Ahzab suresinin Bakara suresine denk 300 ayetlik bir sure olduğunu ve recm âyetinin de onda bulunduğu ifade ederek, bu suredeki pek çok ayetin ridde savaşlarında kaybolduğuna dair bir dizi rivayete yer verir.[27]
Emeviler dönemi düzenleme ve değişiklikleri
En erken yazımı döneminde, Arap alfabesi, bugün kullanılan 28 harfe karşılık, noktalama gibi hiçbir yardımcı işaret içermeyen 22 harfi karşılayan 15 farklı harften oluşmaktaydı.[32] Kur’ân'ın ilk yazılışındaki farklı bölgelerin farklı okuması sonraki zamanlarda kıraat mezheplerini ortaya çıkartmıştır.[33] İlk kıraat farkı Muhammed zamanında olmuş, ve Muhammed farklı kıraatlerin tehlike yaratmayacağını belirtmiştir. Emevi valisi Haccac'ın emriyle ilk defa aynı şekilde yazılan farklı harfleri ayırt edebilmek için noktalama işaretleri ve sesli harfler oluşturuldu.[34][35] Haccac üzerinde birtakım değişiklik ve düzenlemeler yaptırdığı yeni Kur'an metninin resmi nüsha olarak belirlenmesi amacıyla eski yazım Kur'anları toplatarak yaktırmış ve yerine yeni yazım Kur'an metinlerinin dağıtılmasını sağlamıştır.[34]

Uzatma, nokta, hareke gibi işaretlerin yer almadığı bu yazıma Emeviler döneminde ilâve edilen işaretlemelerle okuyuş şekli de (tecvid) yazılı olarak belirlenmiştir.[36] Farklı yazım şekillerine sahip farklı kuran nüshalar olsa da bunlar ayetlerin anlamına önemli zararlar vermez.[37] Başlangıçta Kureyş lehçesi ile okunan Kur’ân'ın sonradan 7 Arap lehçesiyle okunmasına müsaade edilmiştir.[38]

Orijinalliğinin korunması

Sana'a el yazmaları, Stanford '07 ikili yazmasının sağdaki sayfası. Üst katman Bakara suresinin 265-271 nolu ayetleridir.

İlk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanan Kur'an ayetlerinin ilk nüshaları bulunmamaktadır.[39]Günümüz İslam coğrafyasında birbirinden çok küçük ayrıntı ve anlam farklılıkları barındırsa da çoğunlukla aynı olan Kur'an nüshaları bulunmakta ve kullanılmaktadır.[40] Müslüman alimlerin çoğunluğu, günümüz metninin Muhammed'in okuması ve hatta yazdırması ile oluşan Kur'an metni olduğuna inanırlar.[41]

En eski Kur’anlar

New York-Metropolitan Museum of Art'ta sergilenen ve Mavi Kur’ân olarak bilinen mushafta Rum Suresi'nin 28 ilâ 32. ayetleri.

Radyokarbon çalışmaları sonucunda %95 doğruluk payı ile 578-669 yılları arasına tarihlenen bilinen en eski Kur'an metinlerinden biri Yemen'de bulunmuş San'a el yazmalarıdır.[42][43] Geri kalan %5'lik fark, eski ve modern Arapça farkı sebebiyledir. El yazmaları, daha eski ve tamamen silinmiş bir alt katman ile bu katman üzerine daha sonra yazılmış yeni bir katman olmak üzere iki katman ihtiva etmektedir. Eski, aşağı katman silinmiş olmasına rağmen yazıldığı mürekkebin içerdiği metaller yazıyı görünür hâle getirmektedir. Eski metnin üzerine yazılmış yeni katman standart Kur'an'dan çok da farklı olmamakla birlikte, eski katman Osman mus'hafı standart Kur'an'dan ek veya eksik kelimeler, Tâhâ Suresi'ndeki 31. ve 32. ayetlerin sırasının farklı olması ve Tevbe Suresi'nin 85. ayetinin bulunmaması gibi yönlerden farklılıklara sahiptir.[44][45] Bu fark, Osman'ın Kur'an'ı tamamen topladığında ortadan giderilmiş küçük farklardır. Osman'ın Kur'an'ı baştan toplatmasının bir diğer sebebi de alimlerin alta notlar alıp anlamı hafifçe değiştirmeleri idi. Bu mushaf, alınan notların yarattığı farklılığı bize açıkça gösterir.Diğer bir Kur'an mus'hafı (MS 9. yüzyıl) Özbekistan'ın Taşkent şehrindeki bir müzede sergilenen Osman Mus'hafıdır. Komünizm döneminde Semerkant'tan zorla alınarak Sankt-Peterburg'da sergilenmiş, sergilenmesi için Başkortostan'a gönderilmiş, 1924 yılında geri verilmiştir. Bazı sayfaları 2000 ve 2003 yılında Christie's Londra ve Sam Fogg koleksiyonunda satılmıştır. Bu mushaf, bugünkü Kur'anlar ile aynıdır.[46][47]

Bilinen en eski Kur'an mus'haflarından Osman Mus'hafı, Taşkent, Özbekistan.

Çoğaltılıp çeşitli İslam şehirlerine gönderilen orijinal Osman Mushaflarından biri de Topkapı Müzesi'nde sergilenmektedir. Bunun yanında, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulunan en eski mus'haflar şunlardır:

  • No: 457. Osman'ın imzasını ve Hicri 30 senesini taşıyan mus'haf.
  • No: 557. Ali'nin imzasını taşıyan mus'haf.
  • No: 458. Ali'nin yazısı olduğu kabul edilen mus'haf.

