İçeriğe atla

Türk Kurtuluş Savaşı

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Türk Kurtuluş Savaşı
İki savaş arası dönem

Yukarıdan aşağıya soldan sağa: Millî Mücadele'nin amaçlarını saptamak için Sivas Kongresi'nde toplanan Heyet-i Temsiliye; savaşta cepheye mermi taşıyan Türk halkı; Ankara Ulus Meydanı'nda savaşa katılacak son birliklerin cepheye uğurlanışı; Kuvâ-yi Milliye'ye bağlı piyadeler; Türk ordusunun İzmir'e girişi; düşman peşindeki Türk süvarileri.
Tarih19 Mayıs 1919 - 11 Ekim 1922 (Ateşkes), 24 Temmuz 1923 (Barış)
Bölge
Sonuç

Kesin Türk zaferi

Coğrafi
Değişiklikler
  • Batı Anadolu, Doğu Trakya, Güneybatı Kafkasya, Yukarı Mezopotamya'nın bir kısmı ve Kilikya'nın tekrar Türklerin eline geçmesi
  • Kafkasya'nın Türkiye ve SSCB tarafından paylaşılması
  • Bugünkü (Hatay hariç) Türkiye-Suriye sınırının oluşması
  • Bugünkü Türkiye-Yunanistan sınırının oluşması
  • Taraflar

    Anadolu Hareketi:[Not 1]
    Ankara Hükûmeti (1920-1923)
    Heyet-i Temsiliye (1919-1920)


    Maddi Destek

    İtilaf Devletleri:
    Yunanistan Krallığı Yunanistan

    Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti Ermenistan (1920)
    Amerika Birleşik Devletleri ABD (deniz harekâtı, 1922)[Not 2][20]


    Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu

    İçerir:

    İç İsyancılar


    Gürcistan (Türk ve Sovyet işgali, 1921)
    Komutanlar ve liderler
    Güçler

    : Mayıs 1919: ~35.000 asker ve milis[22]
    Kasım 1920: 86.516 (düzenli ordunun kuruluşu)[Not 3]

    Ağustos 1922: 271.000[24][Not 4]

    Yunanistan Krallığı: Mayıs 1919: 20.000[25]
    Nisan 1920: 90.000[23]
    Haziran 1921: 200.000[26]
    1922: 225.000-250.000[27][28][29]
    : 60.000[30][31]
    : 40.000[32][Not 5]
    İtalya Krallığı: 17.900[32][Not 6]
    Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: 10.050[23][40] Güney Cephesi'nde, 20.000[41] Doğu Cephesi'nde.
    İç isyancılar: 60.000+[23][42][43]

    Toplam: 434.000-458.000
    Kayıplar

    :
    37.975 ölü[44][Not 7]
    31.173 yaralı[44]
    22.000 askeri ve sivil esir[45][46][Not 8]
    48.000'den fazla asker firari[47]

    Toplam: 139.148

    Yunanistan Krallığı:Toplam 30.000 Ölü.[48] 18.095 kayıp, 48.880 yaralı, 10.000 esir[49]
    Başka kaynaklara göre: 120.000-130.000 zayiat[50]
    :~7.000 zayiat
    Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti: 1.100+ ölü,[51] 3.000+ esir[52]

    Toplam: 111.100-141.100
    Sadece Batı Cephesi'nde 640.000 Türk sivil öldürüldü.[53][54][55]
    264.000 Yunan sivil öldürüldü.[56]
    60.000 ila 98.000 Ermeni sivil öldürüldü.[57]
    30.000'den fazla bina ve 250'den fazla köy Yunan ordusu ve Rum/Ermeni isyancılar tarafından yakıldı.[58][59][60][61][62][63]

    Türk Kurtuluş Savaşı (Osmanlıcaقورتولوش صاواشى, romanizeKurtuluş Savaşı),[a] I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Mîsâk-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için 1919-1922 yılları arasında gerçekleştirilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadeledir. Batı Anadolu'da İtilaf Devletleri'nin harekete geçirdikleri Yunan ordusuna; güneyde Fransız ordusuna; doğuda Ermenistan'ın kuvvetlerine; İstanbul rejimine sadık milislere, feodal güçlere ve ayrılıkçılara karşı savaşılmıştır. Bu mücadelenin Batı Cephesi Yunan millî belleğine "Küçük Asya Felaketi" adıyla kazınmıştır.[64] Savaş sırasında Yunan ve Ermeni kuvvetleri, bir etnik temizlik harekâtı olarak, Türk halkına karşı katliamlar, yağmalar ve tecavüzler gerçekleştirmiştir.[65][66][67][68] Savaş, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.

    Yunan ordusu, Megali İdea düşüncesiyle eski Yunan topraklarını birleştirmek ve ayrıca İtalyanların bölgeyi işgal etmesini önlemek amacıyla 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıktı.[69] Bunun üzerine Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan hoşnut olmayan ve ülkeyi kurtarmanın yollarını arayan Mustafa Kemal Paşa IX. Ordu Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı ve yurt çapında topyekûn bir direniş gerçekleştirmek için işe girişti.[70][71] Bu tarihte Çanakkale ve İstanbul Boğazları ve Trakya İtilaf devletlerinin; Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz'deki Mersin, Adana, Maraş, Antep ve Urfa Fransız; Antalya ve Muğla İtalyan işgali altındaydı. Ermeniler bir yandan Doğu Anadolu'yu işgal ederken bir yandan da güneydoğudaki Fransız birlikleriyle işbirliği yapmaktaydı. Benzer bir şekilde Eskişehir, Kütahya, Amasya gibi kentlerde İngiliz askerleri bulunmaktaydı. İngiliz kabinesi ise, İmparatorluğunun önemli bir kısmı Müslüman kitleden oluştuğu için, Türkiye'nin parçalanmasının Müslüman coğrafyasında uyandıracağı huzursuzluğu göz önünde bulundurarak, Anadolu'nun parçalanmasını engellemek ve İtalya ile Fransa'yı bölgeden uzaklaştırmak amacıyla, Lord Curzon'un önerisi üzerine, 19 Mayıs 1919'da Anadolu ve Boğazlar boyunca bölge üzerinde ABD mandası teklif edilmesine karar verdi. ABD'nin bu öneriyi değerlendirme süreci sebebiyle barış müzakereleri Şubat 1920'ye kadar ertelendi. Bu dönemde Mustafa Kemal kongreler düzenleyerek halkı savaşa manen hazırlamakla ve askerî direnişi örgütlemekle uğraştı. Mustafa Kemal önce halktan oluşturulan silahlı müfrezelerle işgali yavaşlatmayı ve böylelikle kazanılan zamanla düzenli ordunun kurulmasını planlamıştı. Kuvâ-yi Milliye ile yapılan gerilla savaşı tekniği güneyde Fransızlara karşı başarılı olmuştu. Doğu Cephesi'nde ise Kazım Karabekir komutası altındaki XV. Kolordu Ermeni birliklerine karşı başarı gösteriyordu. Böylelikle Kazım Karabekir komutasındaki ordu Sarıkamış, Kars ve Gümrü'yü ele geçirdi ve 3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması imzalandı. Batı Cephesi'nde ise Kuvâ-yi Milliye birlikleri Yunanları yenebilecek kabiliyette olmasa da onları oyalamaktaydı.

    22 Haziran 1920 tarihinde Yunanların Gediz taarruzu, düzenli ordunun gerekliliğini ortaya koydu. Bu sırada Yunan Kralı Aleksandros, bir maymun ısırığı sonucu öldü ve Yunanistan'da Elefterios Venizelos Hükûmeti düştü. Yapılan referandum sonucu ise eski kral Konstantin sürgünden dönerek tekrar tahtına oturdu. Ve bu ani değişim sonucu olarak Yunanistan tüm itilâf desteğini kaybetti. Bu gelişme üzerine 9 Aralık 1920'de Mustafa Kemal, Batı Cephesi komutanı Ali Fuat Cebesoy'u görevinden azletti ve Batı Cephesini sırasıyla Miralay İsmet Bey ve Miralay Refet Bey tarafından komuta edilmek üzere kuzey ve güney olarak ikiye böldü. 1920 yılının ortalarında ülke çapında gerçekleşen 18 iç isyanın bastırılması düzenli ordunun üstünlüğünü gösterdi. Ocak 1921'de Konstantin'in emriyle yapılan keşif taarruzu Birinci İnönü Muharebesi'nde durduruldu. Diğer taraftan İtalya ve Fransa ise I. Dünya Savaşı sırasında düşmanca tavırları olan kralın geri dönüşü nedeniyle Yunanistan'a karşı Türkiye'yi destekleme kararı alarak Sevr'in gözden geçirilmesini talep ettiler. Bu talepler sonucu toplanan Londra Konferansı'na Türkiye de davet edildi ve Ankara Hükûmeti'nin ülke çapındaki otoritesi arttı. Yunanların 23 Şubat 1921'de başlayan Londra Konferansı'ndan bir yarar sağlayamayacaklarını anlamaları üzerine 23 Mart'ta başlayan İkinci İnönü Savaşı gerçekleşti. 1 Nisan'da muharebe Türklerin zaferi ile sonuçlandı.

