Budist felsefe

Budist felsefe, Gotama Buda'nın (ayrıca kısaca Buda veya Siddhattha Gotama ve Siddhārtha Gautama ve Buddha Shakyamuni) ölümünden sonra Hindistan'daki çeşitli Budist okulları arasında gelişen ve daha sonra Asya'nın büyük kısmına yayılan felsefi araştırmalar ve araştırma sistemlerini ifade eder. Budist öğretilerinin yaşam, varoluş, bilgi, akıl, madde ve insan ahlakı değerlerine bakışı veya uygulanması, Budist felsefenin temel konusunu oluşturur. Buda’nın yaşamı boyunca kişisel olarak öğretilerini yazılı olarak kayıt etmemesinden dolayı, Budist felsefesi büyük oranda Budist okullarında geliştirilen Budist öğretilerinin yeniden inşası üzerine kurulmuştur. Budist felsefe’nin çalışma konusu, "Dukkha" kavramı ile başlar. Dukkha, Pali dilinde genellikle sefalet, mutsuzluk, keder, talihsizlik ve umutsuzluk anlamına gelir. Felsefe'nin amacına göre, Dukkha'dan Nirvana'ya ulaşmanın yolu (kurtuluş yolu dahil olmak üzere) dört asil hakikatte özetlenmiştir. Budizm’de Nirvana’ya ulaşmanın yolu hem felsefi akıl yürütme, hem de meditasyonu birleştirmekten geçer.

Budist felsefesinin bazı noktaları, genellikle farklı Budizm okulları arasındaki anlaşmazlıkların konusu olmuştur. Budizm, Theravada ve Mahayana gibi genel kabul görmüş iki düşünce okuluna dönüştüğü gibi, Budist felsefe çalışması da bu iki okulla ilgili birkaç Budist okuluna bölünmüştür. Bu okulların, daha sonra klasik ve çağdaş felsefenin inceleme konusu olan Budizm'deki çeşitli noktalara ilişkin farklı algıları bulunmaktadır.

Budist felsefesinin tarihsel aşamaları

Edward Conze, Budist felsefesinin gelişimini üç aşamada oluştuğunu ileri sürmektedir.[1]

  1. Buda'nın yaşamı sırasında ortaya çıkan ve Budizm'in daha sonraki tüm mezheplerinde ortak olan ve sözlü geleneklerden türetilen orijinal doktrinler aşaması.
  2. M.Ö. 3.yüzyılda başlayan Abhidharma metinlerinde yer aldığı şekilde, sutralardaki materyalin skolastik olarak yeniden işlemesini ve şematik sınıflandırmasını içeren ve Budizm’in Mahayana kolu dışında kalan "skolastik" Budizm aşaması.
  3. Manastır yaşamını ve bir Bodhisattva’nın (Budist düşüncede kendini tüm duyarlı canlıların Budalığa ulaşmasına yardımcı olmaya adamış kişi) yolunu vurgulayan, Mahayana "metafizik" aşaması.

Bu üç aşamanın çeşitli unsurları, daha sonra ortaya çıkan Budizmin çeşitli mezheplerinin felsefesine ve dünya görüşüne dahil edilip ve geliştirilebilir.

18. yüzyıldan kalma bir Birmanya suluboya resimi. Gautama Buddha ve çevresinde yer alan müritleri.

Buda ve erken Budizm dönemi

Buda

Buda'nın yaşadığı dönemde felsefi araştırmalarla meşgul olup olmadığı konusunda günümüz düşünürlerinin farklı görüşleri bulunmaktadır.[2] Buda (M.Ö. 5. yüzyıl), Kuzey Hindistan bölgesinde bulunan Magadha Krallığı yaşayan bir Shramana (gezici rahip) idi. Buda’nın öğretileri, Pali dilinde yazılmış olan “Samyutta Nikaya” (külliyatlar), “Agama” (yazıtlar) ve diğer dağınık halde bulunan Budist yazıları sayesinde günümüze kadar ulaşmıştır. Bu metinleri tarihlendirmenin zor olmasının dışında ne kadarının tek bir dini kurucuya dayandığı konusunda anlaşmazlık vardır. Buda’nın öğretilerinin tamamında, Nirvana’ya ulaşmak, Dört Yüce gerçek (Kısaca sorunlarımız ve ıstırabımızın üstesinden gelmemize yardımcı olacak bir yol haritası sunan temel unsurlar), kişisel kimliğimizin doğası ve yaşadığımız dünya hakkında bilgi edinme süreçleri bulunmaktadır.

Orta Yol

Budist Nalanda üniversitesi ve manastırı. M.S. 5. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar Hindistan'da önemli bir öğrenim merkeziydi.