İslam toplumundaki yeri

9. yüzyılda İslam akait mezhepleri arasında Kur'an'ın ezeli ve ebedi olup olmadığı, bir diğer ifade ile yaratılmışlardan olup olmadığı konusu üzerinde büyük tartışmalar yaşanmıştır. Bazıları Kur'an'ın Allah ile birlikte ezeli olarak var olduğu, dolayısıyla yaratılmadığı görüşünü benimsemişler, akılcılığı ön plana çıkaran Mutezile mezhebi ise Kur'an'ın yaratılmış olduğu görüşünü benimsemiştir. Sufilere göre bu tartışma yapay ve yanlıştır.[48]

Tılsımlı tunik (15-16. yy, Kuzey Hindistan, Metropolitan Müzesi)

Kur’ân abdest alınarak tutulur. Bunun sebebi Vakıa Suresi 79. ayetinde "O'na (Kur’ân'a), ancak tertemiz olanlar dokunabilir." denilmesidir.[49] Kur’ân'ın bütün metnini ezberleyen kişiye hâfız denir. Kur’ân'ı düzgün bir sesle okumaya tilavet denir. Hafızlık geleneği, Kur'an'ı günümüze taşımaya vesile olmuştur.Müslümanlar günlük ibadet olan namazı kılabilmek için Kur’ân'dan en azından birkaç âyeti ezbere bilmek zorundadırlar: Kur’ân'dan kolayınıza geleni okuyun, salâtı ikâme edin/namazı kılın. (Müzzemmil Suresi : 20)

Şeriat ve fıkıhta

Şeriat, Muhammed'in öğrettiği hukuk sistemidir. Bu hukuk sistemi, eski Arapların adetlerine karşı çıkmıştır ve tarihte tüm Arabistan'ı bir çatı altında toplayan tek hukuk sistemi olmuştur. Sadece Araplar ile değil; Farslar, Türkler, Endonezya, Afganistan ve Hindistan'ın bir kısmı ile Kuzey Afrika'da tarih boyunca uygulanmıştır. Kur'an, şeriatın ana ve temel unsurudur. Şeriatta başlıca dört tür ceza vardır:

  • Had: Kur'an ve Hadis tarafından belirtilen, uygulaması kesin cezalardır. Sadece şüpheye yer verilmeyecek durumlarda uygulanır.
  • Tazir: Verilecek ceza devlete bırakılmış, kesin belirlenmemiş cezalardır. Had cezası gerektiren suçlar şüpheli iken uygulanır.
  • Kısas: Suçlunun, suçuyla cezalandırılmasıdır. Çoğu yaralama suçunda uygulanır.
  • Diyet: Cezanın paraya dönüştürüldüğü uygulamadır. Cinayet gibi suçlarda uygulanır.

Örnekler:

Had Cezaları:
  • Zina: Eğer zina yapan kişi hür ve bekar ise topluluk içinde ona yüz sopa vurulur. Eğer hür ve evli ise topluluk içinde idam edilir, bu uygulama genellikle taşlamayla (recm) yapılır. Eğer cariye veya köle ise topluluk içinde sadece elli sopa vurulur. Bu cezaların yerine getirilmesi için dört şahidin olayı şüpheye el vermeyecek şekilde görmüş olması gerekir.
  • Hırsızlık: Eğer çalınan mal bir kalkan fiyatının altında ise (Hanefilere göre 10 dirhem gümüş; Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre 3 dirhemlik gümüş) tazir cezası uygulanır. Mal bir kalkan fiyatının üzerinde ise sağ el bilekten kesilir. Bu ceza, hem toplumun ibret alması hem de ağır bir ceza olduğu için uygun görülmüştür.
  • Yol kesme: Yol kesme (diğer adıyla terörizm) için uygun görülen dört ceza vardır: Soygun yapıp cinayet işlemişse ibret için asılarak öldürülür Soygun yapmayıp cinayet işlediyse asılmaksızın öldürülür. Soygun yapıp cinayet işlemediyse sağ el ve sol ayak bilekten kesilerek kişi sakat bırakılır. Sadece yolda korku ve terör saçıp suç işlemediyse sürgün edilir.
Tazir Cezaları:
  • Tecavüz: Tecavüz suçu için İslam alimleri tarafından tartışılmıştır. Hanefilere göre tecavüz, tazir cezasına girer. Örneğin; Hanefi bir şeriatla yönetilen Osmanlı Devleti, tecavüz için çoğunlukla hadım ile birlikte nadiren ölüm cezası vermekteydi. Tazir cezası olduğundan kesinlik için gerekli şahit sayısı değişkendir.
  • Eşcinsel İlişki: Eşcinsel İlişki suçu da İslam alimleri tarafından tartışılmıştır. Hanefilere göre eşcinsel ilişki, tazir cezasına girer. Tazir cezası Tazir cezası olduğundan kesinlik için gerekli şahit sayısı değişkendir.
Kısas Cezaları:
  • Diş Kırma: Başkasının dişini kıranın dişi kırılır.
  • Göz Çıkarma: Başkasının gözünü çıkaranın gözü çıkarılır.
  • Cinayet: Cinayet işleyen öldürülür. Cinayet işleyeni öldürmek aynı anda bir had cezasıdır.
Diyet Cezaları:
  • Cinayete diyet: Mağdurun yakınları uygun görürse, cinayet işleyen zanlı borcunu para olarak ödeyebilir.
İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye ülkeler arasında şeriatı hiçbir şekilde uygulamayan, kısmen veya tamamen uygulayan veya bölgesel farklılıklarla birlikte uygulayan ülkeler:
  Yargıda şeriatı uygulamayan İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler
  Şeriatı kısmen (kişisel durumlarda: evlilik, boşanma, miras ve velayet) uygulayan, bunun dışında uygulamayanlar
  Şeriat kanunlarını bütünü ile kabul eden ülkeler
  Şeriatı bölgesel farklar gözeterek uygulayan ülkeler

Kur’ân'ın mucize olduğu inancı

İsa'nın doğumu yaklaşan Meryem, taze hurma için ağacı silkeliyor,

Müslümanlar arasında Kur’ân’ın harf, kelime sayıları, anlatım özellikleri, gelecekten ve bilimsel keşiflerden haber verme gibi değişik alanlarda büyük mucize örnekleri sergilediğine ve Kur’ân’ın bu sebeplerle taklit edilemeyeceğine inanılır. İ'caz-ül-Kur’ân, Kur’an’ı dil, anlatımda estetik, bilim tarafından daha sonraları bulunan ve açıklanan konuların Kur'an tarafından, hiç kimsenin bilmediği bir dönemde ortaya konulmuş olduğu gibi konuları araştırır, mucize oluş iddialarını[50] ve bunun dayanaklarını inceler.