    10 Temmuz'da Kütahya-Eskişehir Muharebeleri gerçekleşti. Muharebe sonrası Afyon, Eskişehir ve Kütahya Yunanların eline geçti ve Türk ordusu Sakarya Nehri'nin doğusuna çekildi. Savaş sonrası TBMM tahkik heyetinin cepheye gönderilmesi kararlaştırıldı. Meclis heyetinin cepheden dönüşte verdiği rapor sonrası ordunun teçhizat ihtiyacını karşılayabilmek için Tekalif-i Milliye emirleri çıkarıldı. Zaferlerini pekiştirmek isteyen Yunanlar, Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek amacıyla 23 Ağustos'ta taarruza kalktılar. Yunanlar Ankara'ya 50 kilometre kadar yaklaşsalar da Sakarya Muharebesi onlar için başarısızlıkla sonuçlandı. İtalya, Fransa ve Rusya'nın Ankara'ya verdikleri destek ve İtilaf Devletleri'nin Kasım 1920'den sonra Yunanistan'a uyguladıkları ambargo sonucu zaman Türklerin lehine ve Yunanların aleyhine işliyordu. Yunan birliklerini Anadolu'dan kesin olarak atmak için Mustafa Kemal Paşa 10 ay boyunca askerleri talim etti ve teçhizat ihtiyacını karşılamak için girişimlerde bulundu. Taarruzun baskın etkisiyle başarıya ulaşması sağlanacaktı. 26 Ağustos 1922'de taarruz başladı ve 30 Ağustos'ta Başkomutanlık Meydan Muharebesi gerçekleştirilerek Yunan birlikleri mağlup edildi. Geri çekilen Yunan birlikleri takip edildi ve Türk ordusu 9 Eylül 1922'de İzmir'e girdi. 18 Eylül itibarıyla Yunanlar Anadolu'dan tamamıyla silinmişti. Türk ordusu Boğazlar ve İstanbul bölgesine yönelince Çanakkale krizi denilen süreçte İtilaf kuvvetleri İstanbul'dan çekilmeye başladılar. Bunun üzerine Trakya'daki Yunan birlikleri de bölgeden çekildi. 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile fiilen biten savaş, 13 Ekim 1921'de imzalanan Kars Antlaşması ile Doğu Cephesi'yle sınırlı olmak üzere, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması ile ise topyekûn sona ermiştir.

    I. Dünya Savaşı sonrası, Ekim 1918 - Mayıs 1919kaynağı değiştir

    I. Dünya Savaşı'na Almanya ile birlikte giren Osmanlı Devleti, Çanakkale Savaşı'ndaki başarılı savunmaya, Irak'ta Kût'ül-Amâre'de Britanya ordusunu kuşatıp esir almasına ve savaşın son aylarında Kafkasya Cephesi'ndeki başarılara rağmen savaşın son günlerinde Filistin Cephesi'nde Edmund Allenby komutasındaki Birleşik Krallık ordularına karşı Nablus Hezimeti'ne uğramıştı. Yıldırım Orduları Grubunun 18 Eylül 1918'deki bu bozgundan sonra Liman von Sanders komutanlıktan istifa etmiş ve yerine Padişah tarafından kendisine Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyarı unvanı da verilen Mustafa Kemal Paşa atanmıştı.[72][73] Bununla birlikte 1 Ekim 1918'de Şam, 16 Ekim 1918'de Hama ve Humus, 25 Ekim 1918'de de Halep kaybedildi.[74]

    Suriye cephesinin çöküşü üzerine İttihat ve Terakki hükûmeti 8 Ekim 1918'de istifa etti. Hükûmet ileri gelenlerinden Talat, Enver ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçtılar. Genel af ilan edilerek, sürgün ve hapisteki muhaliflerin İstanbul'a dönüşüne izin verildi. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı hükûmeti yenilgiyi kabul etti.[75]

    Mondros Mütarekesi gereğince İtilaf Devletleri'ne güvenlikleri gereği istedikleri yerleri işgal etme yetkisi tanınıyordu. 30 Ekim 1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığında Musul ve çevresi henüz Ali İhsan Sabis Paşa komutasındaki Türk birliklerinin idaresindeydi. Ateşkesten sonra Britanyalılar, Musul ve Zaho'daki sivil Hristiyanların topluca öldürüldüğünü iddia ederek Türk birliklerinin Musul'u terk etmesini istediler. Ali İhsan Sabis Paşa, bu isteği reddetti ancak Suriye ve Şam cephesinde Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Yıldırım Orduları grubu daha fazla kayıp vermemek için Adana'ya kadar çekilmesi neticesinde demiryolu ikmal hatlarının kesilmesi üzerine ve İstanbul hükûmetinin de bu yolda emir vermesinden sonra Musul'u bırakıp Nusaybin'e kadar çekildi. Britanya askerleri hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul'a girdiler. İstanbul'dan benzer bir emir Mustafa Kemal Paşa'ya da Çukurova bölgesini terk etmesi için gelmişse de Mustafa Kemal Paşa, Adana'yı boşaltmamış ve Harbiye Nezaretiyle yaptığı telgraflaşmalarda emrin kanunsuz olduğunu söyleyerek emre direnmişti. Harbiye Nezareti, kendisini görevden alıp karargaha çağırdığında ordunun bir kısım silahlarını halka dağıtarak düşman eline geçmesine mani olmuştu. Bazı silahlar ise, Anadolu'da bir düşman direnişinde kullanılmak üzere Teşkilat-ı Mahsusa elemanları tarafından daha güvenli olan Doğu Cephesi'ne taşınmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın İstanbul'a dönmesinden sonra Ali Fuat Paşa, emrindeki 20. Kolordu'yu teçhizatıyla birlikte önce Konya'ya sonra da Ankara'ya getirerek İstiklal Savaşı hazırlıklarına başladı. Bu sırada Kâzım Karabekir Paşa da emrindeki 15. Kolordu'yu terhis etmemiş ve Erzurum'da savaşa hazır tutmaktaydı.

    İstanbul'un işgali, Kasım 1918kaynağı değiştir

    Yunan zırhlı "Kilkis" (yanında muhrip Dafni)
    İtalyan zırhlı RN Roma (İstanbul, 1918)

    1918 yılı sona ererken Osmanlı payitahtı İstanbul ile Çanakkale Boğazı bölgesi 50.000 kadar İtilaf askeri tarafından işgal edildi.[64] 6 Kasım'da Boğazlar silahsızlandırıldı. 7 Kasım'da işgal güçleri Çanakkale'den geçti. 13 Kasım 1918 günü, İtilaf Devletlerinin 61 parça harp gemisinden oluşan bir donanması, mütareke şartlarının kendilerine verdiği yetkiye dayanarak, İstanbul önlerine gelip demir attılar. Bu donanmada 15 muharebe gemisi, 11 kruvazör, 29 muhrip ve 6 denizaltı gemisi bulunuyordu.[76] Aynı gün Boğazdan 11 harp gemisi ile Yunanların bir zırhlısı daha giriş yapmış ve toplam gemi sayısı 73'e çıkmıştır.[76] 13 Kasım'da İtilaf filosundan 2.616 Birleşik Krallık, 540 Fransız ve 470 İtalyan askeri olmak üzere toplam, 3.626 asker İstanbul'a çıkarıldı.[76] 23 Kasım 1918'de Ahmet İzzet Paşa yeni hükûmeti kurdu. 9 Şubat'ta Hadisat gazetesinde Süleyman Nazif 'Kara Gün' başlıklı bir yazı yazdı. Türk milletinin böyle bir işgali yaşamadığını ve bunu kaldıramayacağını söyledi. İtilaf Devletleri Türk halkının tepkisini çekmemek ve işgalin haklılığını kanıtlamak için işgalin geçici olduğunu amacının Padişahlığı, halifeliği, azınlıkları korumak olduğu; Padişahlık makamının kaldırılmadığını ve İstanbul'dan verilecek kararların geçerli olduğunu ilan etti.[kaynak belirtilmeli]