Buda kendi öğretilerini “orta yol” (Pali: Majjhimāpaṭipadā) olarak adlandırmıştır. “Orta yol” kavramı, Buda’nın  Dhammacakkappavattana Sutta’da (Gotama Buda’nın “Dört Yüce Gerçek” üzerine verdiği ilk vaazını içeren yazıt) bahsedildiği üzere, kendini dünya zevklerine bırakmak ile çile çekmek arasında bir orta yol olması gerektiği fikri sonucu ile oluşmuştur. Buda'nın zamanında yaşayan birçok shramana, zihinlerini bedenlerinden kurtarabilmek adına oruç tutmak gibi eylemlere büyük önem verdiler. Ancak Buda, zihnin beden tarafından somutlaştırıldığını ve bedene bağımlı olduğu için ayırmanın mümkün olamayacağını anladı. Yetersiz beslenen bir beden, zihnin eğitilmesine ve geliştirilmesini engelliyordu.[3] Bu sebepledir ki, Budizm lüks veya yoksulluğa değil, insanın koşullara verdiği tepkiye odaklanır.[4]

Dört Yüce Gerçek

Dört yüce gerçek Buda öğretilerinin merkezinde yer alır. Genellikle “yaşam acısı” olarak tercüme edilen dukkha'nın varlığına ilişkin ilk gerçek, yaşamın doğal memnuniyetsizliği ile ilgilidir. Bu memnuniyetsizlik sadece fiziksel acı olarak değil, aynı zamanda ölümlülüğün kaçınılmaz gerçeklerinden ve nihayetinde tüm fenomenlerin süreksizliğinden kaynaklanan bir tür varoluşsal kaygı anlamına gelir.[5] İkinci gerçek (Samudaya) ise bu kaygının başta açgözlülük ve cehalet olmak olan koşullardan kaynaklandığıdır. Üçüncü gerçek (nirodha) eğer arzuyu bırakır ve bilgi yoluyla cehaletten kurtulursanız, o zaman dukkha sona erecek ve nirodha başlayacaktır. Dördüncü gerçek (Magga), sekiz uygulamadan oluşan ıstırabı sona erdirme yolu ile ilgilidir. Bu yol "sekiz katlı asil yolu" olarak adlandırılır. Doğru görüş, Doğru Niyet, Doğru Söz, Doğru Eylem, Namuslu Kazanç, Doğru Çaba, Doğru Dikkat ve Doğru Konsantrasyon. Buda'nın öğretilerinin esas amacı nirvana’ya (kelimenin tam anlamıyla - dışarıya üflemek) ulaşmaktır. Bu açgözlülüğün, nefretin ve sanrının (Samsara tarafından yönlendirilen cehaletin) tamamen yok edilmesini ima eder.[6] Nirvana ayrıca aydınlanmış bir varlığın, ölümünden sonra yeniden doğuşun olmayacağı anlamına gelir. Erken Budizmde, bağımlı köken (Pratitya-samutpada) kavramı, büyük olasılıkla tüm fiziksel fenomenlerden ziyade zihinsel koşulların süreçleriyle sınırlıydı.[7] Buda dünyevi yaşamı, nesneler veya maddeler’den ziyade bir süreç olarak kavramıştır.[8]

Budist okulları ve Abhidharma

Dönemin önde gelen Hint-Budist felsefe okulları, erken Budist söylemleri (Sutra) ve öğretilerini sistemli hale getirmeye çalışarak, "Abhidharma" adını verdikleri bir analiz yöntemi uyguladılar. Abdiharma analizi, insan davranışlarını "Dharma" adını verdikleri anlık oluşan olağanüstü olaylar çerçevesinde incelemiştir. Dharmalar, diğer nedensel faktörlere bağlı olarak gelişen ve geçici olaylardır. Dharmalar, birbirine bağlı bir ağ sisteminden oluşur ve tek başlarına bulunmazlar. Abhidharma okulları, Buda'nın sutralardaki öğretilerinin sadece geleneksel olduğuna inanıyor ve Abdiharma analizinin "mutlak gerçek" olduğuna ve gerçekleşen olayların ancak aydınlanmış bir varlık tarafından görülebileceğini belirttiler. Abhidharma yaklaşımı, fenomenoloji veya süreç felsefesi olarak nitelendirilebilir.[9][10] Abhidharma filozofları dharma kavramının detaylı bir tanımını yapmakla kalmayıp, kendi aralarındaki nedensel ilişkiyi açıklamaya çalıştılar. Abhidharma analizine göre; "mutlak gerçek" olan bir şey, aslında nedensel bir akış döngüsü içerisinde olan dharmaların etkileşimidir. Bunun dışında kalan her şey semboliktir. Mark Siderits, Abhidharma bakış açısını "Mereolojik indirgeme" (bir bütünün parçalarına indirgenebileceğini söyleyen bir doktrin) olarak tanımlanabileceğini belirtmiştir. Çünkü Abhidharma bakış açısına göre mutlak gerçek olan; bütün değil fakat onu oluşturan parçalarıdır.[11]