Anlam tabakaları; Batıni-Hurufi yaklaşımlar: Ebced, cifr

Batıni anlayışa göre Kur'an ayetlerinin avam ve havasa yönelik gizli anlam tabakaları, işaretleri ve bağlantıları bulunmaktadır. Bu bağlantıların açığa çıkartılması için Ebced hesabı kullanılarak Arap alfabesindeki her harfe sayısal bir değer atanır ve böylece yazılar sayısallaştırılır. Bu yaklaşımlarda Ebced, Arap yazısı ve Kur'an tarihinin ortaya koyduğu kronolojik yazım düzeni gibi düzenleme ve yazım şekilleri atlanarak günümüz metinlerine uygulanır, ayetlerden yeni anlamlar ve çıkarımlar elde edilir. Bazı çevrelerde tevafuklu Kur'an nüshalarından da Kur'an'ın mucizesi olarak bahsedilir.[51]

elif ا1Ha ح8sin س60te ت400
be ب2Tı ط9'ayn ع70Peltek se ﺙ500
cim ج3yâ ي10fe ف80Hı خ600
dal د4kef ك20Sad ص90zel ذ700
he ه5lâm ل30kaf ق100Dadض800
vav و6mim م40ra ر200Zı ظ900
ze ز7nun ن50şın ش300Ğayn غ1000

Mesela: Arapçada demiri ifade eden Hadid kelimesinin ebced hesabıyla değeri 26'dır. 26, demirin atom numarasıdır. Ayrıca belirlilik ekiyle birlikte (El-Hadid) kelimenin ebced karşılığı da 57'dir. Bu da demirin durağan izotoplarından birinin kütle numarasıdır.[52] Kur’ân'da demirden bahseden sure Hadid Suresi Kur’ân'ın 57. suresidir. İddialara göre Kur’ân'da geçen bazı sözcüklerin buna benzer anlamlı tekrarları bulunmaktadır.[53][54][55][56]

Kur'an'da Metafizik/Mitolojik Öğeler

Kur'an, metafizik öğelerden bolca bahseder. Melekler, cinler, İblis ve ruh kavramları bunlardandır.

Melekler

Melekler, nurdan yaratılan ve Allah'ın emirleri dışına çıkamayan varlıklar olarak tanımlanır. İnsanın aksine yemez, içmez, ilişkiye girmezler. İradeleri ve akılları yoktur, sadece Allah'ın emirlerini takip ederler. İslam'da önemli kabul edilen melekler şunlardır:

  • Cebrail: Büyük Meleklerdendir. Görevi, Peygamberlere vahiy iletmektir. Kur'an'ın indirilmesi de bu melek aracılığıyla olmuştur. Kendisine "Ruh-ül Kudüs" de denir.
  • Azrail: Büyük Meleklerdendir. Görevi, ölüm vakti gelen canlıların canını almaktır. Kur'an'da geçen meleklerdendir.
  • Mikail: Büyük Meleklerdendir: Görevi; yağmur, rüzgar gibi doğa olaylarını düzenlemektir.
  • İsrafil: Büyük Meleklerdendir: Görevi, Kıyamet gelince sura üfleyip kıyameti başlatmaktır. Kur'an'da sura iki kere üfleneceği yazar, biri var olan her şeyi öldürmek; diğeri insanları diriltmek içindir.
  • Münker ve Nekir: İnsanın ölünce ruhunu sorguya çeken meleklerdir. Münker iyilikleri, Nekir kötülükleri temsil eder
  • Kiramen ve Katibin: İnsanın iki yanında durup yaptıklarını kayıt almakla görevlidirler. Soldaki melek kötülükleri, sağdaki melek iyilikleri kaydeder

Cinler

Cinler, İslam öncesi Arap kültüründe de var olan canlılardır. Hristiyanlıkta "Demon" olarak geçer. Ateşten olduklarına ve İnsan gibi özgür iradelerinin varlığına inanılır. Müslüman olan ve kafir olan cinler vardır. Muhammed'in cinlere de tebliğ amacıyla gönderildiğine inanılır. Kötü olan cinlere "şeytan" adı verilir. "Şeytan" kelimesi, genellikle kötü olan şeyler için de kullanılır (Örn. Kur'an'da Yahudilerin Süleyman'ın putlara taptığı iftirasını attığı geçer ve onlara "şeytan" der). İblis, Adem'e secde etmemiş ve bu yüzden cennetten kovulan bir cindir. İblis, daha sonrasında şeytanların başı olmuştur ve insanları iyilikten uzaklaştırmayı kendine görev edinmiştir. İblis, insanlara "vesvese" denilen kötü düşünceler vererek konuşur. Kur'an, yıldızların kötü amaçlı cinleri kovma görevinin olduğunu da belirtir.