    Çoğunluğu Britanyalılardan oluşan bir subay grubu ve asker grubu meclisi bastı ve kapattı. Böylece TBMM açılana kadar halkın sesi kesildi. Milliyetçi ve millî mücadelenin devamını sağlamak amacını güden milletvekillerini Malta'ya sürgüne gönderdiler. Bu vekillerin bir kısmı 1921'de bir kısmı da 1922-1923 arasında Anadolu'ya döndüler.[kaynak belirtilmeli]

    Kuvâ-yi Milliyekaynağı değiştir

    İttihat ve Terakki yönetiminin, gizli bir teşkilat olan Teşkilat-ı Mahsusa vasıtasıyla Anadolu ve Rumeli'de savaş sonrası bir direniş hareketi örgütlediği anlaşıldı. Direnişin amacı, doğu illerinin Ermenilere, Ege bölgesinde bazı yerlerin Yunanlara ve Adana yöresinin Fransa kontrolündeki Suriye'ye verilmesini öngören girişimlere karşı mücadele etmekti. Yanı sıra, savaş yıllarında çeşitli yöntemlerle önemli servete ve yerel iktidara kavuşan İttihat ve Terakki yanlısı zümrelerin konumlarının korunması, savaş sırasında sürülen gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının geri dönmesinin önlenmesi, bundan dolayı çıkabilecek karışıklıklar nedeniyle İtilaf Devletleri'nin olası müdahalesine karşı konulması amaçlanmaktaydı.[kaynak belirtilmeli]

    1919 başlarından itibaren Kuvâ-yi Milliye (millî kuvvetler) adıyla silahlanan bazı gruplar, Ege ve Karadeniz bölgesinde Rumlara, Güneydoğu'da ise Ermenilere karşı çatışmalara girdiler. Bu grupların çoğu 50 ila 200 kişilik düzensiz kuvvetlerden oluşmakta ve Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğu bilinen kişilerce yönetilmekteydi.[kaynak belirtilmeli]

    1919 Şubat ayında İtilaf İşgal Kuvvetleri Yüksek Komutanı Edmund Allenby, Anadolu'da asayişi sağlamak ve henüz teslim olmamış olan Ali Fuat Paşa komutasında Ankara'daki 20. ve Kâzım Karabekir Paşa komutasında Erzurum'daki 15. kolorduların teslim olmalarına ikna edilmeleri amacıyla, Birleşik Krallık ordusunun Suriye cephesinde Türk kuvvetlerini kısa sürede nasıl yendiğini bilen üst düzey bir Türk komutanının özel yetkilerle donatılarak Anadolu'ya gönderilmesini önerdi. 15 Mayıs 1919'da "Anafartalar Kahramanı" ve "Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyari (Padişahın Onursal Yaveri)" Mirliva Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu komutanı ve Anadolu Genel Müfettişi sıfatıyla, padişah VI. Mehmet Vahdettin tarafından Anadolu'ya gönderildi.[kaynak belirtilmeli]

    İzmir'in işgali, Mayıs 1919kaynağı değiştir

    Yunan işgal kuvvetleri Anadolu'da

    İzmir'in işgali düşüncesi 1919'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, Birleşik Krallık başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, I. Dünya Savaşı sonrasında Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı. ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı; ancak 25 Mart olayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs'ta Birleşik Krallık, ABD ve Fransa, Yunanistan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık kaldılar.[77][78]

    İzmir'in işgali kansız başladı. Hatta İzmir'in işgalini 1 gün önceden bildiğinden İzmir'deki Osmanlı ordusuna karşılık vermemesini emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlara teslim oldu.[kaynak belirtilmeli]

    İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler.[79] Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk subayı Evzon askerinin "Zito Venizelos (Yaşasın Venizelos)" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk subayı 22 kez süngülendi ve öldürüldü. Yunanlar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde 400 kişiye mâl oldu.[kaynak belirtilmeli]

    İzmir'in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden kullanılamayan mücadele yeteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım asker istifa ederek Millî Mücadele'ye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki millî mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.[kaynak belirtilmeli]

    Yunan askerleri telsiz hattı kurulumunda çalışıyor

    "Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerilerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek öldürüldü. Şehrin diğer yerlerinde de yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türklere ait evler ve iş yerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde 5.000 kadar Türk öldürüldü."[kaynak belirtilmeli]

    İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da işgal edilmiştir. 23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasından sonra Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Sevr Antlaşması ile İtalyan bölgesi olarak kabul edilen Manisa, Uşak, Denizli, Balıkesir, Bursa şehirlerini de işgal etmiştir. Bu sebeple Yunanistan ile arasında ihtilaf çıkan İtalya ise bu işgalden sonra Kurtuluş Savaşı müddetince Ankara hükûmetini desteklemiş ve askeri yardım da yapmıştır.[kaynak belirtilmeli]

    Örgütlenme dönemi, Mayıs 1919 - Nisan 1920kaynağı değiştir

    Samsun'da basılan Kurtuluş Savaşı propaganda afişi Halâskârân-ı İslâm
    Yunan ordusunun Bandırma'ya girişi
    Yörük Ali Efe grubu
    Sivas Kongresi delegeleri toplu halde

    Paris'te toplanan uluslararası Barış Konferansı, o günlerde açıklanması beklenen Türk Barış Antlaşmasını, 1919 Mayıs başlarında belirsiz bir geleceğe erteledi. 15 Mayıs'ta Yunan kuvvetleri, İtilaf Devletleri'nin kararıyla İzmir'i işgal etti. Ulusal bir felaket olarak görülen bu olay, Türkiye çapında müthiş bir ulusal tepkiye yol açtı. 23 Mayıs'ta Fatih ve Sultanahmet'te Türk siyasi tarihinin o güne kadarki en büyük kitle gösterileri düzenlendi. Direniş fikri, İttihat ve Terakki yandaşlarının görüşü olmaktan çıkarak tüm ülke sathına yayıldı.[kaynak belirtilmeli]

    21 Haziran'da Mustafa Kemal, Anadolu'daki en önemli askeri birliklerin komutanları olan Kâzım Karabekir, Refet ve Ali Fuat Paşalar ve Ege bölgesinde asayişi sağlamakla görevlendirilen Rauf Bey ile Amasya'da buluşarak Amasya Tamimi'ni yayımladı. Bildiri, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun "azim ve iradesi" ile sağlanacağını vurgulayarak, ülke çapında bir direniş hareketinin işaretini vermekteydi Kâzım Karabekir'in öncülüğünde Erzurum'da toplanan Doğu İlleri Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Kongresi, askeri görevlerinden istifa eden Mustafa Kemal'i kongre başkanı seçti. Kongre, Doğu illerinin Ermenistan'a verilmesi olasılığına karşı direnme kararı alırken, Türkiye'nin kalkınması için Amerikan mandası fikrine açık kapı bırakmamaktaydı.[kaynak belirtilmeli]

    4 Eylül 1919'da Türkiye'nin her yanından gelen delegelerin katılımıyla Sivas'ta toplanan kongrede, genel seçimler yapılıp yeni Mebusan Meclisi kuruluncaya kadar İstanbul hükûmetiyle tüm resmî bağların kesilmesi kararlaştırıldı. Ülke çapında yeni bir idari ve siyasi örgütlenme kurmak amacıyla bir Heyet-i Temsiliye kuruldu.[kaynak belirtilmeli]

    Kasım ayında Adana, Maraş, Antep ve Urfa'nın Fransızlarca işgali üzerine, Heyet-i Temsiliye tarafından yönlendirilen direniş hareketi başlatıldı. Direniş umulmadık bir hızla başarıya ulaşarak 1920 mayısında Fransızları ateşkese zorladı.[kaynak belirtilmeli]

    Osmanlı Meclisi'nin açılması ve Mîsâk-ı Millî, Kasım 1919 - Ocak 1920kaynağı değiştir

    Aralık ayında yapılan genel seçimler sonucunda son Osmanlı Meclis-i Mebusanı (1920) oluştu. Meclise Anadolu'dan sadece Millî Mücadele yanlısı milletvekili adayları seçildi. İki ayrı ilden milletvekili seçilen Mustafa Kemal Paşa'nın hakkında çıkartılan tutuklama emri sebebiyle İstanbul'a gitmemesi üzerine, Sivas Kongresi başkan vekili olan Rauf Orbay Meclis reisliğine seçildi. 28 Ocak 1920'de Mebusan Meclisi daha sonra Mîsâk-ı Millî adıyla anılan “Ahd-ı Millî Beyannamesi”ni kabul etti. Beyanname, Mondros Mütarekesi sınırları içinde tam bağımsızlık sağlanıncaya kadar mücadeleye devam etmeyi öngörmekteydi.[kaynak belirtilmeli]