Mahayana felsefesi

M.Ö. 1.YY civarında Hindistan'da bulunan Budistler arasında, "Mahayana" (Sanskrit महायान mahāyāna, kelime olarak ‘Büyük Taşıt’ (“Maha” “büyük”, “yana” ise “taşıt” anlamına gelmektedir) adı verilen ve Hint-Budist felsefi görüşü olarak kabul gören, bir düşünce sistemi oluşmaya başladı. Budist felsefesi, daha sonra kuzey Hindistan'ın öğrenim merkezi haline dönüşecek olan, Nalanda ve Vikramasila gibi manastır-üniversitelerde tartışılmaya başladı. Mahayana filozofları, Abhidharma analizi ve görüşlerini kabul etmekle birlikte, bir yandan da eleştirlel yeni kavramlar ve fikirler oluşturmaya başladılar. Mahayana "mutlak gerçek" kavramını "manevi olarak faydalı olması koşuluna bağlı olarak" doğru kabul etikten sonra,[12] oluşturulan yeni fikirler ve kavramlar bütününü "Upaya" (insanların aydınlanmalarına yardımcı olacak araçlar bütünü) olarak adlandırdı. Buna ek olarak Mahayana anlayışı, Bodhisattva (Budist düşüncede kendini tüm duyarlı canlıların Budalığa ulaşmasına yardımcı olmaya adamış kişi) fikrini büyük oranda destekledi. Başlıca Mahayana okulları arasında, Prajnaparamita, Madhyamaka, Tathagatagarbha, Dignaga epistemolojik okulu, Yogachara, Huayan, Tiantai ve Chan/Zen okulları sayılabilir.

Dignāga.

Dignāga-Dharmakirti geleneği

Dignāga (M.Ö. 480–540) ve Dharmakīrti (M.Ö. 6 ve 7. yüzyıllar arası) Brahmin filozoflarla Budist doktrinler üzerine yaptıkları tartışmalarda bir epistemoloji (daha sonra pramana olarak adlandırıldı) ve mantık sistemi geliştirdiler. Bu gelenek ve benimseyenler kendilerini "akıl yürütmeyi takip edenler" olarak adlandırdılar (günümüzde "Epistemolojik okul" veya Sanskritçe "pramāṇavāda" olarak biliniyor).[13] Bu gelenek daha sonraları, Yogacara ve Sautrantika okullarıyla ilişkilendirilmiş ve bu okulların her ikisinin de sahip olduğu teorilerini savunmuşlardır.[11] Dignāga'nın görüşleri, Hindistan'da yaşayan tüm Budistler arasında ebüyük etki yarattı. Sanskrit filozoflar, Dignāga'nın ölümünden sonra da, onun fikirlerini büyük ölçüde savunmuşlardır.[14] Dignāga okulu ilerleyen yıllarda, Santabhadra, Dharmottara (8. YY), Jñanasrimitra (975–1025), Ratnakīrti (11. YY) ve Samkarananda gibi filozoflar yetiştirmiştir.

Tantra

Tantra geleneği, M.S. 8.Yüzyılda Kuzey Hindistan ve Tibet bölgesinde oluşturulan ve Vajrayana olarak adlandırılmış olan Budist tantraları'na dayanmaktadır. Bu dönemde Tantra Hint Budizminde çok önemli bir yere sahipti.Hint Tantra geleneğini benimsemiş olan filozoflar, özellikle Guhyasamāja Tantra ve Guhyagarbha Tantra gibi önemli tantralar üzerine yapılan yorumlar aracılığıyla, Budist Tantra sistemine eleştirel ve yorumlayıcı bir bakış açısı geliştirdiler. Vajrayana'da yer alan görüşler, büyük oranda Madhyamaka, Yogachara ve Buda-doğası teorilerine dayanmaktadır.[15][16] Vajrayana Budizmi kendisini kurtuluşa giden yolda hızla ilerleyen bir taşıyıcı (Upaya) bir tantra ritüeline benzetmektedir. Tantralar, geleneksel Budist yaklaşımında uygulanan ritüellerden çok farklı bir şekilde, mantralar, alkol, kompleks olarak düzenlenmiş ve öfkeli tanrı figürleri bulunan mandalalar ve bunun gibi ritüeller kullandılar.

Tibet'te bulunun bir Budist Manastırı'nın içi.