Kıssalar ve Hikayeler

Kur'an'ın büyük bölümü, hikayelerden oluşur. Bir kişinin veya kavmin anlatımına "kıssa" adı verilir. Kur'an, bu anlatımlarda detaylara odaklanılmasının yanlış olduğu, sadece verilmek istenen mesaja odaklanılması gerektiğini vurgular. Bu kıssalar, önceki kaynaklarda geçse de Kur'an'da birkaç farklılık ile anlatılır. Genellikle sabır, Allah'a güvenme, tövbe, iyilik, zulümlere katlanma, ibret alma gibi temalar işlenir. Kur'an'da anlatılan hikayeler başlıca şunlardır:

  • Adem: Kur'an, ilk insan ve peygamber olan Adem'in cennette yaratıldığını anlatır. Adem ilk yaratıldığında melekler ona cisimlerin isimlerini öğretmiştir. Sonrasında Allah, İblis'in de içinde bulunduğu gruba Adem'e secde etme emri verir. Bu emre tüm melekler uysa da İblis uymaz. Allah, İblis'i bu yüzden cennetten atar. İblis, giderken Allah'tan insanları saptırmaya izin ve süre ister, Allah da bu süreyi ona verir. Bu sayede Allah, imtihan düzenini tamamlar.
  • İdris: Adem'den sonra gelen bir Peygamberdir. Allah tarafından göğe çekildiği anlatılır.
  • Nuh: Gılgamış Destanı ile birlikte dünyaca yayılmış çokça medeniyetin Mitlerinde bulunan bu karakter, Kur'an'da da işlenir. Nuh, kavmine geldiğinde kavmi günahlar içinde boğuşuyor idi. Putlara tapıyorlar, günahları bolca işliyorlar idi. Nuh, kavminin içinde yıllar boyunca tebliğ yapmasına karşın onu dinleyen çıkmadı. Bu yüzden Allah, Nuh'a bir gemi inşa etmesini emretti. Kavmi, Nuh gemisini inşa ederken ona gülmüştür. Geminin inşası tamamlandıktan sonra bölgedeki hayvanlardan ikişer olarak alınmış ve inananlar ile Nuh'un oğlu hariç ailesi gemiye bindi. Oğlu, Nuh'a baş kaldırmış ve gemiye binmemiştir. Sonra yerden su fışkırır ve gökten şiddetli yağmurlar yağar ve kavim sular altında boğulur. Kavim boğulduktan sonra gemi, Cudi dağına oturur ve Nuh, Allah'a şükür ve dua eder. Bu tufanın bölgesel mi yoksa küresel mi olduğu uzunca tartışılmıştır, ama İslam alimlerinin çoğu farklı görüşler belirtmiştir.
  • Hud ve Salih: Hud ve Salih, Arap şehirlerine gelen Peygamberlerdir. Hud, Ad Kavminin içinde bulunduğu İrem Şehri'ne gönderilmiştir. İrem şehri, fazlaca zenginlikten yolunu şaşıran bir kavim, Semud Kavmi ise günahta haddi aşmış idi. Salih, Semud kavmine kaya yarığından mucize olarak dişi bir deve çıkarmış ve onu öldürmemelerini söylemiştir. Kavmi ise onu dinlemeyip deveyi kesmişlerdir. Ad kavmi şiddetli bir kasırga ile, Semud kavmi şiddetli ve tiz bir sesle helak edilmişlerdir.
  • İbrahim, İsmail ve İshak: İbrahim, MÖ 1900-1800 yıllarında Mezopotamya'nın Ur şehrinde yaşamıştır. İbrahim, Allah'ın birliğini ve putların yanlışlığını kendi aklıyla düşünerek bulmuştur. Sonrasında ilk babasına tebliğ ettiyse de babası İbrahim'e karşı çıkmıştır. Sonrasında bir gün, gizlice tapınağa girip tüm putları kırmış ve çekici en büyük puta vermiştir. Kavmi gelip İbrahim'e kızınca İbrahim, diğer putları en büyüğünün parçaladığını söyler. Kavmi putların bunu yapamayacağını belirtince, İbrahim de onların neden bir taş heykeli bile kıramayacak kadar aciz olan putları Allah'a tercih ettiğini sorar. Kavmi, İbrahim'e sinirlenip onu zindana atar ve zindanda Nemrut onu ziyarete gelir. Nemrut; İbrahim'e Allah'ın kendisi olduğunu, insanları kendisinin öldürüp dirilttiğini söyler. İbrahim de ona "O zaman güneşi yarın batıdan doğurabilir misin?" diye sorunca Nemrut ona sinirlenir ve ateşe fırlatarak cezalandırmaya karar verir, ama ateş İbrahim'i yakmaz. Bunun üzerine İbrahim, Babil'den çıkıp Kenan'a gider. Hadislerde Mısır'ı ziyaret ettiği de geçer. İsmail, İbrahim'in yaşlı iken doğurduğu oğludur. İsrailoğulları'nın atası İshak'ın kardeşidir. Bir gün İbrahim'e rüyasında oğlunu kurban etme emri verilir. İbrahim bunu oğluna söyleyince İsmail, İbrahim'e Allah'ın isteğini yerine getirmesini söyler İbrahim, İsmail'i alarak bir dağa çıkar ve oğlunu kurban etmeye hazırlanır. Ama tam o sırada bir melek gelir ve ona bunun bir imtihan olduğunu söyler ve İbrahim'e kurban etmesi için bir koç verir. Müslümanlar, bugün hala Hac döneminden sonra bir koç (veya büyükbaş) kurban ederek ibadet ederler. Kur'an'da sonrasında İbrahim'in İsmail'le birlikte bugün Mekke'de bulunan Kabe'yi inşa ettiği geçer. Rivayetlerde İbrahim ve İsmail'in Kabe'de yaptıkları ritüel ve uygulamalara yer verilir. Bunlar, Hac ibadetinin temelini oluşturur.
  • Lut: Lut, İbrahim'in yeğeni ve ona ilk iman eden kişidir. İbrahim'den bir süre sonra Lut'a Peygamberlik verilmiş ve Lut, bugünkü İsrail-Ürdün sınırı Ölü Deniz'e gidip kavmine tebliğde bulunur. Kavmi, eşcinsellik ve tecavüz gibi namussuzluklarda haddi aşmıştı. Dünya'da ilk kez bu kadar sapıtan kavmin Lut Kavmi olduğu söylenir. Lut, kavmine bu adetlerini bırakmaları karşısında kızlarıyla nikahlayacağını söylediyse de kavmi onu dinlemez. Bunun üzerine Allah, kavime iki melek gönderir. Bu melekler, Lut ile inananları kavimden götürürken kavim, bir volkan ile helak edilmiştir.