    Osmanlı Meclisi'nin kapatılması, Mart 1920kaynağı değiştir

    16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan da dâhil olduğu halde Babıali ve bütün hükûmet daireleriyle beraber İstanbul, Britanyalılar tarafından cebren ve resmen işgal edilmiştir. Birleşik Krallık birlikleri İstanbul'da bulunan, başta Rauf Bey olmak üzere önde gelen Millî Mücadele yanlısı milletvekillerini tutukladılar. Ayrıca telgrafhaneler de işgal altına alınmış ve resmî makamlar arasında iletişim imkânı kalmamıştı. Bu şartlara göre, Anadolu, İstanbul ve resmî makamlarla ortak hareketten mahrum kalmıştı.[kaynak belirtilmeli]

    İstanbul'daki olağanüstü hal, ortaya Osmanlı Devleti'nin kimin idaresi ve hangi güçlerin kanunlarının geçerli olduğu sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu durumda Mustafa Kemal, Temsil Heyeti'nin başkanı olarak, "Bu hareketin Anadolu'da Osmanlı Kanunlarının yürürlüğünü engellemeyeceğinden ve her ne şekilde olursa olsun alınacak önlemlere Osmanlı milleti uygarlık yeteneği özellikle dikkat çekici bulunduğundan kanun dışında hiçbir işlem yapılmaması ve bütün görevlerin özenle yapılması hayatımızın gereklerindendir" diye genelge yayınlamıştır.[80]

    Bunun üzerine Meclis 18 Mart 1920 tarihinde toplanarak kendini feshettiğini açıkladı. Meclisin kendini feshettiği açıklaması padişahın 11 Nisan 1920'de ikinci meşrutiyetin sona erdiğini açıklaması ile bir başka Meclis oluşturma yolunu kapatmıştır. Aynı gün Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah'ın, Padişah ve Halife kuvvetleri dışındaki millî kuvvetleri kâfir ilan eden ve katlinin vacip olduğunu bildiren fetvası Takvim-i Vekayi'de yayınlandı. Padişah Osmanlı Devleti'nin tarihinde bir bölümü kapatmayı amaçlamış ve kendi otoritesi dışında bulunan bütün güçlerin (millî kuvvetleri) devlet karşıtı olduğunu ilan etmiştir. Padişah ve atadığı hükûmetler Osmanlı devletinin idaresine tek otorite durumuna gelmişlerdi.[kaynak belirtilmeli]

    Büyük Millet Meclisi'nin açılması, 23 Nisan 1920kaynağı değiştir

    Osmanlı Meclisi'nin feshedilmesi yeni bir meclisin, bir kurucu meclisin, gerekliliğini doğurmuştu. Kurucu Meclis ve seçimlerle ilgili 19 Mart 1920'de bir bildiri yayınladı. Sultan İstanbul'da idi ve Mustafa Kemal "olağanüstü yetkilere sahip bir meclis" olarak takdim etti. Seçimlerin yapılması için yayınlanan bu bildiri uyarınca, yurdun her yerinde seçimler yapıldı. 16 Mart 1920'deki baskından kurtulan milletvekilleri gizlice Ankara'ya geçtiler. Bolu Düzce, Hendek bölgesinde başlayan ve Nallıhan, Beypazarı çevresine sıçrayan ayaklanma olayları oldu. Bu olaylardan dolayı, seçilen milletvekillerinin tümünün gelmesi beklenilmeden, Millet Meclisi'nin açılma hazırlıkları yapıldı.[kaynak belirtilmeli]

    Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920'de Ankara'da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplandı. Bu tarihten itibaren İstanbul hükûmetinin etkisi İstanbul kenti ve çevresiyle sınırlı kalırken, Ankara'da oluşturulan Meclis ve hükûmet, fiilen Türkiye'nin yönetimini ele aldı. Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis Başkanı seçildi.[kaynak belirtilmeli]

    Silahlı mücadele, Mart 1920 - Mart 1922kaynağı değiştir

    Millî Mücadele'de Büyük Millet Meclisi kuvvet kayıplarının vilayetlere göre dağılımı
    Büyük Millet Meclisi'nin açılışı
    Kemalist bir Türk'ün İzmit'te İngiliz kuvvetlerince infazı (1920)
    Yunan ordusunun Edirne'ye girişi (12 Temmuz 1920)
    Kurtuluş Savaşı komutanlarından bazıları, birinci sıra: Ferik Ali Fuat (Cebesoy), Ferik Cevat (Çobanlı), Müşir Fevzi (Çakmak), Ferik Kâzım Karabekir, Ferik Fahrettin (Altay); ikinci sıra: Mirliva Kazım (İnanç), Mirliva Ali Sait (Akbaytogan), Mirliva Ali Hikmet (Ayerdem), Mirliva Kemalettin Sami (Gökçen), Mirliva Cafer Tayyar (Eğilmez), Mirliva İzzettin (Çalışlar), Mirliva Şükrü Naili (Gökberk); üçüncü sıra: Mirliva Asım (Gündüz), Albay Alaaddin (Koval), Mirliva Mehmet Sabri (Erçetin), Albay Sabit (Noyan), Albay Ömer Halis (Bıyıktay); son sıra, soldan 3 Kaymakam (Yarbay) Hayrullah (Fişek).

    Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri karşı taraflara Anadolu'yu kendisinin temsil ettiği ve onun içinde olmadığı hiçbir barışın geçerliliği olmadığını kabul ettirmesi çabasıdır. Bir yandan uluslararası destek ve yardım arayışına girilerek, Batum'un geri verilmesi karşılığında Sovyetler Birliği'nden mali yardım sağlandı. Öbür yandan Anadolu'nun çeşitli yörelerindeki düzensiz direniş gruplarını tasfiye ederek düzenli bir ordunun kurulması için adımlar atıldı. Askeri olarak karşısına çıkacak bütün güçlerle baş edebilecek düzeyde olduğunu kanıtladı.[kaynak belirtilmeli]

    Doğu Cephesi: Türk-Ermeni Savaşıkaynağı değiştir

    Kâzım Karabekir Gümrü Antlaşması'nı imzalamak için yola çıkmadan önce

    Dünya Savaşı sonunda Kuzeydoğu Cephesi İtilaf Devletleri'nin talebi doğrultusunda 1914 Osmanlı-Rus sınırına çekilmişti. Bu sınır Ardeşen-Yusufeli-Oltu-Bayezit hattından geçiyordu. Sınırın öte yanında 1918'de Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti kuruldu. Doğu Cephesi'ndeki gelişmeler Rus İmparatorluğu'nun 1917 yılından sonra içinden geçtiği süreçle çok yakından alakalıdır. Şubat Devrimi ile yıkılan Çarlık rejimi Ekim Devrimi ile birlikte yerini Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ne bırakır. Bu iktidar değişikliği hem Rusya içinde hem de uluslararası güçler nezdinde direnişle karşılaşır. Patlak veren ve çok kanlı geçen Rus İç Savaşı bu döneme denk düşer.[kaynak belirtilmeli]

    Birinci Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre Osmanlı’nın çoğu ordusu terhis edilecekti. Fakat Kazım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu terhis olmadı ve silahlarını bırakmayarak Milli Mücadele’ye destek oldular. Bu sayede Doğu Cephesi diğer cephelere nazaran daha kolay bir şekilde kazanıldı.[81]

    1920 Eylülünde Türk-Sovyet mutabakatının sağlanması üzerine 28 Ekim 1920'de Kâzım Karabekir komutasında harekete geçen Türk kuvvetleri, 10 gün süren bir harekât sonunda Ermenistan'ı kesin yenilgiye uğrattı. Bu harekâtta Türk tarafından 6 asker öldü, Ermeniler tarafında ise 95 asker öldü.[82] Ermenilerin talebi üzerine 3 Aralık'ta[64] imzalanan Gümrü Antlaşması ile Türk-Ermeni sınırı, 1878 öncesindeki Osmanlı-Rus sınır hattına çekildi. Bu sınır, bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırıdır. 2 Aralık'ta Kızıl Ordu, Ermenistan'ı işgal ederek bağımsız Ermenistan'ın varlığına son verdi. Sonrasında 16 Mart 1921 günü imzalanan Moskova Antlaşması da iki ülke arasında önem taşıyan belgelerdendir. Bu antlaşmalar sürmekte olan Türk Kurtuluş Savaşı sırasında uluslararası kamuoyunda yasal olarak tanınan İstanbul Hükûmeti'ne rağmen Ankara Hükûmeti tarafından uluslararası alanda imzalandığı için diplomasi alanında da çok önemli yer tutar. Kazım Karabekir Paşa'nın kazandığı bu zafer sayesinde Kurtuluş Savaşı'nın cephelerinden biri ortadan kalkmış, böylelikle de Batı Cephesi'ne kuvvet ve silah kaydırılması mümkün hale gelmişti.[kaynak belirtilmeli]