Tibet Budist felsefesi

Tibet Budizmi genel anlamda Madhamaka, Yogacara ve Dignaga-Dharmakīrti okulları tarafından geliştirilmiş ve Mahayana öğretilerinin daha gelişimiş bir versiyonu olarak tanımlanabilir. Tibet'teki Budist gelişimde Bön okullarının da büyük katkısı olmuştur.[17] Budist felsefe Tibet'e ilk olarak, M.S. 641 yılında Kral Songtsän Gampo'nun saltanatı sırasında gelmiştir. Śāntarakṣita ve Kamalaśīla sahip oldukları Budist öğretileri Tibet bölgesine getirerek yaygınlaştırmıştır. Tibet'te Budizm genel olarak 4 sınıfta incelenir.[17][18]

  1. Nyingma: Nyingma, Tibet'teki en eski Budist mezhebidir. Nyingma öğretilerine göre her varlığın özü bilinçtir.[17][19][20]
  2. Sakya: Sakyalar Tantra literatü ile yakından ilişkisi vardır.[21] Sakyalar, dünya-nesne fenomeni tartışmalarında realizm karşıtlığını vurgularlar.[22]
  3. Kagyu: Kagyu'nun Mahamudra (büyük sembol) adında bir ana doktrini bulunmaktadır. Mahamudra, bize Sunyata (boşluk) hakkında bir bakış açısı verdiğine inanılan meditasyon ve yoga tekniklerinin bir kombinasyonudur.[23][24]
  4. Gelug: Gelug, Dalai Lama ile yakından ilişkili bir mezheptir.[25] Diğer ekoller arasında felsefe öğrenimine en çok önem veren okul Gelug'dur. Budizm ile ilgili vurgulanan felsefi konuları şunlardır: Prajnaparamita, Madhyamaka, Pramana, Abhidharma ve Vinapa.

Doğu Asya Budizmi

Tibet'teki gelişmelere benzer şekilde, Doğu Asya'da (Çin, Japonya ve Kore) Budizmin gelişimi Mahayana okulunun bir devamıdır ve Vajrayana Budizmi ile yakından ilişkilidir.[26][27] Genel olarak felsefe ile ilgili tartışmanın özünde Mahayana Budizmine benzer bir öz vardır, ancak devamında çeşitli varyasyonlar bulunur. Bu çeşitlilik, Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi yerel olarak gelişen inançların veya öğretilerin etkisiyle oluşmuştur.[26] Doğu Asya'daki Budist felsefe okulları daha sonra birkaç farklı okula dönüşmüştür. Bu okullar arasında yaygın olarak bilinenler: Huayan okulu, Zen (veya Chan) okulu ile Tiantai okulu'dur.[26][28]

Anagarika Dharmapala

Çağdaş Dönem Ve Uygulamaları

Sri Lanka'da, Anagarika Dharmapala (1864-1933) ve Teosofi Derneği kurucusu ve ilk başkanı olan Henry Steel Olcott (1832-1907) gibi Budist modernistler, Budizmin rasyonel ve evrim teorisi gibi modern bilimsel fikirlerle uyumlu olduğunu göstermeye çalıştılar.[29] Dharmapala Budizm felsefesinin, liberal, bencil olmayan ve demokratik olarak güçlü bir sosyal unsur içerdiğini belirtmiştir. Budist felsefeyi güncel dönemde yorumlayan başlıca yazar ve düşünürler şu şekilde sıralanabilir. K. N. Jayatilleke, David Kalupahana, Ven Ñāṇananda, Walpola Rahula, Hammalawa Saddhatissa, Gunapala Dharmasiri, P. D. Premasiri ve R. G. de S. Wettimuny.[30]

20.YY Çin'de yaşamış olan Taixu (1890-1947) Budizmin tekrar canlandırılmasını ve reformunu savunmuştur. Budist öğretilerde geçen "Saf Topraklar" olgusunun ütopik olmaktan çıkartılarak, günümüz dünyasında doğa üstü inançlardan arınmış olarak kurulabileceğini öngörmüştür.[31] Yine Taixu görüşlerinde, bilimsel yöntemlerin sadece Budist doktrinler ile açıklanabileceğini ve asla onun ötesine geçemeyeceğini iddia etmiştir.[29] Taixu ile birlikte dönemin bazı ünlü düşünürleri Yin Shun (1906–2005), Yang Rensan (1837-1911), Ouyang Jinwu (1871-1943) ve Liang Shuming (1893–1988) sayılabilir.[32] Tibet Budist Felsefe'nin modern uygulayıcıları arasında ise; Gendün Chöphel (1903–1951) gösterilebilir. Japon bir Zen Budisti olan D. T. Suzuki (1870 - 1966) Zen ve Shin konularında kitap ve makaleler yazarak, Batı'ya Zen, Shin ve genel olarak Uzak Doğu filozofisini tanıtmada önemli rol oynamıştır.

Kaynakça