  • Yakup ve Yusuf: Yakup, İshak'ın oğludur. Diğer adı İsrail'dir. Yakup'un on iki oğlu olmuştur. Bunlardan onu bir anneden, ikisi başka bir annedendir. Bu çocuklardan biri olan Yusuf; rüyasında on bir yıldızın, güneşin ve ayın kendisine secde ettiğini görür. Bunun üzerine kardeşleri onu kıskanır ve bir kuyuya atar. Onu bir kervan bu kuyudan çıkartır ve köle olarak Mısır'a satar. Yusuf, Potifar'a ve eşi Züleyha'ya köle olarak gider. Yusuf esirken Züleyha, Yusuf'la zina etmeye kalkışır. Yusuf karşı çıkınca olayı çarptırarak sanki Yusuf Züleyha'ya teklif etmiş gibi Potifar'a anlatır. Bunun üzerine Potifar, Yusuf'u zindana atar. Zindanda Yusuf, arkadaşlarına tek Allah'ı anlatır ve onların rüyalarını yorumlar. Bunu duyan Kral, Yusuf'u yanına çağırtır ve rüyasını yorumlatır. Yorum doğru çıkınca Kral, Yusuf'u maliye bakanı olarak atar. Bundan sonra Mısır'da 7 senelik bir bolluk olur. Bu bolluk süresinde Yusuf, malları saklayarak diğer 7 seneki kıtlığı önler. Sonrasındaki zamanda kardeşleri, Yusuf'a Kenan'dan buğday almak için gelirler. Yusuf kardeşlerini tanır ama kardeşleri onu tanımaz. Yusuf, kardeşlerine buğday almak için en küçük kardeşlerini de getirmelerini söyler. Oğulları, Yakup'a bu haberi verince Yusuf'un yaşadığını anlar ve Bünyamin'i de gönderir. Oğulları tekrar Mısır'a gelince Yusuf, kendisi olduğunu kardeşlerine açıklar ve gömleğini ağlamaktan gözleri kör olmuş babası Yakup'a gönderilmesini ister. Babası, gömleği gözlerine sürünce gözlerindeki körlük açılır. Kardeşleri Yusuf'tan özür dileyip barışırlar ve birlikte Mısır'a yerleşirler.
  • Eyüb: Eyüb, Eski Ahit'te ve Kur'an'da geçen bir karakterdir. Ama bu iki kaynakta farklılıkları dikkat çekmektedir. Eski Ahit'te Eyüb, Tanrı'ya başına gelenler yüzünden sinirlenip lanet ederken, Kur'an'da Eyüb sabrın sembolü olarak gösterilir. Rivayetlerde çok daha geniş anlatılmasına karşılık Eyüb Kur'an'da sınırlı olarak geçer. Kur'an, Eyüb'ün ağır bir hastalığa yakalandığını ve kurtulmak için Allah'a bağlılıkla dua edip şifa bulduğu geçer. Kur'an'da Eyüb'ün yakalandığı başka bir musibetten kurtulması için İblis'i suçlayıp Allah'a dua ettiği, Allah'ın da Eyüb için yerden su çıkardığı geçer. Kur'an, Eyüb'ün sinirlenip eşine vuracakken eline bir demet verilip onunla bir kere vurmasını emredildiği geçer. Allah'ın koyduğu bu imtihanlardan geçince de eşine ve çocuklarına mal ve mülk verildiği geçer.
  • Şuayb: Şuayb, Medyen ve Eyke kavimlerine gönderilen Peygamberdir. Bu kavim, tartıda, ticarette, haksızlık ve adaletsizlikte haddi aşmışlardı. Yol da keserlerdi. Şuayb'ın bu kavme gittiği, ama kavminden şiddetli bir tepki aldığı geçer. Kavmi, Şuayb'ın uyarısını dinlemediği ve ters çevirdiği için şiddetli bir deprem ve uğultuyla cezalandırılıp helak edilmiştir. Şuayb, bundan sonra Medyen'de bir evde yaşamaya devam etmiştir.
  • Musa, Harun ve Firavun: Dinler tarihinin en önemli hikayelerinden olan Çıkış (Exodus) hikayesi, Kur'an'da da tekrarlanır. Kur'an'ın en çok dile getirdiği ve en çok yer kaplayan hikayedir. Çoğu alim, Musa ile Muhammed'in hayatın arasında benzerlikler bulmuştur (Zulüm gören inananlar, başka şehire toplu göç vs.). Bu hikaye, Yusuf ile birlikte Mısır'a yerleşen İsrailoğullarının yeni bir Firavun'a köle düşmüş olmasıyla başlar. Sonrasında Firavun, İsrailoğullarının sayılarından endişe eder ve bu köle milletin tüm erkek çocuklarını öldürtme emri verir. Bu sırada bir melek gelir ve Musa'nın annesine çocuğunu bir sepete koyup Nil'e bırakmasını söyler. Annesi, denildiği gibi yapar ve sepetteki bebek Musa'yı nehire bırakır. Daha sonra, bu sepet nehirde yüzerek Firavun'un sarayına ulaşır. Sarayda, Nil'de yıkanan cariyeler sepeti bulur ve Firavun'un eşi Asiye'ye sepeti ulaştırır. Firavun ilk başta çocuğu istemez ama Asiye'nin gebe kalamaması sebebiyle bu bebeği evlatlık alırlar. Musa'yı emzirecek süt anne ararken de bebek Musa, kendi annesininki dışında kimseyi kabul etmez. Bu şekilde Musa ve annesi sarayda yeniden birleşirler. Musa, Firavun'un üvey oğlu olarak büyür. Sonrasında bir gün, sokakta bir Kıpti ile İbrani'nin dövüştüğünü görür. Köle olan İbrani, Musa'dan yardım ister ve Musa, Kıpti'ye bir yumruk vurur. Ama bu yumruk Kıpti'nin yere düşüp ölmesine sebep olur. Musa, yaptığının yanlışlığını anlayıp hemen tövbe diler ve koşarak evine gider. Yarın sabah tüm halk bunu duyunca Musa koşarak Medyen'e gider. Medyen'de koyunları güden iki kız görür ve o kızlara yardım eder. Sonrasında bu kızların Şuayb'ın kızları olduğunu öğrenir. Şuayb, Musa'ya sekiz yıl çalışması karşılığında kızıyla nikah sözü verir. Musa da Şuayb'ın emri altına girer ve kızlarından biriyle evlenir. Musa, bundan sonra Mısır'a dönme kararı alır. Eşini ve çocuklarını da yanına alır ve yola koyulur. Yolda bir mağarada durakladıklarında Musa dağda bir ateş görür ve oraya bakmak için gider. Ateşe gelince yanındaki ağaçtan Allah, Musa ile konuşur. Allah, Musa'ya peygamberlik ve asasını yılan yapma ile elini beyaz çıkarma mucizeleri verir. Musa, Harun'u yardımcı ister ve Harun ona yardımcı yapılır. Daha sonra Musa'ya Firavun'u uyarması emri verilir ve Musa yola koyulur. Musa, Firavun'un sarayına gitti ve ona tebliğde bulunur. Firavun ise uyarılarını dinlemez ve sihirbazları ile yarışmasını