    Güney Cephesi: Türk-Fransız Savaşıkaynağı değiştir

    Türk-Fransız Cephesi de denilen Güney Cephesi, millî kuvvetlerin Fransız, Cezayir ve Ermeni askerlerinden oluşan Fransız lejyoner birliklerine karşı verdikleri savaşı kapsamaktadır. Birleşik Krallık Musul, İskenderun, Kilis, Antep, Maraş, Elbistan ve Urfa’yı işgal ettiler. Fransızlar ise Adana, Mersin ve Osmaniye’yi işgal ettiler. İşgalin sonlandırılmasında Molla Mehmet Karayılan 6400 civarında kayıp vererek Fransızlara kendi birliğinin onlarca misli kayıp verdirdi. Böylece Karayılan, Antep'te efsane oldu. Bugünkü Adana'nın ilçeleri Haçin (Saimbeyli), Sis (Kozan) ve Pozantı'da Fransızların halka büyük zulmü oldu; Fransızlar Haçin'de annelerinin gözleri önünde çocukları kaynattılar ve büyük mücadeleler cereyan etti. En sonunda yörenin yönetim merkezi olan Sis (Kozan) Sancağı 2 Haziran 1920 günü yöre insanlarınca kurtarıldı.[83]

    Maraş’ta, Sütçü İmam’ın önderliğini yaptığı mücadele sonunda Maraş’ta tutunamayan düşman şehri terk etmek zorunda kaldı (12 Şubat 1920). Urfa şehrinde Ali Saip (Ursavaş) Bey tarafından teşkilatlandırılan Türk direnişi başarıyla sonuçlandı. Fransızlar 11 Nisan 1920’de şehri boşalttı. Antep halkı 1 Nisan 1920’de Fransızlara karşı ayaklandıysa da 9 Şubat 1921’de teslim oldu. Fransa, TBMM ile Ankara Anlaşması’nı imzalayarak Güney Bölgesi'nden çekildi.[kaynak belirtilmeli]

    El-Cezire Cephesi: İngilizler ve Musul meselesikaynağı değiştir

    Ali İhsan Paşa, Dadaylı Halid Bey ve Birleşik Krallık temsilcileri (Kuzey Irak, Kasım 1918)

    Birleşik Krallık ateşkes imzalanmasından sonra ilk iş olarak Musul'u işgal etti. Britanyalıların buraya gelmesi Musul Vilayetinde yaşayan insanları mutsuz etmişti. İnsanların ayaklanması pek de uzun sürmemiş, 23 Mayıs 1919'da Zaho'da Mahmud Berzenci'nin önderlik ettiği bir ayaklanma meydana gelmişti. Birleşik Krallık modern silahları ile bu ayaklanmayı bastırmıştı. Ancak bu ilk direnişin ardından 1920 yılında Telafer'de ayaklanma meydana geldi. Yedek kuvvetlerin gecikmesi sonucunda ayaklanma İngilizler tarafından bastırıldı. Bu sıralarda dağlarda direniş devam ediyordu. Direniş sonucunda Revanduz kurtarıldı. Özdemir Bey komutasındaki Kuvâ-yi Milliye birliği ve Kürt aşiretleri ile Musul bölgesine taarruza geçmiş ve Britanyalıları Derbent Muharebesi'nde bozguna uğratmıştı. Özdemir Bey'in kuvvetlerini bölmek için Britanyalılar sürgündeki Mahmud Berzenci'yi çağırmış fakat Mahmud Berzenci, Özdemir Bey ile anlaşmış ve isyan etmiştir. Bunun üzerine Birleşik Krallık geri çekilmiş ve aşiretler Süleymaniye'ye girmiştir. Fakat Boğazlar bölgesinde oluşan savaş durumu yüzünden buradaki birliklerin çoğu o bölgeye gitmiş ve kalan birlikler ile Britanyalılar arasında çatışma çıkmıştır. Çıkan çatışma sonucunda Özdemir Bey'in birlikleri Birleşik Krallık ordusu tarafından mağlup edilmiş ve Özdemir Bey İran'a çekilmiştir.

    Batı Cephesi: Türk-Yunan Savaşıkaynağı değiştir

    25 Haziran 1920'de Mudanya'ya çıkmayı bekleyen İngiliz askerleri
    20 Temmuz 1921'de işgal edilen Eskişehir'deki Yunan birliği
    Türk piyadeler
    Kemal Paşa Türk kuvvetlerini denetliyor, İzmit, 18 Haziran 1922

    Buradaki savaşlar, İzmir-Bursa-Balıkesir-Kütahya-Eskişehir hattında gerçekleşti. İtilaf Devletleri tarafından 18 Nisan 1920'de Paris'in Sèvres banliyösünde ilan edilen Sevr Antlaşması Türkiye'den önemli bazı toprakların alınmasını ve Türk devletinin İtilaf kontrolü altında bir tür yarı-bağımsız statüde yönetilmesini öngörmekteydi. Türk tarafının anlaşmayı imzalamayı Mîsâk-ı Millî'ye karşı bulduğu için İtilaf Devletleri, Yunan ordusunu Anadolu içine sevk ettiler.[kaynak belirtilmeli]

    Temmuz ayında Bursa, Ağustos'ta Uşak Yunanlar tarafından işgal edildi. Yunanlar şehrin kuzey cenahını koruyabilmek için 13. Tümenlerini buraya konuşlandırdılar. Batı Cephesi'ndeki kuvvetlere komuta eden Ali Fuat Paşa, Gediz'deki tümeni baskın şeklinde bir saldırı ile yok etmeyi tasarlıyordu. 24 Ekim 1920'de başlayan saldırı, 11. ve 61. Fıkraların aynı anda harekete geçememesi, sis nedeniyle 11. Fıkra'nın ön hatlarında irtibat kurulmaması ve Çerkez Ethem'in kuvvetlerinin saldırıya olumlu katkıda bulunamamaları sebebiyle başarısız oldu. Buna müteakiben Mustafa Kemal Paşa 9 Aralık 1920'de Ali Fuat Paşa'yı görevinden azledip Moskova'da elçi olarak görevlendirdi ve Batı Cephesi'ni kuzey ve güney olmak üzere ikiye böldü. Miralay İsmet Bey cephenin kuzey kısmındaki, Miralay Refet Bey ise güney kısımdaki birliklere komuta edecekti.[64]

    Mağlup olup çekilirken Türk kasaba ve köylerini ateşe veren Yunanların ardından cepheye yetişen Türk sıhhiye birlikleri yaralıları taşıyor, Ağustos 1922
    Türk ordusunun İzmir'e girişi (9 Eylül 1922)

    Batı Cephesi komutanlığına atanan İsmet Bey, Ocak 1921'de Birinci İnönü Muharebesi ve Mart 1921'de İkinci İnönü Muharebesi'nde Yunan ilerlemesini durdurdu. İnönü zaferleri, millî ordu projesinin başarısını kanıtlayarak TBMM hükûmetinin otoritesini pekiştirdi, Millî Mücadele'nin nihai zaferine olan güveni sağladı. 27 Mart'ta Afyon'un kaybedilmesi bu zafer duygusunu ancak kısmen gölgeleyebildi. Temmuz 1921'de Yunan Kuvvetleri Garp Cephesi ordularını Kütahya-Eskişehir Muharebelerinde yenilgiye uğratarak çevirme harekâtıyla yok etmek üzereyken, komutayı bizzat ele alan Mustafa Kemal ve Fevzi Paşa, Türk birliklerini süratle geri çekerek Sakarya Nehri kıyılarına çektiler. Ancak 23 Ağustos-13 Eylül arasında süren Sakarya Meydan Muharebesi ile Yunan taarruzu püskürtüldü. Halkın kendine güveni tazelendi, ayrıca kaybedilen subay sayısı fazla olduğu için Gazi Mustafa Kemal Paşa zaferden sonra bu savaşı "Subaylar Savaşı" olarak nitelendirdi. Bu zafer nedeniyle Başkomutan Mustafa Kemal Paşa TBMM tarafından Mareşal rütbesine yükseltildi ve Gazi payesi verildi. Nihayet 26 Ağustos 1922'de Afyon'un doğusundaki mevzilerden taarruza geçen Türk ordusu, 30 Ağustos'taki Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğrattı. Tamamen dağılan Yunan ordusunun boşalttığı Ege bölgesi birkaç gün içinde Türk kuvvetlerinin eline geçti. Nihayet 9 Eylül'de Türk orduları İzmir'e girerek Yunan işgaline son verdi.[kaynak belirtilmeli]

    İç Cephe: İsyanlarkaynağı değiştir

    Mustafa Kemal Paşa, Çerkes Ethem ve Kuvâ-yi Seyyâre askerleri

    1920 yılında Kurtuluş Savaşı ve sırasında ayaklanma çıkaran ve yağmaya girişenleri, bozguncuları, orduya ait silah ve mühimmatı çalanları, casusları, asker kaçaklarını, Millî Mücadele'yi engelleme amacıyla propaganda yapanları yargılamak için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Yine Ağustos 1921'de Tekalif-i milliye Kararları yayımlandı ve halk ulusal yükümlülüklerini yerine getirmeye teşvik edildi. Bazıları Anadolu topraklarının bir bölümünde yeni bir devlet kurmayı amaçlayan, bazıları ise saltanat ve hilafet yanlısı olanlar tarafından çıkarılan isyanlar bastırıldı. Ülke içindeki Ermeni ve Rum azınlıkların dış destekli isyanları da büyümeden bastırıldı.[kaynak belirtilmeli]

    Siyasi süreç ve diplomatik müzakereler, Şubat 1921 - Ekim 1923kaynağı değiştir

    Bu dönemde Büyük Millet Meclisi'nin etkinlikleri çizilen sınırların dünyaca kabulünü ve bu sınırlar içinde Cumhuriyet ile yönetilecek devletin ilanını kapsamaktadır.[kaynak belirtilmeli]

    Londra Barış Konferansı, Şubat 1921 ve Mart 1922kaynağı değiştir

    The Sphere gazetesinin 1-5 Mart 1921'de "Ankara Hükûmeti ve Talepleri" başlığıyla yayımladığı harita. Başlığın altında verilen bilgi: "Kemalistler ya da milliyetçiler, gölgeli alanı etkin biçimde kontrol ediyorlar. Onlar, Yunanlar tarafından Ege'den sürüldüler fakat Trakya'yı, İzmir'i, Ermenistan'ı ve Basra Körfezi altındaki bütün Mezopotamya'yı talep ediyorlar".

    1921 yazında Londra Barış Konferansı ile İtilaf Devletleri Sevr Antlaşması'nı Ankara Hükûmeti'ne kabul ettirmek istediler. Ankara Hükûmeti'nin kesin tavrı karşısında Yunan ordusu bu kez Ankara'yı ele geçirmek üzere harekete geçti. Sakarya Meydan Muharebesi bir güç gösterisi olarak gerçekleşti. Sonraki yıl 1922'nin ilk yarısı sonuçsuz barış müzakereleri ile geçti. Bu dönemde değiştirilmiş Sevr Antlaşması ortaya atıldı. Bu yeni çözüm Sevr hükümlerini yumuşatılmış şekli olmaktaydı.

    Çanakkale Krizi ve Mudanya Mütarekesi, Eylül-Ekim 1922kaynağı değiştir

    İzmir'in kurtuluşundan sonra Fahrettin Altay komutasındaki TBMM Süvari Kolordusu kuzeye yöneldi ve birkaç gün sonra Birleşik Krallık işgalinde bulunan Çanakkale Boğazı karşısında mevzilenerek Britanyalıların çekilmesi için bir ültimatom verdi. Çanakkale Krizi adı verilen bu olay üzerine, 15 Eylül'de başbakan David Lloyd George başkanlığında toplanan Birleşik Krallık kabinesinin Liberal Partili bazı üyeleri ültimatomu reddederek, Birleşik Krallık ile Türkiye arasında savaş çıkmasına yol açacak bir politika[84] benimsedi. Ancak Britanya kamuoyunun sert tepkisi üzerine koalisyon ortağı olan Muhafazakâr Parti hükûmetten çekildi. Lloyd George hükûmeti 19 Ekim'de düştü. 11 Ekim'de Birleşik Krallık ile Ankara hükûmeti arasında Mudanya'da ateşkes imzalandı. Ateşkes anlaşması en kısa zamanda İsviçre'nin Lozan (Lausanne) kentinde bir barış konferansı toplanmasını öngörüyordu. Bu süreçte ABD de bölgede bulundurduğu gemileri artırma yoluna gitmiştir. İzmir kurtarıldıktan 19 gün sonra ABD, 13 yeni savaş gemisinin Türkiye sularına gönderilmesini kararlaştırmıştır.[85] Toplam sayıları 20'yi aşan bu gemiler ancak Lozan Antlaşması'nın imzalanması ardından Türk denizlerinden çıkmışlardır. Zaten USS Scorpion adlı gemileri 1908-1923 arası Amiral Bristol komutasında istihbarat görevi dahil olmak üzere İstanbul'da bulunmuştur.

    Saltanatın kaldırılması, 1 Kasım 1922kaynağı değiştir

    Sultan Vahideddin İstanbul'dan Malta'ya gitmek üzere ayrılırken

    1 Kasım'da TBMM, İstanbul hükûmetinin hukuki varlığına son vererek Türkiye'nin tek ve tartışmasız hakimi oldu.

    Şeklen "halife" unvanını koruyan VI. Mehmet Vahdettin 10 Kasım'da son cuma selamlığına katılmış; ancak yaşamına ve özgürlüğüne yönelik tehditleri gerekçe göstererek 17 Kasım sabahı Boğaziçi'nde demirli bulunan Britanya zırhlısı ile Malta'ya gönderilmiştir. Bunun üzerine 19 Kasım'da TBMM, veliaht Abdülmecit Efendi'yi halife ilan etmiştir.[kaynak belirtilmeli]

    Lozan Barış Konferansı, Kasım 1922kaynağı değiştir

    20 Kasım 1922'de toplanan Lozan Barış Konferansı'nda Türk delegeleri İsmet Paşa ve Dr. Rıza Nur Bey idi. 4 Şubat 1923'te konferans anlaşma sağlanamadan dağıldı. Türkiye'de, müzakere edilen anlaşmanın Mîsâk-ı Millî sınırlarından taviz verdiğini belirterek dayatılan koşullara direnen Meclisin feshedilerek yeni Meclis üyelerinin seçilmesi üzerine, 23 Nisan'da yeniden toplanan konferans, 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması kabul edildi.[kaynak belirtilmeli]

    Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923kaynağı değiştir

    Bu antlaşma ile Türkiye Mîsâk-ı Millî sınırlarının büyük bir parçasını kapsayan Doğu Trakya, Anadolu, Güneybatı Kafkasya ve Kuzey Mezopotamya üzerindeki egemenliğini kabul ettirdi. Osmanlı Devleti tarafından 1878'de Rusya'ya karşı geçici olarak Birleşik Krallık idaresine verilip Birleşik Krallık'ın 1914'te topraklarına kattığı Kıbrıs[86] ve yine Osmanlı Devleti tarafından Uşi Antlaşması ile 1912'de Yunanistan'a karşı geçici olarak İtalya idaresine verilen On İki Ada[87] üzerindeki tüm haklarından vazgeçti; Batı Trakya'da da bazı koşullarla Yunan egemenliğini kabul etti. Türkiye ayrıca İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının silahsızlandırılarak Türkiye başkanlığındaki uluslararası bir komisyonun yönetimine bırakılmasını da kabul etti. Bu durum, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye'nin tam egemenliği lehine değiştirildi.[88] Osmanlı borçlarının bir kısmı silinirken, bakiyesinin uzun vadede ve uygun koşullarla Türkiye tarafından ödenmesi de kabul edildi.[kaynak belirtilmeli]

    Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklara uluslararası hukukun koruması altında bazı haklar tanındı. Buna karşılık Türkiye'nin idari, hukuki, adli ve mali konulardaki bağımsızlığı onaylandı. Ekonomik ve siyasi kapitülasyonlar ise tamamıyla kaldırıldı.[89]

    Antlaşmaya ekli bir protokolle, Türkiye'deki Rum azınlığı ile Yunanistan'daki Müslüman Türk azınlığın (bazı istisnalarla) zorunlu mübadelesine karar verildi.[kaynak belirtilmeli]

    Cumhuriyetin ilanı, 29 Ekim 1923kaynağı değiştir

    29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan "Cumhuriyet" önergesini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verdi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece, Türkiye devletinin yönetim biçimi "Cumhuriyet", adı ise "Türkiye Cumhuriyeti" olarak belirlendi. Atatürk, kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk "Reis-i Cumhur"u (Cumhurbaşkanı) oldu.[kaynak belirtilmeli]