söyler. Önce sihirbazlar sihirlerini yapar ve iplerini atıp yılan yaparrlar, sonra da Musa asasını atar ve sihirbazların yaptığı yılanları yutar. Sonrasında Musa, elini çıkarır ve parlaklığı herkesin gözünü büyüler. Bunun üzerine sihirbazlar Musa'ya iman ederler. Firavun ise bu mucizelere ikna olmaz ve sihirbazları öldürtür. Bunun üzerine Allah, kavme tufan, kan, haşerat, çekirge, kurbağa, bit, kuraklık gibi belalar verildiyse de Firavun ve kavmi iman etmezler. Bunun üzerine Allah, Musa'ya bir gecede inananları Mısır'dan çıkarması emrini verir. Bunu duyan Firavun, bir askeri birlik toplayıp peşlerine düşer. İsrailoğulları kıstırılınca Musa asasını denize vurur ve deniz ikiye ayrılır. İsrailoğulları, buradan geçtiler ve geçtikten sonra deniz kapanır. Firavun ile ordusu boğularak ölürler. Kur'an, Firavun'un cesedinin denizden çıkarılıp ibret olsun diye sergilendiğini yazar. Daha sonra İsrailoğulları, Tur dağında konaklar. Musa, Tur Dağı'na çıkmış ve orada ona Tevrat verilmiştir. Ama Musa'nın dağda olduğu sürede Samiri adında birisi, halkın parasını toplatıp altından bir buzağı yaptırır ve onu put olarak sergiler. Musa dönünce sinirlenir ve bu putu kırar. Sonrasında 10 Emri halkına verir ve onlarla çölde Kenan'a doğru yol alırlar. Bu çölde, onlara helva ve bıldırcın verildiği yazılıdır. Ama İsrailoğulları, emirleri dinlemezler. Bunun üzerine Allah, onların yollarını şaşırtır ve 40 yıl çölde dolaşırlar. Bir nesil sonrasında vat edilen topraklara girerler. Bu çölde Bel'am isimli bir şahsın yaptığı kötülükler de Kur'an'da mevcuttur.
  • Davud: Davud, İsrailoğullarına seçilen krallardandır. Kendisinden önceki kral Talut (veya Saul)'un oğludur. Davud, İsrail'i işgale gelen ve kutsal malları çalan Filistin lideri Calut'u öldürmüştür. Kur'an'da dağların ve kuşların onunla birlikte tesbih ettiği yazar. Kendisinin çok iyi bir demirci olduğu geçer. kendisine mal ve güzel konuşma yeteneğinin verildiği geçer. Davud'a Zebur verilmiştir. Bir gün Davud'a iki davacı gelirler. Adam, yanındakinin 99 koyunu kendisinin de sadece tek bir koyunu olduğunu ve yanındakinin onu çalmaya çalıştığını söyler. Davud ise burada 99 koyunu olan adamın yanıldığını söyler, sonrasında Allah'ın onu imtihan ettiğini anlayıp secdeye kapanır.
  • Süleyman: Süleyman, İsrailoğullarına seçilen krallardandır. Kendisinin Allah'ın izni ile rüzgarı kontrol ettiği, kuşlarla konuşabildiği ve cinlerin kimilerine hükmettiği anlatılır. Süleyman'ın devrinde İsrail'de havuzlar, heykeller ve Süleyman Tapınağı'nın yapıldığı geçer. Tahtının üzerindeki bir ceset ile imtihan edildiği, kendisine güzel atların verildiği ve atları sevdiği anlatılır. Bir gün Süleyman ordusuyla yürürken Hüdhüd adında bir kuş, Süleyman'a bir haber getirir: Sebe' halkının Güneş'e tapıyor ve şeytan onlara yaptıklarını güzel gösteriyordur. Bu halkı, çok güzel bir tahtı olan Kraliçe Belkıs yönetmektedir. Süleyman bunu duyunca Belkıs'ı İslam'a davet eden bir mektup yazar. Bundan sonra Belkıs, Süleyman'I test etmek için elçilerle ona pahalı hediyeler gönderir, ama Süleyman bu hediyelerin hepsini reddeder ve gelen elçileri geri gönderir. Sonrasında cinlere kimin Belkıs'ın tahtını en hızlı buraya getirebileceğini sorar. Bir cin, göz açıp kapayıncaya kadar tahtı Süleyman'a getirir. Belkıs İsrail'e gelince kendi tahtını görüp şaşırır. Sonrasında Süleyman Mabedi'ne girer ve yeri su sanıp eteklerini toplar. Ama sonrasında yerin camdan yapılmış olduğunu fark eder. Bunlardan çok etkilenen Belkıs, Süleyman'a iman eder. Süleyman'ın asasına asılarak öldüğü, ve asası çürüyene kadar cinlerin onu fark etmediği de anlatılır.
  • İlyas ve Elyesa: İsrailoğulları, Süleyman'dan sonra Ba'al adında bir puta tapmaya başlamışlardı. İlyasa İsrailoğullarına gönderilmiştir ve onları Ba'al'e tapmaktan alıkoymaya çalışmıştır. Elyesa, İlyas ile çağdaştır ve ona yardımcı olmuştur.
  • Yunus: İsrailoğullarına gelen ve Ninova şehriyle görevlendirilen peygamberdir. Peygamber, burada görevini yapmış ama ona iman eden çıkmamıştır. Bunun yüzünden üzülen ve sinirlenen Yunus, kavmini terk eder. Bundan sonra bir gemiye binerek oradan uzaklaşır. Ama gemide bir problemden dolayı kura çekilmiş ve gemiden atılacak kişi olarak Yunus seçilir. Yunus, gemiden atılınca onu bir balık yutmuştur. Balığın karnında tövbe edip Allah'a dua etmiştir ve Allah, onu balıktan kurtarmıştır. Sonra kavmine geri dönünce kavmi Yunus'a iman etmiştir.
  • Zekeriya ve Yahya: Zekeriya, Meryem'in eniştesidir. Meryem Beyt-i Makdis'te iken odasına onu kontrola giren tek kişidir. Her geldiğinde Meryem'in yanında meyveler bulduğunu, nereden geldiğini sorduğunda da Meryem'in Allah'tan geldiğini söylediği anlatılır. Bunu gören Zekeriya, rabbine yaşlı olmasına rağmen bir çocuk sahibi olmak için dua eder. Ve Allah, yaşlı olmasına rağmen Zekeriya'ya Yahya verileceğini müjdelemiştir. Zekeriya, Allah'tan buna alamet istemiş ve Allah ona üç gün kimseyle konuşmamasını emretmiştir. Yahya ise çocukluktan peygamber seçilmiştir. İsa'ya yardımcı olmuş ve Musa'nın şeriatına göre yaşamış son kişidir.
  • Meryem ve İsa:

Sanat eserlerinde kullanımı

Geleneksel İslam kültürü şiir, resim, heykel tiyatro gibi sanat eserlerine karşı olumsuzdur. Kur'an'ın bazı sureleri şiirsel ya da tiyatral anlatım dilini kullanmasına karşın Kur'an'da şairler yerilir. (Şuara; 224) Buna karşılık hiçbir zaman içerisinde resimler yer almamış olan Kur’ân, hat san'atının gelişmesine sebep olmuştur.[1]

Edebi eser olarak özellikleri

Anlatım yer yer şiir, yer yer düz anlatım özellikleri göstermektedir. Kur’ân anlatımı başı, sonu ortası olan düz bir anlatım değil, konu ve hikâyelerin parça parça bölündüğü, yer yer tekrarlandığı, başa dönüldüğü veya ortadan alındığı ağ şeklinde bir örgüye sahiptir.[57] Müslümanlar Kur’ân'ın içerik ve anlatımının eşsiz ve taklit edilemez edebi bir mucize olduğuna inanmakla birlikte Kurʼân'da içerik dışında üslup, anlatım tarzı ve gramer hatalarına işaret eden araştırmalar da bulunmaktadır.[58][59] İbrani ansiklopedisinde Kur’ân'ın, Allah hakkında söylenen bir cümlenin hemen ardından Allah'ın konuşmacı olduğu başka bir cümlenin gelmesi (Sure Nahl; 81, Neml; 61, Lokman; 9 ve Münafikun; 10 gibi örnekler), kafiye ihtiyaçlarından kaynaklanan kelimeler kullanılması (Hakka; 31, Müddessir; 3), aynı nedenle nadir kelimelerin ve yeni formların kullanımı (Meryem; 8, 9, 11, 16. ayetler) gibi dil özelliklerine dikkat çekilmiştir.[60]

Muhammed Ay'a işaret ederken. 16. yy. falname.

Kur’ân'da muallakat şairlerinden İmruʾu’l-Kays'ın şiirinde de kullanılan[61][62] "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı" ifadesi ve bağlantılı rivayetler Muhammed'in bir işaretiyle ayın gökyüzünde ikiye ayrılıp tekrar birleşerek en büyük mucizelerinden birisini gösterdiği inancının müslümanlar arasında yerleşmesine yol açmıştır.[63] Kur’ân'ın edebi üstünlüğüne de örnek gösterilen şiirsel ifadeler aynı zamanda bu ifadelerin kaynağı açısından da tartışmalara yol açmıştır.[61]

  • İcazül Kur’ân, Kur’ân'ın dil, anlatım gibi estetik yapısını ilgilendiren konuları araştırır, mucize oluş iddialarını ve bunun dayanaklarını inceler.[50] Mûkattâ'at: Kur’ân'da bazı surelerin başında bulunan, ana metinden ayrı yazılan sessiz harf gruplarına mûkattâ'at harfleri denir. Bu harflerin ayet olup olmadığı, surelerin başına ne zaman konulduğu, ne anlama geldiği ve barındırdığı gizemler uzun tartışmalara konu olmuştur.