    Yardımlarkaynağı değiştir

    Sovyet yardımlarıkaynağı değiştir

    Kurtuluş Savaşı'nın sürdüğü sırada, Afyonkarahisar'da Mustafa Kemal Atatürk Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti heyetiyle çay molasında. Soldan sağa; Batı Cephesi Komutanlığı Kurmay Başkanı Asım Gündüz, Batı Cephesi Komutanı Tümgeneral İsmet İnönü, Sovyet Rusya temsilcisi K.K. Zvonarev, Sovyet Rusya büyükelçisi Semyon Aralov, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti temsilcisi İbrahim Ebilov ve Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan, 31 Mart 1922 günü sabahı.
    Savaşta Ankara Hükûmeti'ne destek veren Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Türkiye temsilcisi İbrahim Ebilov (sağdan ikinci), Azerbaycan-Türkiye dostluk ilişkilerinin güçlendirilmesinde önemli bir rol oynadı. Girişimi ile Trabzon ve Samsun şehirlerinde Azerbaycan konsoloslukları açıldı. Ebilov'un verimli diplomatik faaliyeti ve doğrudan katılımı sayesinde Sovyet cumhuriyetleri ile Türkiye arasında bir dizi ikili ve çok taraflı antlaşma imzalandı. Nahçıvan'ın özerkliğinin temelini oluşturan 1921 Moskova ve Kars antlaşmalarını diğer Nahçıvanlı diplomat, Sovyet-Türk müzakerelerinde Azerbaycan delegasyonunun başkanı Behbud ağa Şahtahtinski ile birlikte Ebilov da imzaladı.

    1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi'nin ardından kurulan Sovyetler Birliği, Rus İç Savaşı (1918-1922) sürerken aynı yıllarda Anadolu süren Kurtuluş Savaşı'na yardımlarda bulundu. Bu dönemde yeni kurulan Sovyetler, Batılı devletler ile savaşan Türkiye heyeti ile diplomatik ilişkiler geliştirdi ve Türkiye'ye para ve silah yardımı gönderdi.[90]

    Moskova'dan gelecek yardımları organize edip ilk resmî sevkiyatı gerçekleştiren kişi Halil Kut oldu.[91] İstanbul'da tutuklu olan Halil (Kut), kaçarak Sivas'a geldi. Mustafa Kemal tarafından Nahçıvan üzerinden Azerbaycan'a gönderildi. Halil Kut, Dışişleri Bakanı Çiçerin ve yardımcısı Lev Karahan'la görüşüp antiemperyalist bir cephe önererek askerî ve mali yardım talep etti. Ardından Harbiye Komiseri Lev Kamenev ile de görüşülerek, gizli tutulmak kaydıyla bir milyon altın lira, 60 bin tüfek, 108 sahra topu ve 12 ağır top yardımı yapılmasında uzlaşıldı. Azerbaycan'daki (Enver Paşa'nın üvey kardeşi) Nuri (Killigil) Bey'in faaliyetleri[92] nedeniyle bir gecikme yaşansa da 2 Temmuz 1919 tarihinde yardım heyeti yola çıktı. Heyet yardımın ilk taksidi olan (125.000 lira karşılığı) 500 kg altın ve Çiçerin'in Mustafa Kemal'e yazdığı mektubu da yanında taşıyordu.[93] Halil Kut, 3 Ağustos 1920 tarihindeki raporunda, 6 sandık içinde, 500 kg altın para ile yola çıkıldığını, yanlarında iki müslüman Kızıl Ordu kurmay subayı ve 20 kadar asker olduğunu da yazmıştır.[94] Azerbaycan üzerinden Anadolu'ya geçerken Ermeni saldırıları nedeniyle yardımın tümünün toplu biçimde ulaştırılması mümkün olmadı. Heyet bölündü ve altınların üçte biri[95] Halil Kut tarafından Karaköse'de (bugünkü Ağrı) Tümen komutanı Cavit Bey'e (bir başka kaynağa[96] göre ise Kâzım (Orbay) Bey'e) teslim edildi.[97][98][99]

    27 Ağustos günü Karaköse'ye varan Sovyet heyetinin getirdikleriyle birlikte toplam altın miktarı 400 kg oldu. Altının bir kısmı yolda terk edilmek zorunda kalmıştı.[93] Cavit Bey Sovyet heyetini 8 Eylül günü Erzurum'a ulaştırdı. Heyeti karşılayan Karabekir hemen Ankara'ya telgraf çekerek olumlu haberi bildirdi, 200 kg altını Doğu Cephesi'nin gereksinimleri için ayırdıktan sonra kalan 200 kg altını Sovyet heyetiyle birlikte Ankara'ya gönderdi.[94] Halil (Kut)'un olumlu görüşmelerinin ardından Anadolu mücadelesi için kritik önemde olan 4-11 Eylül 1919 tarihlerindeki Sivas Kongresi'ne Mahmudov adında bir Sovyet temsilcisi katıldı.[100][101]

    Yardımların toplam miktarları hakkında kesin bilgiler yoktur ve var olan bilgi ve belgeler arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. Bunun temel nedeni, Ankara Hükûmetinin alınan yardımları mümkün olduğu kadar gizli tutmak istemesiydi. Özellikle Karadeniz yoluyla gelen yardımların bilinmesinin denetimleri artıracağından, bunun da yardımların ulaşmasında güçlük çıkaracağından endişe ediliyordu.[102] Ayrıca özellikle teslim sırasında kayıt tutulmadığı durumlar, askeri malzemelerin farklı isimlerde kaydedilmesi gibi unsurlar da belgelerdeki istatistiklerin birbiriyle uyumlu olmamasına yol açmıştır. Fakat genel kabul gören Sovyet belgelerine göre Sovyetler tarafından Kurtuluş Savaşı için yapılan toplam 125.000 TL değerindeki altın yardımının yanında, gönderilen silah ve mühimmat listesi şöyledir:[103][104][105]

    MalzemeAdet
    Tüfek39.000
    Makineli tüfek327
    Top54
    Fişek63.000.000
    Top mermisi147.000
    Avcı botu2
    El bombası4.000
    Kılıç1.500
    Gaz maskesi20.000

    1921 yılında da nisan, mayıs ve kasım aylarında üç bölüm şeklinde toplamda 6.500.000 altın ruble yardımı yapılmıştır. Sovyetler'in bu süre zarfında verdiği altın ruble yardımı toplamda 17.500.000 rubleyi bulmuştur.[106] 1922 yılında Josef Stalin ve Grigol Orconikidze gibi Gürcü liderler yardımın kesilmesini savunmuşlarsa da, Vladimir Lenin ve Lev Troçki yardımın sürmesini sağlamışlardır.[103]

    Atatürk'ün Sovyet yardımları sonrasındaki görüşü şöyledir:[107]

    Eğer Rusya’nın desteği olmasaydı yeni Türkiye’nin … istilacılar üzerindeki zafer kıyaslanmayacak kadar çok daha büyük kayıplarla kazanılabilirdi veya belki de hiç mümkün olmazdı. Rusya Türkiye’ye hem manevi, hem de maddi yardım göstermiş ve milletimizin bu yardımı unutması suç olur.

    Sovyetler'in Kurtuluş Savaşı'na katkısı, Büyük Taarruz öncesindeki rakamlara göre %35 dolayında olmuştur. Asıl büyük kazanımlar, başta İstanbul olmak üzere işgal altındaki yerlerden kaçırılan silah ve mühimmat, satın alımlar, İmalat-ı Harbiye ve Tekâlif-i Milliye Emirleri yoluyla temin edilmiştir.[108][109] Ayrıca 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antlaşması ile verilen siyasi destek de çok önemlidir.[kaynak belirtilmeli]

    Diğerkaynağı değiştir

    Uşak'ta 6 Ocak 1923'te çekilmiş bir fotoğraf (Frédéric Gadmer, Albert Kahn Koleksiyonu). Yunan ordusu 1922 sonbaharında batıya doğru kaçarak kırları yok etti. Uşak'taki bu lokomotif, Yunan ordusunun geri çekilmesi sırasında bu bölgede meydana gelen tahribatı göstermektedir.

    Birleşik Krallık, Batı Anadolu'yu işgal eden Yunanistan kuvvetlerine politik ve parasal destek vermiş fakat Yunan hükûmetinin ısrarlı talebine rağmen Yunan ordusunda danışman ve subay bulundurmaktan kaçınmıştır. Yunanistan'a Birleşik Krallık'ın askeri yardımı 1922 başlarında kesilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında düzensiz Türk kuvvetleri Adana, Maraş, Antep ve Urfa'yı işgal eden Fransız ordusuna karşı savaşmıştır. Aralık 1919-Mayıs 1920 arasında altı ay süren çatışmalar, 31 Mayıs 1920'de ateşkes ile sonuçlanmıştır. Bu tarihten sonra Fransa uluslararası planda genellikle Ankara Hükûmetini desteklemiş, Ekim 1921'de Anadolu'dan çekilen Fransız kuvvetleri, Türk tarafına önemli boyutta silah ve mühimmat teslim etmiştir.[kaynak belirtilmeli]

    1919 mayısında İzmir'in Yunanlarca işgalini kendi çıkarlarına yönelik bir saldırı olarak değerlendiren İtalya, Kurtuluş Savaşı süresince Türk tarafını desteklemiştir. 1919 yazında Kuşadası cephesinde Yunan ve İtalyan kuvvetleri çatışmıştır.[kaynak belirtilmeli]

    Etnik temizlikkaynağı değiştir

    İzmir'in işgali sırasında (1919) Yunanlar tarafından katledilen Türkler.

    Yunan askerleri Kurtuluş Savaşı'nın Batı cephesinde ve Trakya'da 1919-1922 yılları arasında Türk halkına karşı katliamlar gerçekleştirdi. Tarihî rapor ve evraklara göre Yunan birlikleri köyleri yağmaladı ve kadınlara tecavüz etti. Kimi zamansa bölgedeki Müslümanlar Yunan askerleri tarafından din değiştirerek Hristiyan olmaya zorlandı.[65] Dumlupınar Muharebesi'nden (1922) sonra geri çekilmeye başlayan Yunan birlikleri eş zamanlı olarak Türk köylerini ateşe vermeye başladı. Bu on binlerce evin kül olmasında ve bir o kadar da Türk'ün ölümüne yol açtı.[67] Amerikalı Profesör Justin McCarthy'nin hesaplamalarına göre Batı Cephesi'nde 640.000 Türk Yunanlar tarafından öldürüldü.[66]

    Birinci Dünya Savaşı’nın son dönemlerinde ve Kurtuluş Savaşı'nın hemen başlangıcında (1918-1919 yılları arası) Doğu Anadolu'daki Ermeni kuvvetleri, komitalar ve çeteler halinde, yerel Türk ahalisine karşı katliamlar icra etmiştir. Brest-Litovsk Antlaşması'ndan (1917) sonra Kafkasya Osmanlı hakimiyetine girmişti fakat Türk ordusu Mondros Ateşkes Antlaşması (1918) gereği Kafkasya'da fethettiği topraklardan çekildi. Buradaki güç boşluğunu dolduran Ermeni militanları Kars, Ardahan, Batum'da katliamlara başladı. Kurtuluş Savaşı dönemine eş zamanlı olarak İtilaf devletlerince işgal edilen Çukurova bölgesinde de Ermeniler Türk ahalisine karşı katliamlar gerçekleştirdi. Yapılan hesaplamalara göre Ermeniler tarafından öldürülen Türk sivillerin sayısı 363.000 civarındadır.[68]

    Basın ve kamuoyukaynağı değiştir

    Osmanlı'nın son yılları ve Kurtuluş Savaşı döneminde Batı'da (başta Birleşik Krallık ve Fransa) Türklere karşı bir önyargı bulunmaktaydı. Türkler Batılılar tarafından "Korkunç Türk" (Terrible Turk) gibi aşağılayıcı isimlerle anılıyordu. Batılılar Milli Mücadele döneminde Atatürk taraftarlarını "Kemalist" olarak adlandırıyordu ve onları "aşırı milliyetçi" görüyorlardı. Batı'da böyle bir kamuoyunun oluşmasında Cihan Harbi sırasında propaganda olarak yayımlanan The Murderous Tyranny of the Turks [Türklerin Kanlı İstibdatı] (1917) gibi kitaplar etkiliydi. Batı gazetelerinde (başta Times gazetesi) görülen başka bir anlatıya göre Türk Ulusal Kuvvetleri Sovyet rejiminin bir uzantısı olarak görülüyor ve Türklerin zaferleri Sovyetler'in desteği öne çıkarılarak açıklanıyordu. Bu gazeteler aynı zamanda kamuoyunu Türklere karşı harekete geçirmek için savaş sırasında ölen Yunan ve Ermenilerin sayılarını abartıyordu. Kurtuluş Savaşı'nın ilerleyen dönemlerinde harbin Türklerin lehine dönmesi sonucu gazetelerin Türk tarafına karşı olan yaklaşımı olumlu yönde değişti.[110]

    İstanbul Hükûmeti'ne bağlı gazeteler Kurtuluş Savaşı'na karşı genelde kayıtsızdı. Örneğin çoğu İstanbul gazetesi sayfalarında Erzurum ve Sivas kongrelerine yer vermemişti. Basının öneminin farkında olan Mustafa Kemal Paşa savaş sırasında Sivas'a çektiği bir telgrafta Avrupa kamuoyunu Türklerin tarafına çekebilmek için diğer milletlerle ilişkileri kötü etkileyebilecek davranışlardan kaçınılması ve onları kendi saflarına çekebilecek yazılar yazılması istediğini belirtti. Buna ek olarak Mustafa Kemal Paşa savaşı Türklerin tarafından duyurabilmek için İrade-i Milliye gazetesinin çıkarılmasına önayak oldu.[111]

    Adlandırma ve sınıflandırmakaynağı değiştir

    Kurtuluş Savaşı, İstiklâl Harbi veya Milli Mücadele olarak da bilinir. İngilizceye genelde Turkish War of Independence veya Turkish War of Liberation şeklinde çevrilir. Bazense sadece Batı cephesine ithafen Türk-Yunan Savaşı adı tercih edilir. Yunanlar, Fransızlar ve Ermeniler savaş gayretlerini birlikte koordine etmeseler de bu savaş Türklerin gözünde tek bir stratejik bütün oluşturmaktaydı. Askerî tarihçi Edward J. Erickson Türklerin konvansiyonel harbe (Yunan ve Ermenilere karşı), düzensiz harbe (Fransızlara karşı), kontrgerilla harekâtına (isyancılara karşı) ve caydırma taktiğine (Boğazlar bölgesinde İngilizlere ve Fransızlara karşı), propaganda mücadelesine, diplomatik manevralara (Bolşeviklerin desteğini almaları) bir arada başvurması nedeniyle savaşı bir "hibrit savaş" olarak sınıflandırmaktadır.[112]

    1925'te Hasan Sabri tarafından hazırlanmış Hatıra-i Zafer. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) üstte ve diğer generaller altta, soldan sağa: Halid Paşa (Karsıalan), Kemaleddin Sami Paşa (Gökçen), Nureddin Paşa (Konyar), Kâzım Paşa (Özalp), Ali İhsan Paşa (Sâbis), Kâzım Karabekir Paşa, İsmet Paşa (İnönü), Fevzi Paşa (Çakmak), Muhiddin Paşa (Akyüz), Refet Paşa (Bele), Cafer Tayyar Paşa (Eğilmez), Cevat Paşa (Çobanlı) ve Selahattin Âdil Paşa.
    Türk hükûmeti tarafından savaşın 100. yılı için hazırlanmış logo

    Kültürdekaynağı değiştir

    Azerbaycanlı siyasi muhacir, yazar Abay Dağlı Türk Kurtuluş Savaşı konulu "Sakarya" (1965), "Atatürk" (1966), "Sakarya Çetesi" (1969), "Malazgirt'ten Sakarya'ya" (1971), "Sakarya'da 22. Gün" (1971) 1965 ile 1974 arasında) ve "Babanın Anıları" (1974) adlı altı oyun yazdı ve yayınladı.[113]

    İlgili marşlarkaynağı değiştir

    Dipnotlarkaynağı değiştir

    Ayrıca bakınızkaynağı değiştir

    Kaynakçakaynağı değiştir

    Dış bağlantılarkaynağı değiştir

    🔥 Top keywords: UEFA Şampiyonlar LigiAnasayfaServet YardımcıÖzel:AraFC Bayern MünchenJustin.tvII. MehmedMetin AkpınarFacebookŞebnem BursalıII. MuradOrhan GaziTurgut Özal2024 Türkiye yerel seçimleriOsmanlı padişahları listesiFernando MusleraSurvivor 2024: All StarUEFA Şampiyonlar Ligi finalleri listesiMynetYouTubeTürkiyeCandaroğulları BeyliğiReal Madrid CFMustafa Kemal Atatürk23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk BayramıAlâeddin Bey (Osman Gazi'nin oğlu)Kuvâ-yi MilliyeOrhan ÇelebiMert DemirOsmanlı İmparatorluğuBorussia DortmundManchester City FCRecep Tayyip ErdoğanBahar (dizi)Vikipedi:Vikibahar 2024Osman GaziÇandarlı Halil PaşaKadınlar Basketbol Süper LigiMahmut Özgener