Kur'an'ın anlaşılması ve din bilimleri

Orta Doğu halkları arasında zenginliğiyle efsaneleşen Lidya kralı Kârûn, Louvre Müzesi
Büyük İskender'i başındaki Amon boynuzlarıyla Mısır fatihi olarak tasvir eden para, İskender Mısır'da Koçbaşlı Tanrı Amon'un oğlu kabul edilir. Kur'an yorumcularının çoğunluğuna göre Zülkarneyn ile kastedilen kişi İskender'dir.[64][65]
Derbent, Dağıstan'da Hazar kapısı, sıklıkla İskender kapısı olarak nitelendirilir.
  • Tefsir ve Meâl: Tefsir Kur'an bilimlerini kullanarak Kur'an ayetlerini anlama ve yorumlama faaliyetlerine verilen isimdir. Rivayet tefsiri ve dirayet tefsiri olarak iki kola ayrılır. Rivayet tefsirinde peygamber, sahabi ve diğerlerinin sözleri kullanılırken dirayet yahut rey tefsirleri dil, akıl, mantık ve felsefe gibi geleneksel ilimler çerçevesinde yapılan yorumlarla oluşturulur. Ayrıca bazı Kur'an ayetlerine yüklenen batıni anlamlar üzerinden yapılan işari tefsirler mevcuttur. Geleneksel yaklaşımda Kur'an'ın tercümesi yapılmaz. Buna karşılık Arapça bilmeyenlere, mealcinin genellikle parantez kullanarak yaptığı yorumlu katkılarını da içeren mealler sunulur. "Meâl"; "meydana gelen netice", "mana", "anlam", "sonuç" anlamlarına gelir.
  • Kelâm: Allah'ın sıfatları, Arş üzerinde oturması gibi Kur'an ve hadislerden kaynaklanan inanç sorunlarını irdeleyen ve bu çerçevede oluşturulan felsefi kuram ve teorilerle ilgilenen ilim dalıdır.
Kûfi tarzında yedinci yüzyıla ait bir Kur’ân
  • Fıkıh/İstinbat: Kur’ân ayetleri dilbilgisi, sebeb-i nüzul ile ilgili rivayetler vb. açısından irdelenerek örneğin bir emir cümlesi usuli fıkıh denilen kurallar çerçevesinde yorumlanır, genel ve özel hükümler çıkarılır (İstinbat). Fakihler bu şekilde İbâdetlerin şekli, miktarı gibi konular yanında, bunların yapılmaması veya din tarafından belirlenen diğer suç konuları ile ilgili şeriat hükümlerini belirler.
  • Kıraat: Yazım dönemindeki Arap dil yapısı, alfabe ve işaretleme yetersizlikleri, Kur'an metninin farklı okuyuş şekillerinin ortaya çıkmasına uygun niteliktedir. Okuma ve metin üzerinde farklı rivayetler İslam toplumunda farklı okumaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kıraat mezhepleri, ayetlerin farklı okunuş şekillerini ve bu okumaların ifade ettiği farklı anlamlarla ilgilidir. Örneğin maide suresi:6. ayetindeki farklı okumalar abdest alma şekillerinde mezhepsel farkların kaynaklarından birisidir. Kur’ân'ı yazım, dil, anlatım özellikleri, nakil bilgileri, edebiyat usul ve kuralları ve Arap şiveleri açısından inceler.

Tecvid: Harflerin çıkış yeri, sıfatı, uzun veya kısalığı, genişlik veya darlığı, birleştirme ve ayırma, kalın ve ince vurguları gibi Arapçanın Arap veya Kureyş aksanıyla okunması konuları ile ilgilidir.

Kur'an'ın eleştirisi

Kur'an'a eleştiriler, metodolojik olarak değişik başlıklar altında yapılmıştır. Bunlar bilimsel-tarihsel hatalar, iç tutarlık, kaynakları, dil (gramer, üslup) hataları vb. başlıklardan oluşur. Kur'an'ı İngilizce, Fransızca ve İtalyancaya tercüme eden Sami Ezzib, Kur'an'daki dil bilgisi hatalarını tespit ederek bulgularını 500 sayfalık Al-Akhta' al-lughawiyyah fi al-Qur'an al-karim: Linguistic Errors in the Holy Koran adlı eserinde yayımladı.[66][67]Muazzez İlmiye Çığ bir kısmı Kur'an'da da aynen veya değiştirilerek anlatılan kutsal kitap hikâyelerini eski mitolojilerle karşılaştırdığı çalışmalarında bu konuda büyük paralellikler olduğu sonucuna ulaşır. İlmiye Çığ eserinde, Kur'an'da peygamber sayılan Lut'un Tevrat'ta iki kızı ile yatma hikâyesini Kenan baştanrısı El'in kızları olan iki tanrıça yaratıp onlarla yattığı hikâyesinin Tevrat versiyonu olarak değerlendiren görüşlere yer vermektedir.[68]

Kur’ân hat sanatı, Osmanlılar devri.
Arapça Kur’ân ve Farsça tercümesi, İlhanlılar devri.
12. yüzyıldan kalma bir Endülüs Kur’ân'ı.
Chester Beatty Kütüphanesi'nde segilenen 13-14üncü yüzyıllara ait olan Mağribî hat tarzında Kur’ân örneği, Dublin, İrlanda.

Bunun yanında, Kur’ân'nın yorumu neticesinde ortaya çıkmış hukuk sistemi şeriatın günümüzdeki değerlere olan uyumluluğu ve Kur’ân'ın sadece ilahi bir vahiy olduğu inancı eleştirilmektedir. Kur'an, eleştirenler tarafından Muhammed'in koyduğu esasların toplu hâlde yer aldığı bir kitap olarak görülmektedir.[69]Kur'ân'da geçen; evren ve dünyanın yaratılması, insan hayatının kökenleri, biyoloji, doğa bilimleri ve benzeri konular ile ilgili açıklama ve beyanlar bilim insanları tarafından kendi içinde çelişkili olma, bilimsel olmama ve gelişen bilimsel teorilere tezatlık oluşturma gibi nedenlerden ötürü eleştirilmektedir.[70][71][72] Bunun dışında Eski Arapça ve Arap kültürü üzerine uzman pek çok akademisyen Kur'ân'a karşı, açık ve anlaşılır bir kitap olduğunu iddia etmesine rağmen bu özellikleri barındırmaması ve kendini sürekli tekrar eden, anlamsız ve anlaşılmaz kısımlara sahip olması savına dayanaraktan eleştiriler yapmaktadır.[78]

Ayrıca bakınız

Dış bağlantılar

Kaynakça